İşçi Bayramı 1 Mayıs’tır – Jonah Walters (Çeviri: Baran Çiftçi)
1 Mayıs, emekçi sınıfın ezilmeye karşı çıkan ve toplumu temelden dönüştüren tarihsel gücünü kutluyor.
Bugün, bir patron bayramıdır. Amerikan işçi hareketi 19. yüzyılın sonunda, dünyanın en militan hareketleri arasındaydı. Şikago’nun depo binalarından Pensilvanya’nın kömür madenlerine kadar, ülkenin her yerindeki işyerleri açık bir isyan içindeydi. Grevler olağandı ve genellikle isyancı işçiler ile hor görülen Pinkertonlar gibi özel milisler arasında şiddetli çatışmalara yol açardı.
Marx dahi ABD’de devrim için büyük umutlar besliyordu ve ülkenin oy hakkı konusundaki uzun savaşlarının isyan koşullarını olgunlaştırdığını düşünüyordu. “Toplumsal eşitsizlik, hiçbir yerde Kuzey Amerika’nın doğu eyaletlerinde olduğu kadar baskınlaşmıyor” demişti, “çünkü başka hiçbir yerde siyasi eşitsizlik, toplumsal eşitsizliği örtmekte bu denli başarısız değil.”
Ülkenin iş elitleri de Amerikan işçilerinin ortaya koyduğu devrimci meydan okumayı takdir etti. 1882’de muhafazakar bir yazar, Atlantic Monthly’de yaşadığı paniği “Amerika’ya has bir sosyalizm kaçınılmaz görünüyor” diyerek yazdı.
Trajik bir şekilde, işçi hareketimiz hiçbir zaman kapitalizmin tiranlığını temelli yenecek kadar güçlü olmadı. Sendika üyeliğinin ciddi bir düşüşte olduğu ve işçilerin siyasi üstyapının kesintisiz saldırısı altında olduğu günümüzde de bu militan geçmiş çoğu zaman uzak, hatta tekrar elde edilemez bir hatıra hissi veriyor.
Ancak Amerikalı işçiler, işçi sınıfının kurtuluşu için uluslararası harekete en az bir kalıcı miras bıraktılar —işçilerin kendi hayatlarının kontrolünü kendi ellerine almak ve kendi refahlarını sağlamak için birlikte yükselecekleri günü sabırsızlıkla bekleyen ve uluslararası dayanışma idealini kutlayan bir işçi bayramı.
O bayram 1 Mayıs, İşçi Bayramı değil.
İşçi Bayramı muhafazakar köklere sahiptir. 1894’te Başkan Grover Cleveland, Pullman Grevi’nin ardından sınıf gerilimini azaltmak amacıyla Kongre’yi bayram ilan etmeye itti. Pullman Grevi sırasında doksan kadar işçi, demiryolu kralı George Pullman’ın zevkine hizmet eden binlerce ABD polisi tarafından vurularak öldürüldü. Pullman, zamanın en nefret edilen sanayi baronlarından biriydi.
Bunun birkaç ay öncesinde, önde gelen bir demiryolu vagonu üreticisi olan Pullman Palace Otomobil Şirketi ücretleri ciddi ölçüde düşürmüş ve Şikago fabrikasında bir grup işçiyi işten çıkarmıştı. 4 bin işçi -birçoğu şirketin bulunduğu Illinois eyaletindeki Pullman kasabasında yaşıyordu- yüksek kiralar karşısında daha da öfkelenip ani ve gayri resmi bir şekilde greve gittiler.
İşçi sınıfı dayanışmasının bu etkileyici tezahüründe, takip eden haftalarda 27 eyaletten 150.000’den fazla demiryolu işçisi greve katıldı ve Pullman vagonlarını çeken trenler için makas değişimi, sinyalizasyon ve servis hizmeti vermeyi reddetti. Tüm trenlerin durma noktasına geldiği demiryolu sistemi aniden, o zamanlar Eugene V. Debs tarafından yönetilen, Amerikan Demiryolları Birliği’nin kontrolüne girdi.
