Eşitlik Yasası, LGBT Hakları ve Değişen ABD Toplumu – Yusuf Can
ABD’de son dönemde, özelikle Biden’ın Başkan seçilmesinden sonra, LGBT bireylerin vatandaşlık hakları konusunda hareketlilik arttı. Biden ilk günlerinde Trump döneminden kalan ve LGBT bireylere karşı ayrımcılığa sebep olan bazı uygulamaları başkanlık emiriyle ortadan kaldırdı. Biden’ın kaldırdığı uygulamalardan bir tanesi trans bireylere uygulanan askerlik yasağıydı. Ancak Biden sadece bununla sınırlı kalmadı. Biden Yönetimi’nin Dışişleri Bakanı Anthony Blinken gökkuşağı bayrağının Dünya’daki ABD konsolosluk ve büyükelçiliklerinde dalgalandırılmasına izin verdi. Tabii bütün bunlar değerli adımlar olsa da LGBT bireyler için en çok önem taşıyan konulardan bir tanesi eşit vatandaşlık haklarına sahip olmak. İşte bu bağlamda, ABD’de uzun zamandır Meclis ve Senato koridorlarında tartışılan bir yasa teklifinden bahsetmek istiyorum: Eşitlik Yasası (The Equality Act).
Eşitlik Yasası, 1964’te kanunlaşan Sivil Haklar Yasasını genişleterek LGBT bireylerin işyerinde, konut sahibi olma veya kiralamada, bankadan kredi çekerken, jüri seçimlerinde, federal devlet tarafından fonlanan programlarda ve çeşitli alanlarda ayrımcılığa maruz bırakılmasını önleme amacı taşıyor. 2020 yılında Chicago Üniversitesi tarafından yapılan bir araştırmaya göre ABD’de yaşayan LGBT bireylerin %36’sının çeşitli ayrımcılıklara maruz kaldığı belirlenmiş. Ayrımcılığa uğrayan bireyler başta ekonomik güvensizlikler ve sağlık hizmetleri olmak üzere çeşitli konularda sıkıntılar yaşamışlar. Ancak ABD toplumunda LGBT bireylere ve sivil haklarına karşı olan tutum özellikle son 10 senede büyük değişimlere sahne oldu. Bu yazıda ABD toplumunun yaşadığı değişimi ve Eşitlik Yasası’nın bu değişim ile olan ilişkisini inceleyeceğim.
ABD’de son dönemde yaşanan en değerli ve sembolik sivil haklar genişlemesi 2015 yılının haziran ayında ABD Anayasa Mahkemesi’nin 4 hayır oyuna karşılık, 5 evet oyuyla eşcinsel evliliğin yasal hale gelmesi olmuştu. 26 Haziran’da ise Anayasa Mahkemesi’nin her bireyin Anayasal haklar bağlamında eşit olduğu ve dolayısıyla insanların cinsel yönelimlerinden dolayı evlilik hakkından mahrum bırakılamayacağına karar vermesi Obama Dönemi’nin en unutulmaz günlerinden biri ve ABD tarihinde bir dönüm noktasıdır. Uzun yıllar aktivizmin her yoluna başvurmuş olan LGBT aktivistleri haklı zaferi kutlamış ancak -ve yine haklı olarak- Anayasa Mahkemesi’nin bu kararını eşit vatandaşlık yolunda atılan değerli, fakat yeterli olmayan bir adım olarak nitelendirmişlerdir. Evet, mahkeme sivil hakları genişletmişti, ancak sivil hakların kalıcı olarak genişlemesi mahkeme kararlarıyla değil, Meclis’ten ve Senato’dan geçen ve akabinde de Başkan tarafından onaylanan bir kanun paketi ile gerçekleşebilirdi. Eşitlik Yasası da bu ihtiyaca cevap vermek amacı taşıyan bir kanun paketi olarak karşımıza çıkıyor.
Anayasa Mahkemesi’nin kararı ve Eşitlik Yasası’nın ortaya çıkış süreci ABD toplumunda yaşanan değişimin de bir göstergesi. ABD toplumunun cinsel kimlik ve cinsel yönelim konusundaki düşünceleri özellikle son 10-15 senede hız kazanan bir değişim yaşıyor. Bunun bir örneği ABD toplumunun eşcinsel evliliğe bakışının zaman içindeki değişiminde görülüyor. Özellikle 2000’lerin başlarından itibaren ivmelenen pozitif bakış, 2019 yılı itibariyle %65’lerin üstüne çıkıyor. Daha da önemlisi, eşcinsel evliliğe olan pozitif bakış her iki partinin seçmenlerinde de artış gösteriyor. Daha dindar ve muhafazakâr olarak bilinen Cumhuriyetçi Parti seçmeninde pozitif bakanların oranı 15 senede %19’dan %50 civarına yükseliyor.
