İklim Krizi Bir Sınıf Sorunudur – Jeremy Corbyn Çeviri: Kemal Büyükyüksel
Jeremy Corbyn, Jacobin için kaleme aldığı yazıda ekonomilerimizi dönüştürmek ve insanlığı iklim kıyametinden kurtarmak için sınıf politikalarına ihtiyacımız olduğunu yazıyor. Başka yol yok.
Jeremy Corbyn’in Jacobin için yazdığı yazının Türkçe çevirisidir. İzinle İVME Hareketi tarafından yayınlanmıştır.
BM genel sekreteri iklim bilimcilerinin raporunu “insanlık için kırmızı kod” olarak ilan etmesi kritik bir uyarıdır. Bu haftaki Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) raporundaki kanıtlar, kendisi için konuşuyor: yakın tarihin en sıcak beş yılı, deniz seviyelerinde üç kat artış ve buzulların ve deniz buzunun küresel olarak eriyişi.
Ama aynı zamanda önemli ölçüde yeni bir şey de değil. Bilim insanları, on yıllardır aynı uyarıları yaptıkları için meselenin aciliyetine vurgu yapıyorlar – ısınan dünyamız hakkında ciddi bir eyleme geçilemedi.
Gerçekten de, petrol devi Exxon 1970’lerde iklim değişikliğini öngördü – varlığını alenen inkar etmek için onlarca yıl harcamadan bile önce.
İçinde yaşadığımız siyasi ve ekonomik sistem iklim değişikliğini tesadüfen değil bir tasarıyla üretiyor. Büyük kirleticileri ve kaynak çıkarıcıları süper kârlarla ödüllendirerek.
Bu bizim tarihi mirasımızdır. Birleşik Krallık’ta imparatorluk dönemi servetleri, İngiltere’nin Anglo-İran Petrol Şirketi’nin (AIOC) karlarını korumak için 1950’lerde antidemokratik bir darbeye sponsor olduğu Basra Körfezi gibi yerlerden gelen petrolden elde edildi. AIOC daha sonra, Meksika Körfezi’nden Hazar Denizi’ne kadar olan yerlerde atmosfere yüz milyonlarca ton karbon pompalamaya devam eden BP’ye dönüştü. Ve dünyadaki fosil paranın çoğu, petrol karlarını yönetmede uzmanlaşmış Londra şehri finans kurumları tarafından yönetiliyor.
Daha Fazla Felaket Geliyor
Dünyanın her yerinde hükümetler, iklim eylemi yaptıklarını iddia etseler bile, bu fosil ağları adına hareket etmeye devam ediyor. Boris Johnson, İşçi Partisi’nde geliştirdiğimiz Yeşil Sanayi Devrimi dilini bile kopyaladı. Ama eylemleri değil, yalnızca sözcükleri kopyalamıştır. Haziran ayında, Birleşik Krallık’ın İklim Değişikliği Komitesi, mevcut gidişatında hükümetin kendi son derece yetersiz hedeflerine bile ulaşamayacağını gösterdi.
Mayıs 2019’da, Muhalefet lideri olarak, İngiltere’nin bir iklim acil durumu ilan etmesi için bir parlamento bildirisini başarıyla taşıdım – bu bizim parlamentomuzu dünyada bunu yapan ilk parlamento haline getirdi. İşçi Partisi ve hareketimizin iklim ve çevre krizini çok ciddiye alması gerektiğinde kararlıydım ve öyle olmaya devam ediyorum.
Bu sisteme karşı çıkılmazsa, geçen yıl Avustralya, Sibirya, Britanya Kolumbiyası, Doğu Afrika, Kaliforniya ve Avrupa’nın çoğunu kasıp kavuran sel, kuraklık ve orman yangınlarında hızlı bir artış bekleyebiliriz. Yoğun yağmur fırtınaları bu yüzyılda beşte iki oranında arttı. En ağırları 1950’lerde olduğundan dörtte üç daha güçlü ve çağda bir görülen kasırgalar artık olağan hale geldi.
