Savaş Barıştır, Özgürlük Köleliktir, Cahillik Güçtür – Mehmet Akif Güneş
Distopya ülkelerinde totaliter rejim işleri yoluna koyamadığında kendi kabiliyetsizliğinin yükünü almaz çünkü söz konusu rejim kusursuzdur ve kusursuz bir rejim de hata yapmaz. Dolayısıyla işler kötü gittiğinde (ki genelde işler kötü gider) kabahatleri atacak bir günah keçisi gerekir. Bu hem rejime karşı insanların kafasında soru işareti oluşmasını önler hem de yaratılan ortak düşman toplumu totaliter rejim çatısı altında toplar.
Distopya, yazarların geleceği veya bugünü kurguladıkları genelde otoriter/ totaliter rejimlerin betimlendiği dünyalardır. En karakteristik özellikleri güçlü merkezi idarelerin insan hak ve özgürlüklerini kendi yorumlarıyla şekillendirmeleridir. Bu eserlerde doğruyu, yanlışı yasak veya hak olanı belirleyen merkezi idaredir. Kültürü, geleneği, kutsalı veya benliği merkezi idare üretir ve dayatır.
Sanatçıların ortaya koydukları kaliteli eserler hiç şüphesiz bugün distopyalara duyulan ilginin yüksek olmasında önemli bir etken fakat, tek etken değil. Teknolojinin gelişmesi, teknolojiden faydalanan merkezi idarelerin, sermaye gruplarının varlığı; yıkım araçlarının geldikleri nokta, küresel ısınmanın etkisiyle yaşanan çevre felaketleri, salgın hastalıklar, tükenen enerji kaynaklarıyla birlikte büyüyen nüfus ve bütün bunlardan insanlarının endişe duymaları distopyalara olan ilginin büyümesinde belirleyici role sahip. Mevcut siyasal iktidarların endişe duyulan konulara değil çözüm bulmak bu endişelerin tetikleyicileri konumunda bulunmaları insanların kurgulanan distopya dünyalarına ilgisini pekiştiriyor.
İnsanların duydukları endişelerin yersiz olmadığını küçük bir hatırlatma seansıyla fark edebiliriz.
Distopyalarda karşımıza en sık çıkan ifade istikrardır. Hep bir düzen ve düzenin harfiyen devam etmesi için kurulu bir sistem vardır. İstikrar… İstikrar… İstikrar… Mevcut geleneğin muhafazası kilit rol oynar, değişim ancak distopyanın efendilerine daha otoriter bir düzen inşa etme şansı verirse mümkündür. Şöyle bir geriye dönüp baktığımız da “daha istikrarlı bir sistem için evet” argümanlarını hatırlarsınız. Koalisyonların, belirsizliklerin ortadan kalkması hedeflerimize kararlı şekilde ilerleyebilmek için EVET!
Distopya, idare tekellerini pek sever. Her şey merkezi idare ve onun müfettişleri tarafından kontrol altında tutulur. Her kuruma, belediyeye, üniversiteye kayyum atayan ve antidemokratik adımlarını ‘istikrar’ kelimesi yardımıyla meşrulaştırmaya çalışanların amacı da idare tekelleri kurmak değil mi?
İnsan haklarını belirleyen, şekillendiren topluma makul ve kabul edilebilir olanın sınırlarını çeken, ekranlar karşısında aralıksız emirler yağdıran, “mezbiyenlerin” varlığına karar verenler sizce de fazlasıyla benzemiyor mu Adam Sutler’a ?
Distopya ülkelerinde totaliter rejim işleri yoluna koyamadığın da kendi kabiliyetsizliğinin yükünü almaz çünkü söz konusu rejim kusursuzdur ve kusursuz bir rejim de hata yapmaz. Dolayısıyla işler kötü gittiğin de (ki genelde işler kötü gider) kabahatleri atacak bir günah keçisi gerekir. Bu hem rejime karşı insanların kafasın da soru işareti oluşmasını önler hem de yaratılan ortak düşman toplumu totaliter rejim çatısı altında toplar.
