Feyizlik Bir Menkıbe: Pembe Dalga – Yepisyeni Türkiye
Pembe dalga hiçbir zaman ölmüş falan değildi.
Güney Amerika, hemen kuzeyindeki ikizi ile aşağı yukarı aynı meridyenleri paylaşmasına rağmen genelde “Batı Medeniyeti” dendiğinde kastedilen yerlerden biri değildir. Zira bu güzel ama bahtsız bölgenin kaderi, Batı Medeniyeti/Küresel Kuzey/Birinci Dünyaya karşı bitmeyen bir bağımsızlık savaşı vermek olagelmiştir. Zaten bu yüzden de epey direniş ikonu üretmek durumunda kalmışlardır. Örneğin Siyah Jakobenler, (günümüzün bir köle ayaklanması ile kurulan yegâne devleti) Haiti’den çıkmadır. (1) Che’nin yüzü, Küba halkının United Fruit Company ve Batista’ya karşı direnişinin simgesi olmuştur. (2)
Güney Amerikalılar bu bitmek bilmeyen direnişte ne kadar yaratıcı stratejiler, çeşit çeşit politik akımlar deneseler de, billurlarını Sam Amca’nın sıkılı yumruğundan bir türlü kurtaramamışlardır. 20. Yüzyıl boyunca Condor Operasyonu kapsamında ABD neredeyse her Güney Amerika ülkesinde sosyalizm ile mücadele etmiştir. Solun görece zayıf olduğu Kolombiya gibi ülkelerde uyuşturucu kartellerini milis olarak kullanmaktan tutun da, en az 7 örnekte askeri cuntaları doğrudan finanse etmeye, hatta Honduras gibi sosyalizm potansiyeli fazlaca yüksek örneklerde açık açık işgale kadar varan taktikler kullanmışlardır. 20. Yüzyılın çoğunda, bu ülkelerin en az 8 kadarında (Arjantin, Bolivya, Brezilya, Şili, Paraguay, Uruguay, Ekvador, Peru) yönetim ABD tarafından atanmıştır. Bu sayede de polis ve asker teşkilatları, CIA’in inkâr edilebilir uzantıları olmuşlardır. (3)
Burada bir züğürt tesellisi olarak, belki Güney Amerika’da solun sürekli inovasyona zorlanması söylenebilir. Örneğin “Sibernetik Sosyalizm” Şili’de ortaya çıkmıştır. Uygulandığı kısacık süreçte, geri bildirim mekanizmalarıyla kaynak dağılımını o kadar iyi hale getirmiştir ki, Nixon’ın bir ses kaydında Kissinger’a “Ekonomilerine çığlık attıracaksın”(4) diye haykırmasına sebep olmuştur. Buna rağmen Şili o yıl yalnız %10 küçülmüştür ve buna da rağmen ortalama insan alım gücünde %30 artış tecrübe etmiştir. (5) Hal böyleyken “Sosyalizm her denendiğinde başarısız oldu!” denildiğinde bir centilmene yakışan, eldivenini çıkarıp karşıdakinin suratına “Şrak!” diye aşk etmektir.
