Yozlaştırılan Kurumlarımıza – Özgür Hacıoğlu
“Kestane, gürgen, palamut
Altı yaprak, üstü bulut
Gel sen burada derdi unut
Orman ne güzel, ne güzel..”
Çok değil 20-25 yıl önce ilkokulda bu şarkı sözleri ile ormanların, doğanın ne kadar da güzel bir şey olduğunu söyler oyun oynardık. Türkiye’nin 4 mevsimi neredeyse aynı gün yaşayabilecek sayılı ülkelerden biri olduğunu öğrenirdik. Uçsuz bucaksız ovalarında yetişen buğdayları, ormanlarda yetişen ağaçları, çeltik tarlalarını, onlarca çeşit bakliyat ürünlerini öğrenir, tüketirdik. Her yıl yerli malı haftasını kutlayarak ülkemizin aslında ne kadarda zengin bir ülke olduğunu, birçok bölgede yaşayan insanların ismini, tadını bile bilmediği ürünleri tüketir, fazlasını ihraç ederdik.
Peki, nasıl Türkiye aynı gün içerisinde 4 mevsimin yaşanabildiği, dünyada üretilen gıda ürün çeşitliliğinin büyük çoğunluğunu üretebildiği, birçok ülkenin gıpta ile baktığı bir ülkeydi? Çünkü bu ülkede yaşayan insanlar geçimini ve yaşamını doğaya karşı borçlu olduğu biliyordu. Doğasına dikkat ediyor elinden geldiğince onu koruyordu.
Devlet, dernek ve vakıflar her yıl yardım kampanyaları düzenliyordu. Çok net ve iyi hatırlıyorum çok da uzak olan bir tarih değil. İlkokuldayken Kızılay zarfları dağıtılırdı. Aileler gücü kadar karınca kararınca destekleri bu zarfa koyardı. Bu zarflar toplanıp Kızılay’a teslim edilirdi ve kimse toplanan bu paraların ceplere indirildiğini, yandaşlara peşkeş çekildiğini, şatafat içinde yaşandığını düşünmüyordu, görmüyordu. Çünkü biliyordu zora düşerse Kızılay gelir ve yaralarını sarardı. Ameliyat olsa, kaza geçirse Kızılay onun için ülkenin dört bir yanında kan arar, bulur, getirirdi.
Gözümüzden sakındığımız diğer bir STK’mız Türk Hava Kurumu (THK) bizler için sevilen, kamu yararına çalışan bir dernekti. Kırsal alanlarda, ormanlarda nerede bir yangın çıksa Türk Hava Kurumunu görürdük. Ülkenin dört bir yanında misyonuna uygun şekilde havacılığı insanlara sevdirmek ve geliştirmek yönünde çalışmalar yapardı. Aynı Kızılay gibi THK için de okullarda zarflar dağıtılır, yardım kampanyaları düzenlenirdi. İnsanlar, Kızılay’a güvendiği gibi THK’ya da güvenerek yardımlarını yapar, gözü arkada kalmazdı.
Yukarıda yazılan hep geçmiş zamana yönelik bir dille yazıldı. Çünkü bahsi geçen kurumlar AKP iktidarı eliyle yozlaştırıldı, içleri boşaltıldı ve halkın duyduğu güveni neredeyse yok edildi. Mesela Kızılay başarabildikleri ile değil yönetim kurulunda kurulmuş olan kara düzen ile anılıyor. Eş, dost, akrabanın yerleşti ve halkın gözünden sakınarak verdiği yardımları hiç ettiği bir kurum olarak görülüyor. Yıllarca verilen mücadelelerle edinilmiş mülkler, araziler değer kazandığı için yandaşlara peşkeş çekiliyor. Hastalık ve zorda kalanlara destek olan Kızılay değil de kanını sömüren ve onu kandıran bir kurum olarak anılıyor. Asgari ücretin 3 bin TL’nin altında olduğu ve neredeyse çalışan nüfusun yarısından fazlasının asgari ücret aldığı ülkede Kızılay yöneticilerinin neredeyse 10 katı maaş aldığını gördü. Kendi mülkleri dururken yandaşların binaları fahiş fiyatlarla kiralanıyor ve kullanılıyordu.
Aynı şekilde Türk Hava Kurumu’na AKP el atmadan önce 19 yangın söndürme uçağının olduğunu ve bütçesinin iyi bir noktada olduğunu eski başkanlardan Erdoğan Karakuş’un açıklamalarından öğreniyoruz. Peki, THK neden böyle yozlaştırıldı ve içi boşaltıldı? Çünkü tarikat ve cemaatlerin en büyük rakibiydi, en büyük gelir kalemi olan kurban derisi işine taş koyuyor, kazandığı paraları tekrardan halk için harcıyordu. Ülkenin birçok merkezi ve değerli yerinde gayrimenkulleri vardı. Uçakları, pilotları, halk için sunduğu faydalı hizmetleri vardı. Maalesef neredeyse 100 yıllık bir kurum iktidarın yanlış ve bilinçli politikaları sonucunda işlevsiz hale getirildi.
Sadece yozlaştırılan kurumlar THK ve Kızılay ile sınırlı değil tabikide. İktidar fikirsel ve pratik olarak düşüncesine ters olan tüm kamu kurumlarını lağvederek halk karşısındaki güvenini sıfıra indirdi ve işlevsiz hale getirdi. Kurumları şirketlere çevirdi ve özel sektöre peşkeş çekti. Kurumların sundukları hizmetleri kurulan şirketler vasıtası ile özelleştirerek kendi yandaşlarını zengin etti.
Bunca yalana ve talana rağmen AKP’nin yıllardır süren tek başına iktidar saltanatının sonuna geldiği bu günlerde yeni gelecek iktidarın ve siyasi figürlerin Kızılay, THK, özelleştirilen fabrikalar, peşkeş çekilen arazileri tekrardan ivedilikle kamulaştırılması gerekmektedir. Kurumlar üzerindeki siyasi tahakkümü bitirerek liyakate dayalı, özerk ve şeffaf yönetim anlayışının önünü açmalıdırlar. TBMM’de yasalaşan ve özellikle sivil toplum kuruluşlarını baskı altında tutan kanunların gözden geçirilmesi gerekmektedir.
Özgür Hacıoğlu