Mélenchon ve 6. Fransız Cumhuriyeti – Ozan Şahin
Macron ve partisinin mecliste çoğunluğu kaybetmesi 5. Fransız Cumhuriyeti’nin de sonuna geldiğimizi gösteriyor. Resmen olmasa da fiilen sistem kendisine yeni bir denge ve denetim mekanizması yaratmak zorunda.
Fransa’daki sol siyasetin önde gelen figürü Jean-Luc Mélenchon’un sadece bu yıl düzenlenen genel seçimlerde değil önceki iki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de vaatleri arasında belki de insanlara en radikal gelebilecek olanı Beşinci Cumhuriyet’in ömrünü tamamladığı ve Altıncı Cumhuriyet’in ilan edilmesi gerektiğiydi. Bu vaadin gerekliliği ve yapılabilirliğinden önce Beşinci Fransız Cumhuriyeti’ni iyi anlamamız gerekiyor.
1958 yılı Fransa için zorlu bir yıldı. 1954’te başlayan Cezayirlilerin bağımsızlık için başlattıkları savaş Fransa’yı ekonomik ve siyasi birçok açıdan zor duruma sokmaya başlamıştı. Dördüncü Cumhuriyet’teki hükümetlerin istikrarsızlığı ve sürmekte olan savaşın Fransa’nın Hindi-Çin’deki gibi bir fiyaskoya döneceği kaygıları Cezayir’de bulunan Fransız askerlerini ve bürokratlarını tedirgin etmeye başlamıştı. Bu çaresizlik ortamında dönemin Cezayir Genel Valisi olan Jacques Soustelle, valilik sıfatı ile Fransa genelinde bir geziye çıktı. Soustelle’in buradaki amacı hem ordu genelinde hem de halktaki De Gaulle destekçilerine ulaşmaktı. Bu gezinin sonucunda 1958 yılının başlarında muhalif ordu subayları tarafından Cezayir’de bir darbe gerçekleşti. Kurulan cunta yönetiminin tek amacı De Gaulle’ü geri getirtmekti. Nitekim radyolardan iki gün boyunca Fransız Cezayir’inin geleceğini tayin etmek için darbe yaptıklarını söyleyen cuntanın yoğun ısrarları sonucu, iki gün sonra De Gaulle yönetimi almaya karar verdi. Fakat Cumhuriyet hala bu değişime ikna olmuş değildi. Cunta çok kanlı bir şekilde Korsika adasını aldı. Ana karaya yönelmiş durumdayken Fransa Başkanı Rene, ülkenin bir iç savaşın eşiğinde olduğunu söyleyerek De Gaulle’ün Cumhuriyetçi ideallere bağlı kalması koşulu ile geri gelmesini istedi.
İşte bu buhranlı ve kanlı dönem Fransa’da Dördüncü Cumhuriyet’in de sonunu getirdi. Beşinci Cumhuriyet kendisinden önceki rejimin akıbetini yaşamamak adına yedi yılda bir seçilen güçlü başkanlık sistemini benimsedi. Güçlü başkan ise kendisinin atayacağı bir başbakan ile uzlaşma içerisinde ülkeyi yönetecekti. Bu ve bunun gibi detaylar neredeyse tüm bir bahar boyunca seçimlerle takip ettiğimiz sistemin inşa sürecini başlattı.
Mélenchon ve partisinin yıllardan beri dillendirdiği yeni bir cumhuriyet anayasasının temelinde iki şey yatıyor aslında. Birincisi mevcut düzenin bir darbe hatta çoğu kişi tarafından adlandırıldığı üzere bir iç savaş sonucu gerçekleşmesi. Resmi bir iç savaş ortamından kaçınmamak için Cezayir’deki De Gaulle destekçilerinin düzenlediği darbeye boyun edilmişlik hissi ise Fransa Solunu zaten yıllardan beri rahatsız etmekte. Bir diğer sorun ise başkanın muazzam geniş ve güçlü yetkilere sahip olmasına rağmen başkanı hesap vermeye zorlayacak denge mekanizmalarının Fransa’da çok güçsüz kalması.
İşte bu denge mekanizmasının oluşması çağrısı Mélenchon gibi yıllardan beri yeni, demokratik, çağdaş bir anayasayı ve cumhuriyeti savunan bir siyasetçinin cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrasında da varlığını güçlendirerek korumasını sağladı. Nihayet sol, denge mekanizmasının en azından yeni bir anayasaya kadar kurulabilmesi için bir şans yakalamıştı.
Bana kalırsa Macron ve partisinin mecliste çoğunluğu kaybetmesi 5. Fransız Cumhuriyeti’nin de sonuna geldiğimizi gösteriyor. Resmen olmasa da fiilen sistem kendisine yeni bir denge ve denetim mekanizması yaratmak zorunda. Bu da mevcut anayasanın kurumları ve düzeni ile pek mümkün görünmüyor. Mélenchon ve NUPES’in yapması gereken bu yeni mekanizmayı meclisteki etkinlikleri ile göstermek. Le Pen ve partisi de Macron’un olağanüstü yetkilerine karşı olsa da işi daha kişisel bir boyutta bırakıyorlar. Bu da Fransa’da artık cumhuriyetçilerin etkisinin kalmadığı sağın bir alternatif oluşturamayacağı veya bu alternatifin daha kötüsü ile sonuçlanabileceği fikrini getiriyor. Ki bu da haksız sayılmaz.
Sol belki de cumhuriyet sayesinde yıllardan beri ilk defa mecliste bu kadar güçlü bir temsil olanağı elde etti. Önceki paragrafta da belirttiğim gibi bu temsil onları yeni düzenin inşasının öncüsü kılabilir. Tabii burada da iki yol önümüze çıkıyor. Macron, hükümetin devrilmesi halinde Mélenchon ile hükümet kurmaya razı olabilecek mi? Etmediği takdirde demokratik yollar içinde Fransa Solu son nefeslerinde olan Beşinci Cumhuriyet’in kalıntıları arasından nasıl hem statükoya meydan okuyup hem de yeni bir düzen için güvence olabilecekler. Zaman bunu gösterecek.
Fransa’yı zorlu siyasal tercihler vermesi gereken bir dönem bekliyor.