Yaşama Arzusu Manifestosu – Bardamu
Yaşamak istiyoruz. Bütün istediğimiz bu! Sizin sadistçe, adım adım elimizden aldığınız şeyi yani. İşi değil, yaşamayı. İş için yaşamayı değil, yaşamın kendisini.
İş beğenmiyoruz. Beğenmeye de niyetimiz yok. Zaten iş denilen şey modern kölelik. İşverenler de Sahip.
Neden köleliği beğenmemizi istiyorsun Sahip? Bugün bu işler dar vakitlere kadar da sürse, gözlerimiz kan çanağı ayaklarımız davul da olsa bitmek zorunda değil mi?
Neden bu lanet işi beğenerek yapmamız senin için bu kadar önemli?
Gönülsüz köleleriz diye iç huzurun mu bozuluyor yoksa? Ama Sahip, senin için bir karadelik?
Geceleyin başlayıp, geceleyin bitiriyoruz. Yarasalarız. Güneş bize yasak.
Günde 9 saat çalışıyoruz. Hayır, 10. Hayır, 12. Hayır, 14. Hayır… Ev uzak. Gece çöktü. Metropol soğuk. Gün 24 saat ve biz eve yalnızca biraz uyuyabilmek biraz da gözetimden azade kalabilmek için gidiyoruz. Fazlası bize lüks.
Evden çıkmıyoruz. Kimi zaman yataktan bile… Majör depresyonlarımızla geleceksizliğimiz, ateş püsküren ebeveynlerimizle parmak sallayan otoritelerimiz arasında, tereddütsüz sığınıyoruz içimizdeki karanlık odaya. İşsizlik diye tanımlıyorlar durumumuzu. İşlilik pek yavan. Gerçek hayat pek sahte. Sokaklar ölü.
Açgözlüler arasında bir hiyerarşi var. Para ve iktidar sahibi olanlar ile para ve iktidar sahibi olmak için gereken her şeyi yapmaya girişenler. Maskeler takıyorlar ve böylece görünmediklerini sanıyorlar. Görüyoruz ama çaresiziz. Bu cehennemin zebanilerini nerede görsek tanırız. Politikalar, dinler, mezhepler, mitler ve robotlar. İtaatkâr robotlar olalım istiyorsunuz. İstekleriniz midemizi bulandırıyor.
Hayallerle başladık hayata. Sonra kendimizi bir iş olarak tanımlamamız istendi okullarda. Doktor X, Mühendis Y, Avukat Z… Hayır ben bir işten ibaret değilim!
Sürdüler ağıllara bizi. Yaşadığı yere benzeyen biz zavallılar arasından, nedensellik bağı uygun olanlar daha iyi okudu. Ama onlar azınlıktı ve kaçınılmaz olarak azınlık olmaları gerekiyordu. Geri kalanlarımız, berbat hayatlarla güzelim anılar arasında debelendik durduk. Sürdüler ağıllara bizi.
Artık olmuyor Sahip. Yürütemiyoruz bu köle efendi diyalektiğini.
Sertifikalar ve kişisel gelişim kursları ve de TedX toplantıları da kesmiyor. Dönüp geldiğimiz hayatlarımızda, diplomalarımız evin unutulmuş bir yerinde, yine ya günümüz odamızda ya da günümüzün çoğu iş denilen şeyde geçiyor. Asgari ücret ve asgari hayat. Ölmeyecek kadar yaşamamıza izin veriliyor. Fazlası lüks.
Kariyer olanaklarından söz ediyor Sahipler. Bizim kariyerimiz, hep aşağı yönlü. Ama zaten kölelik üreten sistemde kariyer yapmanın daha çok kölelik getireceğinin farkındayız. Bu kelimeyi bizi daha iyi yiyebilmek için sık sık sarf ettiğinizin de… Yemiyoruz bunları. Artık uyandık.