Peki Okyanusya ülkesinde sık sık dile getirilen dış saldırılar, dış müdahaleler dış güçlerin oluşturduğu tehdit televizyonu açtığınız da sizin de kulağınıza çalınmıyor mu? Mevcut iktidar kendi kabahat ve beceriksizliğini aklamak için dış güçler söylemini bir kaçış alanı olarak kullanmıyor mu ? Nefret etmemiz, kendimizi sakınmamız gereken düşmanlar üretilmiyor mu?
Tweet atarken iki kere düşünmek zorunda kalmanız, yapılan her yayının didik didik incelenmesi, sansürlerin erişim yasaklarının, para ve hapis cezalarının havada uçuşması ve bütün bunların yarattığı tedirginlik, korku atmosferi Winston Smith’in duyduğu endişeyi anlamlandırmamıza yardımcı olmuyor mu?
Küçük hatırlatma seansımız insanların endişe etmelerinin yersiz olmadığını ve distopyalara artan ilginin gökten düşmediğini kanıtlıyor. İlgimiz artıyor çünkü başımıza gelebilecekleri/yaşanabilecekleri distopyalar yardımıyla öngörmek istiyoruz. İlgimiz artıyor çünkü söz konusu eserler sanki biraz da bizim hayatımızı anlatıyor.
Bunlarla birlikte distopyaların bir diğer özelliği kağıttan kaplan diyebileceğimiz paranoya ve korku denizinde çırpınan fakat sıra halka hitap etmeye geldiğinde en sert tutumu takınan otokratların varlığıdır. Koruma orduları olmadan adım atamayan ama konforlu saraylarında kriminalize etme ve hedef gösterme eylemlerinden geri durmayan otokratlar bu türün vazgeçilmezidir. Var olan sistem ve iktidarın devamlılığı distopyaların bel kemiğidir. İktidarın ölümsüzlüğü esastır. Ölüm ortadan kalktığında, iktidarın yaşamak için bağımlı olduğu hesap verebilme mekanızması da ortadan kalkar. Yaşamı iktidara bağışlayan halkın ise hiçbir önemi yoktur. Halk zaten çoktan iktidarın sevdalısı olarak şartlandırılmıştır.
Oysa bilmeliyiz ki iktidarın ölümsüzlüğü mümkün değildir, iktidarın ölümsüz olduğunu düşünmek, iktidarın ayakta kalabilmesi için gerekli adımların atılmasını fuzuli kılar. Atılmayan bu gerekli adımlar iktidarı zayıflatır ve ömrünü kısaltır. Kısacası ölümsüzlük düşüncesi ters şekilde çalışır.
Bu iç karartıcı manzarayla birlikte her distopya da karşımıza çıkan bir diğer özne ise şartlandırılması hatalı/eksik yapılmış aykırı düşünme kabiliyetine sahip bireylerdir. Bu bireyler zaman içerisinde söz konusu totaliter rejimin antisi haline gelirler. Kendilerine giydirilen deli gömleğinin farkındadırlar, toplum önünde bu deli gömleğini yırtıp atma girişimleri totaliter rejimin kabusu olur. Bu yüzden bu bireylerin tespiti, mümkünse yeniden şartlandırılarak deli gömleğinin kendilerine yeniden giydirilmesi çok önemlidir, mümkün değilse bu bireylerin düşman ya da şeytan ilan edilmeleri hiç yoktan bu bireylerin delinin teki olduklarına toplumun geri kalanının ikna edilmesi
Yukarıda yapılan bütün anlatıların, uzak diyarlardan gelip kapınızı çalan keşişler tarafından uydurulmadığını bilmelisiniz. Biz aynı mahallenin sakinleriyiz ve bu deli gömleğinin farkındayız. Mevcut iktidarın sağladığı bolluk bereket ve refah varken!? niye yırtıp atmıyoruz bu gömleği alternatifinde giyebileceğimiz tonla şey aklımızın bir köşesinde beklerken… Evet bir distopyadayız.