Dış Politika ve EnternasyonalizmDünyaGündemPolitika

Baerbock’un Türkiye Ziyareti Arkaplanı Ve Sonrası – Emre Sabahattin

Türkiye ile Almanya arasında Türkiye’nin konumu dolayısıyla bir enerji koridoru olmasından kaynaklanan başta enerji olmak üzere ticaret ve Türkiye’nin neden hala uyguladığını en azından benim anlayamadığım Geri Kabul Antlaşması dışında pek bir ortak zemin kaldığını söyleyebilmek güçtür.

Diplomasi, en fena şeyleri en hoş şekilde söyleme sanatıdır. Ancak bugünkü Alman Türk Dışişleri bakanlarının ortak basın açıklamasında işler neden bu şekilde yürümedi? Alman Yeşiller Partisi’nin Claudia Roth’un 1995’teki Türkiye ziyaretinden bugüne kadar Türkiye siyaseti ile yıldızı pek barışık olmamış ve ciddi iletişim kazaları her daim yaşanmıştır. Baerbock’un 2018 Nevruz’unda kaydettiği videoda “Afrin kuşatma altındayken kutlama yapamıyoruz çünkü bombalar yağıyor ve Kürtler sadece Kürt oldukları için öldürülüyor. Bu böyle devam edemez. Silahlar susmalı, Afrin barışa kavuşmalı. Bu ayrıca Türk hükümetine de kan dökmeyi kesmesi için bir mesajdır.” demiştir.[1] Kürtler sadece Kürt oldukları için katlediliyor sözünün tam olarak nasıl bir temele dayandığını anlayabilmek pek mümkün değildir ve zaten kendisi de herhangi bir temele dayandırma ihtiyacı duymamış, konuşmasına devam etmiştir. Ardından 21 Şubat 2018’de Baerbock, NATO’dan daimi temsilciler düzeyinde, TSK’nın Afrin’deki Zeytin Dalı harekatını değerlendirmek amacıyla acil toplanmaya talep ettiklerini belirtmiştir. DPA ajansının haberine göre Annalena Baerbock, “Türkiye’nin Afrin’deki askeri eylemleri ışığında NATO mevcut durumu inceleyerek askerlerin çekilmesinde ısrarcı olması gerekiyor” dedi. Baerbock, Türk askerlerinin, ABD’nin dolaylı olarak desteklediği güçlerle çatışmaya girebileceğini, bunun da NATO anlaşmasının ihlali anlamına geleceğine işaret etti.[2] Normal şartlar altında Amerika’nın rahatsız olması ve böyle bir faaliyete girişmesi gerekirken bu tarz bir eylemin bir Alman muhalefet partisi liderinden gelmesi de oldukça dikkat çekicidir. 2021 seçimleri öncesinde çeşitli STKlar ve Alman basınının bir kısmı tarafından Türkiye, İran, Rusya ve Çin’in Alman seçimlerini manipüle etmeye çalıştığı iddia edildi ve bu durum uzun bir süre tartışıldı. Bu konunun anketlerde Yeşiller’in oyunun düşmesi sonrası gündeme gelmesi, Türkiye’nin doğrudan Yeşiller’i hedef aldığının belirtilmesi ve buna kanıt olarak çeşitli haberler ve toplantılarda TRT, Anadolu Ajansı ve Almanya’daki Türk Büyükelçiliği ve diğer Türk diplomatik temsilciliklerinin tweetlerinin ‘’kanıt’’ olarak gösterilmesi de oldukça enteresandır.[3]