Condor Operasyonu, 1976’da Arjantin darbesi ile son bulur ve yeni bir dönem başlar. Condor Operasyonu olası halk devrim ve reformlarını engellemeye yönelik, muhafazakâr bir strateji iken bu yeni dönem genişlemeci bir ideolojinin, neoliberalizmin dönemidir. 80ler ve 90lara, diktatörler, askeri cuntalar, politik cinayetler ve işkenceler damga vurur. 20 yıl hız kesmeden devam eden ve 12 ülkede doğrudan rejim değişikliği yaratan bir süreç ile bütün Güney Amerika zorla liberalleştirilir.(6) Bu durum makro ölçekte mükemmel görünen bir büyüme süreci yaratsa da, o denli eşitsiz dağıtılmaktadır ki, Güney Amerika’da yaşamın gerçeği 1984 romanına rahmet okutacak noktalara ulaşır. Ortalama bir Şili vatandaşına haberler sürekli ülkenin nasıl şahlandığını anlatırken kendisi fakirleşmektedir ama bunu fazla dillendirirse de bir polis helikopterinden denize atılabilir. (7)
Netice itibariyle 21. Yüzyıla girildiğinde Güney Amerika halkları iki şeyden çok emindir. Liberalizm kendisi hakkında biraz fazla optimist bir ideolojidir ve sosyalizm hakkında ABD gerçekten çok ama çok pesimisttir. Hem ABD’nin damarına basmayacak, hem de neoliberalizmin ürettiği radikal servet eşitsizliğini hafifletecek bir politik akım arayışı, birçok ülkede yükselmeye başlar. 11 Eylül ertesinde Sam Amca yumruğunu Ortadoğu’ya indirmek için Güney Amerika’nın billurlarını bir anlığına bırakınca da, merkez sol – sosyalist hareketlere bir parça ekstra varlık alanı doğar ve Uruguay, Brezilya, Arjantin, Şili derken kıtanın hemen her yerinde neredeyse eş zamanlı olarak bir “Pembe Dalga” başlar. (8)
“Pembe” adı aslında “kızıl” yani komünist olmadıklarına dair bir vurgudur. “Radikal sosyal demokrat” olarak da anılırlar. Ancak pembenin tonu da her yerde farklıdır. En kızıla çalan örnek Venezuela’da Chavismo’nun yükselişidir. Yola epey sol bir yerden çıkarlar ancak günden güne sıkılaşan ambargolar ve Gideon Operasyonu gibi arkası kesilmeyen darbe girişimleri hem rejimin paranoyasını, hem de halkın dış düşman algısını maksimize eder. Venezuela bu 30 yıllık sürecin her adımında bir parça daha totaliterleşir ve Chavismo’dan geriye kalan Maduro’nun diktatörlüğü olur. (9) Keza Küba ve Nikaragua’nın da hikayesi neredeyse aynıdır. El Salvador ise biraz daha istisnai bir durum olarak karşımıza çıkmakta. Yeni başkanlarının resmi para birimini Bitcoin yapan ve kendine “dünyanın en havalı diktatörü” diyen bir Joe Rogan hayranı olmasından hareketle, daha da istisnaileşmesi olasıdır. (10) Ancak netice itibariyle kıtanın genelinde, bahsi geçen ülkeler dışında tam 16 ülkeyi daha kapsayan geniş bir sosyal demokrat politik dalga bütün Güney Amerika’yı etkisi altına alır.
Uygulanan sosyalist politikaların dozu değişkenlik gösterse de neredeyse her örnek, işe açlıkla mücadele ederek başlar ve genelde etkileyici sonuçlar elde eder. Lula da Silva Brezilya’da yeniden dağılım programları ile tam 20 milyon kişiyi yoksulluk sınırının üzerine taşır. (12) Bolivya’da Evo Morales liderliğinde açlık sınırının altındaki popülasyon %34’ten %17’ye düşer. (13) Ancak halkçı politikalar eninde sonunda sömürücünün kâr marjına dokunmak zorundadır. Da Silva’nın Brezilya petrolünü ihraç eden Petrobras’ı kısmen kamulaştırması, Morales’in ise aynısını lityum madenleri için yapması, Küresel Kuzey’in pembe dalganın ölümünü ilan etmesi için yeterli olur. Şimdilerde bakarsanız örnek verdiğimiz iki lider için de pek ters bir şey söyleyen bulamazsınız. Ancak 2010-20 arası haberlere, köşe yazılarına baktığınızda, uluslararası bilinirliği olan yayınların her ikisini de diktatör ilan ettiği bir periyod başlar. Lula da Silva, Ergenekon Operasyonu’nu andıran Lava Jato adında bir dava ile hapse atılır ve siyasi yasaklı olur. Kendisini mahkûm eden hâkim ise bir sonraki hükümetin adalet bakanı olacaktır. (14) Evo Morales ise Bolivya tarihinin en yüksek katılım olan seçimini kazanır, ancak ABD destekli bir demokrasi gözlem kuruluşu olan OAS (Organization of American States) bugün sahte oldukları ana akımca da kabul gören (16) kanıtlara dayanarak seçimlerde hile olduğunu iddia eder, ordu darbe yapar ve başa Jeanine Anez adında radikal sağ bir lider geçirilir. Bu lider seçimleri önce öteleyebildiği kadar öteleyecek, ardından da Morales’in partisine kaybedecektir. (15)
Batı basınına göre hem bunların olması, hem Meksika’da benzer iddiaların dillendirilmeye başlaması, hem Peru’da Castillo rejiminin gün aşırı darbe tehdidine maruz kalması (17) hayatın tatlı birer tesadüfüdür. Olmakta olan şey, Güney Amerika’yı fazla boşladığını fark eden ABD’nin yumruğunu tekrar sıkması (billur metaforuna devam) değil, pembe dalganın aslında kötü bir şey olduğunu anlayan Güney Amerikalıların organik tepkisinden doğan bir muhafazakâr dalgadır. Açıkçası konu kendi ittifaklarının dışı, hele de sol bir ideoloji olduğunda Batı basınının sicili korkunçtur. 2010’lu yıllarda dünya basınında pembe dalga hükümetlerine karşı yapılan askeri darbeler bile demokrasi için çok güzel şeyler oluyormuş kisvesiyle verilir. New Yorker’dan (18), Reuters’a (19) birçok muteber yayın, 2020 boyunca Morales’i adaletten kaçan bir diktatör olarak haberleştirmekte sakınca görmemiştir.