Üstlerimizin yalanlarından bıktık. Onların başarı öykülerini dinlemek bizim için bir işkence. Taht oyunları. Her birinin birer şahsi ikbalci olduğunun farkındayız. Bu her koyun kendi bacağından asılırcıların bencilliklerinden bıktık usandık. Yalanları, yalakalıkları, ikiyüzlülükleri, açgözlülükleri ve çıkarcılıklarına “başarı” demelerinden de… Başarı denilen şey midemizi bulandırıyor. Bütün Sahipler başarılı.
Günde 12 saat çalışmak istemiyoruz. Bertrand 4 saat yeter dedi. Günde 4 saat ve haftada 4 gün. Size bu kadarı bile fazla Sahip. Biz aslında sizi de istemiyoruz. Biliyoruz, daha çok işi, daha az ücrete daha az kişiye yaptırmak, böylece paraya boğulmak istiyorsunuz. Paraya boğulmak için boğazlıyorsunuz bizi. Oysa sizin olmadığınız, yalnızca hep birlikte yaşamak için çalıştığımız, kölelikten azade bir dünyayı arzuluyoruz. Ne dersiniz, iner mi Raskolnikov’un baltası yarattığınız cehennemin kafasına?
Asgari ücretimiz ve asgari hayatlarımızla zincirlerimizden başka kaybedecek çok şeyimiz var. Şeyleri kaybetme korkularımız… Sahip olduklarımızın bize sahip olduğu yerde zincirlerimiz, bağımlı kişilik bozukluklarımız. Sahiplere yaranmak ve bir gün Sahip olabilmek için gırtlağımıza sarılanlar var aramızda. Çürükler. Leş yiyiciler. Yaradan zehri çekip çıkarmak canımızı çok yakacak. Ama dediğim gibi, artık olmuyor Sahip. Yürütemiyoruz bu köle efendi diyalektiğini.
Yaşamak istiyoruz. Bütün istediğimiz bu! Sizin sadistçe, adım adım elimizden aldığınız şeyi yani. İşi değil, yaşamayı. İş için yaşamayı değil, yaşamın kendisini.
Biz kölelerin adı var Sahip. Prekaryayız biz. Her an işçi, her an işsiz. Borçlarımızın faizleriyle sorunlarımız var. Sahip, git başımızdan! AVM’ler dolusuyuz. Kızıyoruz. Tek eksiğimiz, birbirimizden habersiz olmamızdı. Artık haberdarız. Şimdi birlikte neler yapabileceğimiz üzerine kıvılcımlar çıkarıyor zihinlerimiz. Yavaş ama engellenemez bir ateşi keşfetme sürecindeyiz.
Yaşamak istiyoruz. Yarının belirsizliğinde, metropollerin içindeki sonsuz ve anlamsız mücadeleden bıktık usandık. Yaşam için network kurmanın zamanı geldi. Kendi anlamlarımızı siz Sahipler olmadan yaratmak istiyoruz. Bir spor ayakkabıyı, bir akıllı telefonu, bir oyun konsolunu ve bir de yüksek hızlı beleş interneti arzuladığımız gibi arzuluyoruz yaşamayı. Zaten onları da yaşama arzumuzdan arzuluyoruz.
Yarın gelecek Sahip. Sizler korkuyor, yarın olmasın diye sonsuz bir bugüne hapsediyorsunuz bizleri. Bugüne sığmıyoruz.
Yarın gelecek. Onu biz getireceğiz. Beton mezarlıklarınızdan arındıracağız metropolleri. Sokaklar 24 saat yaşayacak. Arkadaşlarımızla sürteceğiz mekân mekân. Sevgililerimizle öpüşeceğiz. İşkenceyle katledilmekten kurtulan hayvanlarla oyunlar oynayacağız sokaklarda. Kadınların ve çocukların şen kahkahaları eşliğinde yıldızları seyredeceğiz. Kazanmak için yaşamak yerine, yaşamak için kazanacağız. Biz. Bütün geleceksizler. Hep birlikte.
Aydınlık bir illüzyon.
Gelin, size kâinatı göstereyim.
Gelin, karanlığı göstereyim.
Bardamu