Aslında Almanya’da bir önceki hükümet de, CDU/CSU-SPD, Türkiye’nin Suriye’deki operasyonlarından memnun değildi ancak bu derece aşırı hamlelerde bulunmuyorlardı. Hem CDU’nun çeşitli isimleri hem de SPD’nin Dışişleri Bakanı Heiko Maas’ın Suriye ve Türkiye’nin Suriye’deki operasyonları konusunda karşı çıktıklarını belirten açıklamaları mevcut ve hatta Türkiye’ye bu yüzden Deniz Kuvvetleri dışında kullanılabilecek silah satmadıklarını belirtmişlerdir.[4] Ayrıca Merkel hükümetleri Yunanistan’a Türkiye’ye kıyasla daha yakın bir tutum izliyor olsa da, ki bunun Euro krizi ve sonrasındaki kurtarma paketlerinden siyasi ve kültürel sebeplere kadar birçok sebebi mevcuttu, daha dengeli görünmeye çalışıyor, şu anki hükümet gibi açık açık taraf tutmaktan kaçınıyordu. Aynı zamanda yeni hükümet, koalisyon protokolünde Türkiye’den AB’nin komşusu olarak bahsedilmesi fiilen donmuş olan Türkiye’nin adaylık sürecinin resmen sona erdiği gibi bir imaj yaratmıştı. Her ne kadar Şansölye Scholz, Merkel hükümetinde bakanken 2019 yılında Ekrem İmamoğlu ile buluşmuş ve güzel mesajlar vermişse de iki ülke arasında Almanya’daki Türklerden de kaynaklanan yakınlık nedeniyle bir teamül haline gelmiş olan, yeni hükümet üyelerinin Brüksel, Paris, Washington sonrası ilk ziyaret ettikleri yerlerden birisi Ankara iken Scholz; hükümet kurulduktan 3 ay sonra, 14 Mart 2022’de Ankara’ya gelmişti. Baerbock ise 10 Haziran’da Yunanistan ve Türkiye ziyaretlerini gerçekleştirmeyi planlamış ancak Covid-19 testinin pozitif çıkması nedeniyle bu ziyareti ertelemişti.

Ziyaret öncesi Baerbock’un Tahran’daki Putin, Erdoğan, Reisi fotoğrafını sert bir şekilde eleştirmesi bir Dışişleri bakanının ziyaret öncesi tavırları açısından çok alışılagelmiş bir durum değildi. Bu aynı zamanda Baerbock’un tarih konusundaki bilgisizliğini, Türkiye’nin bu ülkelerle 400 yıldır son derece kompleks ilişkilere sahip olması ancak yine de bu ülkeler yokmuş gibi davranma şansına da sahip olmamasını bilmemesini ya da görmezden gelmesini ve son olarak kendi hükümetinin başbakanının Rusya’nın Ukrayna’yı işgali sonrası Putin ile 8 defa görüşerek bir rekor kırdığını da unuttuğunu göstermektedir. Geçen hafta gerçekleşen ve aynı güne sıkıştırılması dahi enteresan olan Atina-İstanbul ziyaretlerinde yeni Alman hükümetinin Merkel hükümetleri gibi davranmayacağı ve Ege ve Doğu Akdeniz’de doğrudan Yunanistan’ın yanında, Suriye’de ise PYD/YPG’ye karşı operasyonların net ve kesin bir şekilde karşısında olduğu açıkça belirtilmiş oldu. Aynı zamanda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘’Miçotakis benim için bitmiştir’’ açıklaması sonrası Yunanistan Türkiye arasında devam eden istişari görüşmelerin de kesintiye uğraması ve Yunan basınının “Baerbock, Yunanistan’ın şikayetlerini Çavuşoğlu’na iletecek” şeklinde haberlerle güne başlaması İstanbul’da gerçekleşecek görüşmenin zaten gergin geçeceği konusunda ipuçları vermekteydi. Bu görüşmeler sırasında hem Miçotakis hem de Dendias Türkiye ile aslında çok iyi geçinmek istediklerini ancak Türkiye’nin kendilerini savaşla tehdit ettiğini, bu durumda Türkiye’ye denizaltı satılmaması gerektiğini ve iki ülke arasında dengenin korunması gerektiğini iddia ettiler. Baerbock ise Atina’daki basın toplantısında adaların Yunanistan’a ait olduğunun ve egemenlik haklarının tartışılamayacağını söyledi. Ancak durum tam olarak böyle değil. Lozan antlaşmasında bazı adaların Paris Barış Antlaşmasında da kalan adaların Yunanistan’a ait olduğu belirtmiştir evet ancak adaların silahsızlandırılacağının da altı çizilmiştir. Yunanistan’ın ise özellikle Kıbrıs Barış Harekatı sonrası bu konudaki hükümleri ihlal etmeye başlaması ve bugün artık tamamen adaları cephaneliğe çevirmeye çalışması Türkiye’nin güvenlik kaygıları göz önüne alındığında kabul edilebilmesi güç bir durumdur. Ancak yine de Bundestag’ın önemli üyelerinden, meclis başkan yardımcısı, Aydan Özoğuz bu konuda bir tweet atmış ve Almanya’nın bu meselede taraf tutmaması gerektiğini, arabuluculuk rolünü devam ettirmesi gerektiği söylemiştir.[5] İstanbul’daki toplantıda Çavuşoğlu da Almanya’dan beklentilerinin bu olduğunu zaten belirtmişti. Belirtmeden geçmek de zor ki Özoğuz’un bu çıkışı güncel Alman siyasi atmosferi için de oldukça cesur bir çıkıştır.

