Koalisyonlar ve İfade Özgürlüğü – Yusuf Can
1950ler Amerikası, Soğuk Savaş atmosferinde şekillenen McCarthyci anti-komünist korkunun birçok alanda güçlendiği ve etkisini gösterdiği bir dönemdi. Bu süreçte başta California olmak üzere birçok eyalet, üniversite öğrencilerinin politik aktivitelerini kısıtlayan kurallar koydular.
1960lara gelindiğinde ise Amerika’da Yeni Sol etkisini göstermeye iyiden iyiye başlamıştı. Bireysel özgürlüğü ve yaratıcılığı iki önemli prensibi olarak belirleyen Yeni Sol, var olan politik aktivizmin şeklinin değişmesinde ve özellikle de öğrenci kitlelerinin hareketlenmesinde öncü rol oynadı. Özellikle iki üniversite, UC Berkeley (California Üniversitesi, Berkeley Kampüsü) ve Michigan Üniversitesi, Yeni Sol’un görünür ve aktif olduğu iki önemli merkez haline gelmişti. Michigan Üniversitesi’ndeki ‘Demokratik bir Toplum için Öğrenciler’ isimli organizasyon 1969 yılına gelindiğinde üç yüzden fazla kampüse yayılmış, 30 binden fazla üyeyi bünyesine katmıştı. UC Berkeley ise başta Vietnam Savaşı karşıtı aktivizm olmak üzere, kadın hakları hareketi ve Sivil Haklar Hareketi gibi toplumu derinden etkileyen sosyal değişimlerin önemli merkezlerinden birisiydi. Ancak 1950lerin sonları ve 1960ların başları politik aktivizmin devlet tarafından kampüs içinde ve çevresinde yasaklandığı bir dönemdi. ABD’nin en ünlü devlet üniversitesi UC Berkeley, kampüs içinde veya dışında politik aktivitelere katılan öğrenci gruplarına kampüs yasağı getirdi.
Vietnam Savaşı karşıtı gösterilerin ve Sivil Haklar Hareketinin güç kazanıp yaygınlaşmasıyla beraber öğrenciler bu yasakları tanımamaya başladılar. Bir de daha açık görüşlü akademisyenler ve bazı üniversite yöneticileri aktivist öğrencilerden yana tavır alınca, öğrenciler daha da etken hale geldiler. Zamanın ruhu içinde iyice politikleşen öğrenciler, kampüs dışında eylemlere de katılmaya başladılar ve bu durum hem yerel yönetimin hem de ana akım medyanın dikkatini çekti. Ana akım medya gösterici öğrencileri ‘radikal’ suçlamasıyla hedef gösterirken, yerel yönetim de Üniversite yönetimine baskı yapmaya başladı. Bu baskıların sonucunda da UC Berkeley yönetimi öğrencilerin kampüs çevresinde politik faaliyet sürdürmesini yasakladı.
1964 yılına gelindiğinde ise UC Berkeley öğrencisi Mario Savio ve 500 tane arkadaşı UC Berkeley yönetiminin binasına yürüyüş düzenleyerek üniversitenin yasak kararlarını protesto ettiler. Savio ve arkadaşları sadece UC Berkeley’de değil, tüm California Üniversiteleri kampüslerinde uygulanan yasakların ve sansürlerin kaldırılmasını talep ettiler. Bu yürüyüş diğer organizasyonların katılmasıyla daha da büyük bir koalisyona dönüştü. Aynı dönemde Sivil Haklar Hareketinin bir parçası olan iki önemli aktivist kuruluş, Irksal Eşitlik Kongresi (CORE) ve Barışçıl Eylem Örgütleme Öğrenci Komitesi (SNCC), ve Demokratik bir Toplum için Öğrenciler isimli diğer kuruluş (SDS) Savio ve arkadaşlarının protestolarına katıldılar.
Temelde aktivizmlerinin amacı birebir örtüşmese de ifade özgürlüğü ve demokratik haklar ekseninde bir araya gelen çeşitli öğrenci örgütleri, otoriter yönetime karşı geniş çaplı demokrasi koalisyonunu hayata geçirmeyi başardılar.
Protestolar sırasında koalisyon ve kampüs polisi arasında yaşanan gerginlikler bir süre sonra durulsa da koalisyondan yeni bir hareket doğmuş oldu: Berkeley İfade Özgürlüğü Hareketi (İÖH). Öğrenciler ve birçok akademisyen İÖH’ye destek vermeyi ahlaki ve etik bir zorunluluk olarak görmeye başladılar. Savio ve arkadaşları ifade özgürlüğünün (ve ifade özgürlüğünün ABD Anayasasında dayanağı olan maddelerin) öğrenci aktivizmi için şart olduğunu ve bu hakkı gasp etmeye teşebbüs eden üniversite yönetiminin büyük bir hata içinde olduğunu dile getirdiler.