Eşcinsel evliliklere bakıştaki bu pozitif değişim, ABD toplumunda eşcinsel ilişkiye, cinsel yönelime ve cinsel kimliğe bakışın değişimiyle paralel ilerliyor. Toplumun genelinde eşcinsel ilişkilerin yasal olması gerektiğini düşünenlerin oranı son 15 senede %49’dan %70’lerin üstüne çıkmış, dolayısıyla eşcinsel ilişkilerin yasa dışı olması inancına sahip olanların orası ise %40’lardan %20 civarına düşmüş.
Bu değişimin yaşanması tesadüf değil. LGBT bireylerin sivil haklarını elde edebilmek için sürdürdükleri haklı mücadelenin başı çektiği birçok etken bu toplumsal değişimde rol oynuyor. Bir diğer etken ise kuşaklar arasındaki farklar. Birçok politik, ekonomik ve sosyal konuda olduğu gibi LGBT bireylerin haklarına, eşcinsel ilişkilere, cinsel kimliklere ve cinsel yönelimlere bakış kuşaktan kuşağa fark gösteriyor.
Eşcinsel evliliğe pozitif bakış yaş ilerledikçe azalıyor. Y kuşağı (25-40 yaş arası) içerisinde eşcinsel evliliğe pozitif bakanların oranı %75 civarındayken, bu oran “Sessiz Jenerasyon” diye tanımlanan 75 yaş üstü grupta %45’e iniyor.
Bu değişimin ötesinde daha da temel bir mesele olan kimlikte, yani kendisini LGBT olarak tanımlayan genç bireylerin oranında da hızlı bir artış söz konusu. Z Kuşağı’nın zaman içerisindeki değişimini takip etmek şimdilik mümkün olmasa da 2020 senesi itibariyle ABD’de kendisini LGBT olarak tanımlayan Z Kuşağı bireylerin oranı %16’yı buluyor. Zaman içerisindeki değişimin en net gözlendiği kuşak ise Y Kuşağı. Y Kuşağı içinde kendisini LGBT olarak tanımlayan bireylerin oranı geçtiğimiz 10 yıl içerisinde %5,8’den %9,1’e çıkmış. Bu oran 40-55 yaş grubu arasında %3,8 iken, “Boomer” diye tabir edilen 56-75 yaş grubunda %2 civarında seyrediyor.
Amerikalı yetişkin bireyler içerisinde kendisini lezbiyen olarak tanımlayanların oranı %0,7 iken, kendisini gey olarak tanımlayanların oranı %1,4 olarak tespit edilmiş. Yetişkin Amerikalılar içerisinde kendisini biseksüel olarak tanımlayanların oranı ise %3,1. Kendisini trans birey olarak tanımlayanların oranı ise %0,6.
Bir diğer kuşaklar arası ise fark ise kendisini biseksüel olarak tanımlayanların oranına bakıldığında ortaya çıkıyor. Kendisini biseksüel olarak tanımlayanların oranı Z Kuşağı içinde %11,5 iken, bu oran Y kuşağında %5,1. Yaş düştükçe kendisini biseksüel olarak tanımlayanların oranında belirgin bir artış yaşanıyor. Dolayısıyla, yeni kuşakların cinsel yönelimleri ve cinsel kimliği daha az tabu olarak gördüğü ve kimliklerini açıkça paylaşabildikleri görülüyor. Yeni nesiller, kimlik ve yönelim konusunda göreceli olarak daha özgür bir kamusal alana sahip. Bu durum kimlikleri konusunda daha rahat karar verebilen ve bunu daha özgürce dile getirebilen nesillerin ortaya çıkışına olanak sağlıyor.
Bütün bu toplumsal dönüşüm ışığında ABD’li politikacıların da değişime ayak uydurması kaçınılmaz hale geldi. Hızla gelen değişim sadece bireylerin kendisini nasıl tanımladığı ya da eşcinsel eviliklere nasıl baktığı ile de sınırlı kalmadı. Örneğin, 2019 yılında yapılan bir araştırmaya göre ABD’de gey ya da lezbiyen bir başkanın sorunu olmayacağını söyleyenlerin oranı %70 (aynı araştırmada kadın başkan ile sorunu olmayacağını söyleyenlerin oranı %85).