Durumu fırsat bilen Başkan Cleveland, kargo ve posta teslimatının yürütme erkinin yasal sorumluluğu dahilinde olduğunu hatırlatarak, ABD Posta Servisinin demiryoluna bağımlı olması nedeniyle bu grevi yasa dışı ve haksız ilan etti. Grevi bastırmak için ABD Kolluk Güçleri, asker ve paralı askerlerden oluşan 14.000 kişilik bir ağır silahlı kuvvet oluşturuldu. Günlerce süren çatışmalarda 30’dan fazla işçinin öldürülmesinin ardından grevciler dağıldı ve trenler hareket etmeye başladı.
Pullman Grevi, Amerikan tarihindeki en katalizör anlardan biriydi ve ülkenin dört bir yanındaki emekçileri devrimci sonuçlar çıkarmaya yönlendirdi – grevi örgütlemedeki rolü nedeniyle mahkum edilen ve hapiste ilk kez Marx okuyan Debs de dahil.
Cleveland, aldığı tedbirlerin yaratabileceği tepkiler konusunda ihtiyatlıydı. Grevi bastırdıktan sadece altı gün sonra İşçi Bayramı’nı yasalaştırdı.
Amerikalı işçileri, samimiyetsizliği bu denli bariz bir manevrayı kabul etmeye ikna etmek çetin bir girişimdi. Ancak Cleveland, greve karşı çıkan muhafazakar bir vasıflı işçi koalisyonu olan Amerikan Çalışma Federasyonu (AFL) başkanı Samuel Gompers’ın devreye girmesiyle etkili bir ittifak imkanı buldu.
Gompers, başkanın bayram önerisini hemen onayladı – hatta Cleveland ona tatili kanunen imzalamak için kullanılan kalemi bile hediye etti. Gompers daha sonra New York Times’ta İşçi Bayramı’nı “insanlık tarihinin kayıtlarında yeni bir çağın” habercisi olarak öven eşsiz bir köşe yazısı yazdı. İşçi Bayramı’nın “yıl boyunca kutlanan diğer bayramların aksine, silahlı çatışmaları ve insanın insana karşı yiğitliklerini methetmediği” gibi absürt bir iddiada bulundu ve Pullman grevcilerinin temsil ettiği ‘işçi hareketinin karanlık yüzü’ hakkında rencide edici yazılar kaleme aldı.
Daha önce Eylül ayında pek çok eyalette yaz sonuna kadar küçük işçi kutlamaları görülmüş olsa da, 1894 yılında federal hükümet himayesindeki ilk İşçi Bayramı, AFL destekli bir yürüyüş eşliğinde kutlandı. Bu sırada Debs, Pullman eylemi sırasında tutuklanan yetmiş bir kişiyle birlikte hala hapishanedeydi. Aynı zamanlarda, daha önce ülkedeki en güçlü sendika olan Amerikan Demiryolu Sendikası, başvurusunun AFL tarafından reddedilmesinin ardından zorla dağıtıldı.
İşçi Bayramı, zaferimizi değil, tarihi yenilgimizi işaret ediyor.
Cleveland’ın eylülde İşçi Bayramı’nı kurma kararı, dikkatleri başka bir patlayıcı işçi eyleminden – 1 Mayıs’ın uluslararası kabulünün kaynağı olan 1886 Haymarket katliamından – başka yöne çevirdi.
Bu çok farklı kutlama, Amerikan işçi hareketinin taleplerinde merkezi bir yeri olan sekiz saatlik iş günü mücadelesinden doğdu. Örgütlenme eninde sonunda meyvesini verecekti — sekiz saat çalışma, sekiz saat boş zaman ve sekiz saat uyku, neticede kanunla güvence altına alındı. Ancak Amerikan işçilerinin bu basit temel hakkı bile alması onlarca yıl sürdü.