Kampüs içinde öğrencilerin politik eylemleri devam etti ve bu durum üniversite yönetimini daha da rahatsız etti. Ancak bu süreçte İÖH geniş çapta destek gördüğünden yönetim zor duruma düştü. California Üniversitelerinin tamamından sorumlu olan ve çoğunluğu muhafazakâr iş insanlarından oluşan üst yönetim ise bu duruma daha fazla izin vermek istemedi ve kampüs içinde icra edilen politik eylemleri sert cezalarla susturmayı denedi.
Bu süreçte yaşanan en ünlü sivil itaatsizlik eylemlerinden birisi Hareketi destekleyen öğrencilerden Jack Weinberg’in 1964 yılının Ekim ayında haksızca polis arabasına alınmasıyla başladı. Jack’in polis aracına alınmasının ardından diğer öğrenciler arabanın etrafını sardılar. Bir süre sonra arabanın etrafındaki öğrenci sayısı yedi bini bulmuştu. Hatta, Savio da polis aracının üstüne çıkıp öğrencilere seslendi. 32 saat süren eylemin sonucunda Jack arabadan kurtarıldı. Ancak polis şiddeti ve yönetim baskısı durmadı.
Zaman geçtikçe sabırsızlaşan Savio ve arkadaşları 2 Aralık 1964 tarihinde beş bin kişiyle beraber Üniversite yönetimini protesto etmek için rektörlük binasında toplandılar. Savio kampüsün tamamında boykot çağrısı yaptı ve 1500 kişiyle beraber rektörlük binasında barışçıl oturma eylemi başlattı. Hatta ünlü sanatçı Joan Baez de bu eylemde yerini aldı ve şarkılarıyla öğrencilere destek verdi. Polis 800 öğrenciyi gözaltına aldı. Ancak yönetimin inadı uzun sürmedi.
Bu eylemler UC Berkeley akademisyenlerinin İfade Özgürlüğü Hareketini destekleyecek kararları onaylaması ve yeni bir üniversite başkanı atanmasıyla sonuçlandı. 1965 yılının Ocak Ayında İfade Özgürlüğü Hareketi başarılı oldu ve öğrenciler kampüs içinde politik aktivitelerini icra etme hakkını geri kazandılar.
İfade özgürlüğü aktivizmi hem içinde bulundurduğu koalisyon itibariyle hem de hedefleri ve savunduğu değerler itibariyle sol ve eşitlikçi bir hareket iken, zaman içinde sağ siyasetin eline geçti ve daha farklı değerleri savunmak için kullanılan bir araç haline dönüştü. Dini doktrinler ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilerek toplumun geri kalanına dayatılmaya başlandı. Devlet kurumlarında LGBT bireylere hizmet vermemek, kürtajı yasaklayan kanunlar çıkarmak, büyük şirketlerin seçim kampanyalarına vereceği desteğin sınırlarını kaldırmak ifade özgürlüğü kapsamında sayıldı. 20.yüzyılda farklı örgütlenmelerin bir araya gelmesine aracı olan ifade özgürlüğü kısıtlamaları ve sansür sorunları, bugün politik aktivistlerin üzerinde anlaşmakta zorlandığı konuların başında geliyor.
Oysa, ifade özgürlüğü, sadece 1960larda değil, tarihin birçok döneminde farklı ideolojik grupları otoriteye ve baskıya karşı bir araya getirebilen bir araçtı. Bugün ise hor görülen ve değersizleştirilen bir duruma itildi. 1960larda Yeni Sol’un ortaya çıkış sebeplerinden birisi olan ifade özgürlüğü kısıtlamaları ve sansür sorunu, günümüzde Dünya’nın neredeyse her yerinde politik aktivizmin önünde bir duvar gibi duruyor. İster sosyalist olun ister liberal, sansür ve ifade özgürlüğü kısıtlamaları birçok toplumda politik hayatın sıradanlaşmış bir uygulaması halini aldı. İşte tam da bu dönemde, ekonomik adaletsizliklerin, toplumsal kutuplaşmanın ve ifade özgürlüğü kısıtlamalarının sorun olduğu bir ortamda, toplumların sağlıksız ve sürdürülebilir olmayan atmosferden kurtulmak için can attığı bu zaman diliminde, ifade özgürlüğü, sol ve demokratik koalisyonların birincil dertlerinden birisi olabilirse, çok daha fazla insanı aynı politik çatı altında bir araya getirme şansı yakalayabilir. Farklı ideolojik grupların bir araya gelerek oluşturacağı bir koalisyon hem ifade özgürlüğünün tanımı ve kapsamı konusunda ortak bir zeminde buluşma fırsatı sağlayabilir, hem de ifade özgürlüğünün herhangi bir grup tarafından istismar edilmesinin önüne geçebilir.
Yusuf Can – Araştırmacı