Ama endişelenmemiz gereken sadece bu olayların fiziksel sonuçları değil; aynı zamanda politik olanlardır. Yunanistan’da kemer sıkma, deregülasyon ve itfaiye hizmetlerinin ihmali, Evia’daki korkunç yangınların etkisini büyüttü. Bu yılın başlarında Teksas’ta devlet, enerji şirketlerinin acil durum gücünde fiyat oyması yapmasına izin vererek insanları ödenemez borçlarla baş başa bıraktı.
Amerika Birleşik Devletleri’nden Avrupa Birliği’ne kadar hükümetler, çevresel krizlerin yarattığı mültecilere saldırmak için gözetim teknolojisine ve askeri teçhizata yatırım yapıyor. Akdeniz’de yeni korumalara ve dronelara harcanan milyarlarca dolar, yeşil bir geçişe harcanan para değil, fosil ekonomisine derinden bağlı olan sınır, gözetim ve askeri sanayiye kâr getiren harcamalara giden paradır. İngiliz Parlamentosu şu anda denizde mültecilerin hayatlarını kurtarmayı yasa dışı kılmayı amaçlayan acımasız bir Milliyet ve Sınırlar Yasasını tartışıyor ve Britanya’yı evrensel deniz yasasıyla çeliştiriyor.
Askeri bütçeler dünya çapında şişerken, güçlü ülkeler iklim kriziyle başa çıkmak için işbirliğine değil çatışmaya hazırlanıyor. Bu tür yanlış çözümler tüm acılarımızı artıracak; ama her zaman olduğu gibi, ister İngiltere’deki evlerini sular altında bırakan insanlar olsun, isterse Kuzey Afrika’da kuraklıktan kaçan insanlar olsun, birçoğunu cezalandırırken zengin bir azınlığın lehine olacak.
Bunu Durdurabiliriz
Ama böyle olmak zorunda değil ve tepkimiz korkudan çok umut olmalı. İklim bilimcileri, 1,5 veya 3 veya 5 derecelik bir sıcaklık artışının deniz seviyelerine, su kıtlığına veya biyolojik çeşitliliğe ne yapacağını adli doğrulukla söyleyebilir ve yapıyorlar da. Ancak bu yükselişin ne olacağını tahmin edememelerinin nedeni, bundan sonra yapacağımız seçimleri tahmin etmenin imkânsız olmasıdır. IPCC raporunun bize hatırlattığı gibi bunlar hala bize bağlı.
Ve eğer güçlü olanlara karşı gelebilirsek, gezegeni hızlı bir çöküş için yakmaya yönelik sistemik teşvikleri ortadan kaldırırsak, işleri farklı şekilde yapabiliriz. Bu, her yerde işçilerin bu yıl COP26’da atmosferden karbonu çıkaran ve parayı işçilerin ceplerine geri koyarken Küresel Güney’deki adaletsizlik ve eşitsizlikle mücadele eden küresel bir Yeşil Yeni Anlaşma için seferber olması anlamına geliyor. Yeşil toplu taşımadan, yeni ormanlarla yeniden yabanileşmeden, yerel yenilenebilir enerjiden ya da geleceğin yeşil endüstrilerinde istihdamdan yararlanamayacak hiçbir kasaba yoktur.
İklim değişikliğinden, yoksulluk ve eşitsizliğe, yoksul ülkeleri COVID-19’a karşı aşılamak için tehlikeli kolektif başarısızlığımıza kadar, milyarderleri ilk sıraya koyan ve geri kalanımızı son sıraya koyan bir sistemin sonuçlarını yaşıyoruz. İklim ve çevre krizi bir sınıf meselesidir. Bu krizden ilk ve en kötü acıyı çekenler, işçi sınıfı topluluklarındaki, kirli şehirlerdeki ve alçak ada topluluklarındaki en yoksul insanlardır.
Ama yine de değiştirme gücümüz var. 2019’da iklim eylemi için grev yapan okul çocukları, bir gecede dünyanın dört bir yanındaki insanların hayal gücünü ve dikkatini çekti. Onlar yapabiliyorsa biz de yapabiliriz. “Kırmızı kod” iklimine tepkimiz, yaşanabilir bir gezegen ve insan hayatını ve refahını öncelik haline getiren bir sistem talep etmek ve kazanmak için topluluklarımızda, siyasette, okullarda ve üniversitelerde, işyerlerimizde ve sendikalarımızla birlikte çalışmak olmalıdır.