Devrim, Şimdi Bir İhtimal ve Çok Güzel – Ozan Şahin
“Özgür insan, başka türlü karar verme imkânı olan insandır.”
Rosa Luxemburg
Günümüzde yaşadığımız problemlerin neredeyse tamamı uluslararası bir cevabı hak ediyor ve çelişkili olarak bu cevabı zihinleri bulundukları siyasi kurumların hudutlarının ötesine varamayan insanlardan bekliyoruz. İklim krizi, mülteci sorunu, neoliberalizmin enkaza varmak üzere olan dinamikleri ve bu başlıklar altında incelenebilecek onlarca sorun.
Ben kendimce belirlediğim çözüm yolunu beni çok etkileyen bir filme referans vererek açıklamak istiyorum: Nanni Moretti’nin Kızıl Güvercin (Palombella Rossa) filmi. Filmi genel hatları ile özetlemek gerekirse aslında İtalyan Komünist Partisi’nin meşhur bir üyesi olan Michele’nin bir trafik kazası sonucu hafızasını kaybetmesini ve yaşadığı olaylarla “Komünist İdeali” kendi ön yargılarından ve politik kimliğinden uzak değerlendirmesini ele alan bir film.
Bu film bence bizler için güzel bir ironi taşıyor. Çünkü biz de Michele gibi hafızamızı ciddi bir şekilde yitirdik bence. Mücadele geleneğimizi. Aslında sadece mücadele etmenin yollarını değil aynı zamanda o mücadelenin fitilini ateşleyen teorik yapı taşlarını oluşturmayı da beraberinde unuttuk. Margaret Thatcher bir demecinde en büyük başarısının İngiltere İşçi Partisi olduğunu söylemişti. Bence sağ popülizmin de günümüzde başarısı bu oldu. Tıpkı, Thatcher gibi karşıtlarını inşa etmeyi başarabildiler. Bugün Türkiye de bence bunun en güzel örneğini barındırıyor.
AKP’nin hegemonyasının karşısında muhalif olan kendini yine bu hegemonyanın dışında değil içinde, onu besleyen bir karşıtlıkta konumlandırıyor. Bunun elbette sebepleri tartışılır ama objektif bir şekilde nerede hata yaptığımızı, nereleri geliştirebileceğimizi, nereleri savunabileceğimizi iyi tartmalıyız. Mülteciler konusu özellikle son aylarda ülke gündemimizi epey meşgul ediyor. Kritik öneme sahip tartışmalar ülke gündemine hâkim. Mesela böylesi bir durumda AKP’nin “Mülteciler bizim kardeşimiz ve burada kalacaklar.” fikrinin karşısında “Göndereceğiz hepsini.” demek iyi muhalefet etmek olmuyor. Türkiye’nin mozaiği o kadar renkli ki sözde muhalefet olmak ülkenin damarlarında akan faşizmi besliyor. Beslemekten öte kendinden önceki sorunların faşizan çözümlerini gün yüzüne çıkarıyor. Kısacası mülteci sorunu “Türkiye, sizin değildir!” şiarı ile yola çıkıp “senden olmayanları” yakıp yıkmakla çözülmeyecek. Yapılan sadece senden olmayanların mücadelesine karşı yakıt görevi üstleniyor. Mülteci sorununda kimse Türkiye’nin uluslararası alanda itibarsız, hiçbir ülke tarafından umursanmayan ve bir getto gözüyle bakılan imajını, Türkiye’nin mültecileri kabul etmesini destekleyen çünkü sermayelerine ucuz iş gücü sağlamak isteyen iş insanlarını, mültecilere harcanan parayı şeffaf bir şekilde anlatamayan devlet bürokrasisinin acizliğini ve nicelerini konuşmuyor.
Çünkü anketler öyle bir yola itiyor siyasi partileri. Çünkü aslında Cumhur İttifakı’nı yaratan siyasi hegemonyanın toplumsal temsilcileri veya hegemonyanın minyonları dağılmadı, sadece Cumhur İttifakı’ndan uzaklaştı. Onlar hala aramızdalar. Oysa başka bir dünya mümkün demek, o başka dünyanın mümkün olduğundaki güzelliklerini göstermek ve bu güzelliklerin etrafında insanları toplamak neden tercih edilmiyor? Çünkü Türkiye’de sol hafızasını unuttu. Çünkü hepimiz Nanni Moretti’nin birer karakteriyiz, Kırmızı Güvercinler arasında.
İklim Krizi’nde de böyle bir sorun-çözüm ilişkisi ile karşı karşıyayız. Hiçbir partinin, meclisteki ana partilerden bahsediyorum, iktidar olduklarında veya iktidar ortağı olduklarında uygulayacakları İklim Krizi Eylem Planı, ortada yok. Önemsiz görünüyor ya da daha yumuşak bir şekilde “bir iktidar olalım üzerine yoğunlaşacağız.” anlayışı ile bakılıyor. Oysa bu yaz İklim Krizi’nin bence en hafif kötü durum senaryolarından birini gördük, yaşadık. İlerleyen yıllarda bunun yüzünden göç dalgalarının olabileceği konuşuluyor. Konuşulsa da Türk siyasetinde konuşulmuyor çünkü AKP-MHP hattının önceliği değil ve muhalefet buna yoğunlaşırsa oy alamaz. Yine hegemonya içinde kalan bir muhalefet görülüyor.
Türkiye ve dünya bir kırılma noktasına doğru son hız ilerliyor. Bu kırılmaların hikayesi ise tanıdık. Tıpkı öncekilerinde olduğu gibi yine insanların iyi olup olmadığı sorgulanıyor, yine dünya üzerinde hâkim bir siyasi istikrarsızlık havası var. Dönemin tek farkı o dönemin başarılı başarısız bir çok devrimcisi vardı. Ama büyük ve nutuk gibi ama küçük fakat vurucu sloganları ile, yeni direniş biçimleri ile. İdeallerini olmakta olanın dışarısında düşünenler…
Peki ya bizim zamanımızda bu kişiler kim?
Geçmişin mücadelelerinden dersler çıkarıp geleceği olmakta olanın dışında düşünebilen demokratlar, sosyalistler, Luxemburg’lar, Tom Hayden’lar nerede?
Veya biz neden onlar olamıyoruz? Devrim şimdi çok güzel bir ihtimal, neden bunun güzelliğinden kaçıyoruz?!
Ozan Şahin