Ancak tam da dünya basınında pembe dalganın ölümü kutlanmaktayken beklenmedik bir şey olur. Bam! 2018’de Meksika bir sosyalisti başkan seçer. Bam! 2019’da ise Arjantin’de bir sosyalist seçilir. Bam! 2020’de Bolivya’da darbeyle devrilenin yerine başka sosyalist başkan. 2021 bam bam bam! Peru, Şili, Honduras. Ve neticede bu satırları yazmakta olduğum 2022’de de şu ana kadar hep Amerika’nın uç karakolu, uyuşturucu karteli besleme noktası olan Kolombiya’da (bam!) bir sosyalist seçilir. (8)
Pembe dalga hiçbir zaman ölmüş falan değilmiş anlayacağınız. Önümüzdeki süreçte çokça insan “ikinci pembe dalga” hakkında yazacak, ama siz aslında ilk pembe dalganın devam etmekte olduğunu bildiğinizden, müstehzi bir tebessümle okuyacaksınız. Üstelik görünen o ki pembe dalga ezilemeyecek. Bu yıl Arise Festival’de 1 saatlik bir panelde Jeremy Corbyn’in de katılımıyla muhtelif pembe dalga ülkelerinden temsilciler konuştu. Dalganın erken safhalarına kıyasla çok daha geniş ve çok daha örgütlüler. Parçası olan ülkeler birbirlerinden bağımsız demokrasi mücadeleleri yürütürlerse yenileceklerini anlamış durumda ve güç birliği yapmaktalar. ABD saldıracak, muhtemelen epey kan da dökülecek ve bedel ödenecek. Ama kazanacaklarına inanıyorum. Güney Amerika’nın geleceği ve Türkiye’nin potansiyeli hakkında biraz umut hissetmek isterseniz size de bu paneli dinlemenizi öneririm. “How The Empire Failed To Beat A Rebellion” (İmparatorluk Bir İsyanı Nasıl Bastıramadı) diye Youtube’dan arayabilirsiniz. Hazır Youtube’a girmişken biraz benim kanalım olan Yepisyeni Türkiye’yide izleyin. Ayarlayabiliyorsanız esen kalın, olmuyorsa da kendinizi üzmeyin.
Kaynaklar
1- The Black Jacobins – Wikipedia
2- United Fruit Company – Wikipedia
3- Operation Condor – Wikipedia
5- History of Honduras (1838–1932) – Wikipedia
6- United States involvement in regime change in Latin America – Wikipedia
9- https://en.wikipedia.org/wiki/Operation_Gideon_(2020)
10- El Salvador buys Bitcoin: President Nayib Bukele adds 80 more coins at $19,000 each | Fortune
12- Lula era comes to an end in Brazil | Luiz Inácio Lula da Silva | The Guardian
14- Operation Car Wash – Wikipedia
15- Bolivia’s Coup Plotters Will Finally Face Court for Their Campaign of Terror (jacobin.com)
17- Right-wing coup plotters undermine democracy in Peru | Green Left
18- The Fall of Evo Morales | The New Yorker 19- Explainer: Bolivia’s ‘Evo’ – socialist icon or would-be dictator? | Reuters