Unutmamak gerekir ki, 2020 Başkanlık Seçimleri sürecinde ABD tarihinde ilk defa kendisini gey olarak tanımlayan bir insan ABD Başkanı aday adayı oldu. Demokratik Parti’den aday adayı olan Pete Buttigieg aynı zamanda Biden Yönetimi’nde yer aldı ve ABD Senato’su tarafından onaylanan ilk gey bakan oldu. Bu bağlamda, ABD tekrar Eşitlik Yasası’nı tartışmaya başladı. 2021 senesinin şubat ayında Temsilciler Meclisi’nden geçen Eşitlik Yasası, Senato’da oylanmayı bekliyor. Ancak bu yasanın Senato’dan geçip geçmeyeceği meçhul. Meclis’teki tüm Demokratlar ve üç tane Cumhuriyetçi üye yasa teklifine evet oyu verirken, Cumhuriyetçilerin geri kalan üyeleri hayır oyu verdi. Eşitlik Yasası’nın dini özgürlüklere aykırı olabileceğini belirten Cumhuriyetçiler, eşit vatandaşlık hakları için dini özgürlüklerden vazgeçemeyeceklerini belirtiyorlar. Yasa paketinin Senato’dan geçmesi için 60 tane senatör gerekiyor, ancak Demokratların bu sayıya ulaşması zor gözüküyor. Ayrıca 2020 senesinin yaz aylarında Anayasa Mahkemesi’nin ünlü Bostock v. Clayton davasında LGBT bireyler lehine karar vermesi, Eşitlik Yasası’nın gerekliliğini -en azından Cumhuriyetçiler için- sorgulatır hale geldi. Kısaca hatırlamak gerekirse, Gerald Bostock isimli bir çalışan gey olduğu gerekçesiyle Georgia eyaletinde memurluktan kovuldu. Bunun üzerine Bostock çalıştığı kurumu mahkemeye verdi. Bostock’un argümanı, 1964 senesinde yürürlüğe giren Sivil Haklar Yasası’nın kendisini cinsel yönelimi sebebiyle uğrayabileceği ayrımcılığa karşı koruduğuydu. 2013’te yerel mahkemede başlayan süreç 2020 senesinde Anayasa Mahkemesi’nin Bostock lehine karar vermesiyle son buldu. Bu önemli dava LGBT bireylerin eşit yurttaşlık hakları için ne kadar değerli olsa da mahkeme kararı ile kanun aynı politik güce sahip değil. Mahkeme kararının önümüzdeki senelerde yine mahkemece verilecek bir kararla değişme ihtimali söz konusuyken kanunlaşan Eşitlik Yasası’nın ortadan kaldırılması çok daha meşakkatli bir iş halini alıyor. İşte bu sebepten Demokratlar da Eşitlik Yasası’nı kanunlaştırmak istiyorlar.
Eşitlik Yasası’nın ABD’de kısa vadede kanunlaşması zor gözüküyor. Başkan Biden bu yasa teklifini ne kadar desteklese de Senato’daki “filibuster”* uygulaması Demokratların işini bir hayli zorlaştırıyor. Birçok Cumhuriyetçi senatör ve meclis üyesi bu yasa paketine dini özgürlükleri hedef aldığı iddiasıyla karşı çıkıyor. Ayrıca Marjorie Taylor Greene gibi açık açık transfobik söylemlerde bulunan Cumhuriyetçi meclis üyeleri de mevcut. Bunun ötesinde, an itibariyle 28 farklı eyalette Cumhuriyetçiler tarafından anti-trans olarak nitelendirebileceğimiz çeşitli yasa teklifleri tartışılıyor. Bu yasa teklifleri tuvalet kullanımı ya da hekimlerin trans bireylere sunabileceği sağlık hizmetleri gibi konuları ele alıyor. Ancak Cumhuriyetçi siyasetçiler LGBT bireylerin hakları konusunda ne kadar sorunlu bir tutum içinde olsalar da ABD genelinde Cumhuriyetçi seçmen de LGBT bireylerin hakları konusuna her geçen gün daha ılımlı yaklaşıyor.
ABD toplumunda LGBT hakları ve LGBT kimliğine bakış konusunda yaşanan olumlu ve kalıcı değişimin politikaya halen yeterince yansımamış olması da ABD yönetim sistemindeki sorunları iyice belirginleştiren bir başka gerçeklik. 1950’lerde ve 1960’larda siyah Amerikalıların eşit vatandaşlık hakkı için verdiği mücadeleyi andıran hak arayışını uzun zamandır veren Amerikalı LGBT aktivistleri artık kalıcı ve yasal çözümler bekliyor. ABD’de yaşanan toplumsal değişim, şüphesiz ki politikaya da er ya da geç yansıyacaktır.
*Filibuster: Basit bir tabirle, Senato’da oy kullanımı geciktirme yöntemi olarak tanımlanabilir. Teoride bu durum sonsuza dek sürebilir. Uygulanabilmesi için 41 senatörün Filibuster’a destek vermesi gerekir. Dolayısıyla 60 senatörü yanına alan taraf filibuster’ı bitirebiliyor.
Yusuf Can, İVME Hareketi