1 Mayıs 1886’da Chicago bölgesinde 250.000’den fazla işçi, bu talebi desteklemek için greve gitti, 13.000 iş kuruluşunu kapattı ve şehrin sokaklarını direnişçi işçilerle doldurdu. İdeolojik çekişmelerine rağmen, anarşist örgütler nihayetinde İşçi Şövalyeleri ve diğerleri tarafından yapılan grev çağrısını destekleyerek binlerce kişiyi harekete geçirdi ve 1 Mayıs’ı şehrin işçileri için zorlu bir güç gösterisine dönüştürdü.
O gün dağıtılan broşürlerde “Bir kilo DİNAMİT, bir avuç dolusu OY PUSULASINDAN daha iyidir!” gibi mesajlar vardı ve “Kapitalist tazılara, polise ve milislere hakkınca karşılık vermek için elinizde silahlarla SEKİZ SAAT TALEBİNİZİ İLETİN.” gibi direktifler vardı.
Ancak eylem bir trajediyle sonuçlandı. Grevcilerin saflarının güçlendiği ve işçilerin sokaklarda polis ve hükümet unsurlarıyla karşı karşıya geldiği birkaç günün ardından, 4 Mayıs’ta Şikago’nun Haymarket Meydanı’ndaki bir polis güruhuna, muhtemelen Şikago’nun sanayi devlerinden biri için çalışan bir provokatör tarafından bir bomba atıldı. Polis, buna cevaben işçi kalabalığına ateş açarak onlarca kişiyi öldürdü.
Takip eden aylarda polis, çoğu yeni göçmen olan anarşist ve sosyalist liderlere yönelik bir cadı avı yürütecekti. Tutuklanan ve idam edilenlerin çoğu, Şikago’nun işçi sınıfı bölgelerinde herkesin bildiği isimler haline geldi.
Haymarket katliamını izleyen yıllar boyunca, sosyalistler ve anarşistler, Haymarket şehitlerinin fedakarlıklarını anmak ve daha iyi bir dünya için ortak bir talepte bulunmak için 1 Mayıs’ta bir araya geldiler. Her yıl, Amerikan kuruluşuna işçi sınıfının muazzam gücü ve oynaklığı hatırlatıldı.
1 Mayıs’ı baltalama girişimleri Grover Cleveland başkanlığıyla sınırlı kalmadı. 1958’de Başkan Eisenhower, hukukun üstünlüğünü ve Amerikan yaşamını şekillendirmedeki rolünü kutlamak için 1 Mayıs’ı “Hukuk Günü” ilan etmeyi seçti. Bu özel gün yalnızca kitaplarda yerini koruyor.
1 Mayıs, emekçi sınıfın ezilmeye karşı çıkan ve toplumu temelden dönüştüren tarihsel gücünü kutluyor. Birçoğumuz için işe gidilmeyen hoş bir tatil günü olsa da, İşçi Bayramı işçi yenilgisinin bir başka mirasıdır.
Ve bugün, ülkedeki en güvencesiz ve düşük ücretli milyonlarca işçi için dinlenme günü bile değil.
Ülkedeki, yalnızca yüzde 5’i sendikalı olan ve ortalama saatlik ücretin yalnızca 10 dolar olduğu milyonlarca perakende işçisi için İşçi Bayramı, yılın en zor zamanlarından biridir.
Bu yıl ve her yıl, milyonlarca korumasız perakende işçisi, İşçi Bayramı’nda ciddi şekilde düşük ücretler kazanmak üzere işe gidecek. Birçoğu sekiz saatten uzun vardiyalarda çalışacak.
Başkanın siyasi bir manevrası olarak başlangıcından, okul alışverişinden çılgınlarca kar edinme vasıtası haline evrildiği günümüze dek, İşçi Bayramı’nın Amerikalı işçilere çok ihtiyaç duyulan bir plaj günü dışında sunabildiği çok az şey var. Ancak 1 Mayıs, bambaşka bir toplum hedefi doğrultusunda yeşeren tarihsel bir umudu kutluyor- Amerikalı işçileri kapitalizmin şimdiye kadar karşılaştığı en çetin düşmanlardan birine dönüştüren bir rüya.
Orijinal metin linki: https://www.jacobinmag.com/2015/09/labor-day-may-first-american-labor-movement-haymarket/