Baerbock, İstanbul ziyaretinde AİHM kararları ile başlayan ve ardından Suriye ile devam eden uluslararası hukuk vurguları süresince bunu göz ardı etmesi tutarlılık arz etmemektedir. Aynı zamanda Çavuşoğlu’nun da vurguladığı gibi Yunanistan’ın Bekir Usta ve diğerleri kararı[6] Almanya ‘nın Wenner kararı[7] ve daha Avrupa Konsey üyesi birçok ülke aleyhlerine verilen kararları uygulanmıyorken Kavala kararı üzerinden Türkiye’nin her fırsatta AİHM kararlarını uygulamayan tek ülke durumuna düşürülmeye çalışılması kabul edilemez bir durumdur. Ancak bu konuda şunun da altını çizmek gerekir ki Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini imzalayarak, Anayasa madde 90’da uluslararası antlaşmaların temel hak ve özgürlükler konusunda ulusal hukuktan üstün olduğunu kabul ederek ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yargı yetkisini kabul ederek bu konuyu bir ‘’iç mesele’’ olarak görme şansını kaybetmiştir. Türkiye’nin aynı zamanda Kavala kararını Osman Kavala’yı tahliye edip cezaevinden çıkamadan ‘’bir başka dosyadan’’ tutuklayarak mahkeme kararını uyguladığını söyleyebilmesi mümkün değildir. Her ne kadar Avrupa Konseyi kuruluş ve yapı itibariyle siyasi bir kurum olsa da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi olabildiğince siyasi kararlara imza atmaktan kaçınmış, hukukun genel ilkelerine bağlı kalarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ilgili ülke tarafından ihlal edilip edilmediğini incelemiştir. Mahkeme, bu konuda Türkiye’de çizilmeye çalışıldığı kadar ‘’Türkiye karşıtı’’ bir pozisyona da sahip değildir. Buna rağmen mahkemeyi siyasileştirmeye çalışan da yine Türkiye olmuş, doğrudan iktidar partisinin bir milletvekilinin kardeşi Türkiye kontenjanından hakim adayı gösterilmiştir. Bir teamül olarak AİHM yargıçları vatandaşları oldukları ülkeler aleyhine açılan davalara katılmama haklarını kullanırken Saadet Yüksel göreve başladığından beri Türkiye aleyhine açılan tüm davalara katılmış ve bazı davalarda tek karşı oy kullanan hakim olarak kendisini de Türkiye’yi de hoş olmayan bir pozisyona sokmuştur. Ancak tüm bunlara rağmen insan hakları konusu ülkelerin birbirlerine karşı kullanabilecekleri politik bir silah olarak görülmemeli bu gibi değerler aşındırılmamalıdır. Bakan Baerbock’un sabah Yunanistan ziyaretinde Bekir Usta kararından bahsetmemişken; Yunanistan, temel hak ve özgürlükler açısından durmaksızın geriye gidiyorken, Frontex’in faaliyetleri ve Yunanistan Türkiye sınırındaki duvar ile ilgili haber yapmaya çalışan gazeteciler Yunan makamlarınca gözaltına alınıyor ve hatta tutuklanıyorken Atina’da bunlardan bahsetmeden İstanbul’da bu konuya temas etmesi politik açıdan da tutarsızdır.  Türkiye’yi Osmanlı’nın son yüzyılında olduğu gibi Avrupa hukuku ve uluslararası hukukun dışında görüp Türkiye’ye sadece politika dikta edilecek bir ülkeymiş gibi davranmak hem son derece yakışıksız bir tavırdır hem de 21. yüzyıl diplomasi anlayışıyla uyuşmamaktadır.

Son ve belki de en önemki olarak Baerbock’un İstanbul’da Suriye ile ilgili altını çizdiği Cenevre Konvansiyonu ve uluslararası insancıl hukuk vurgusu da son derece yakışıksız bir durumdur. Bu eğer siviller kastedilerek söylenmiş bir sözse Türkiye’yi uluslararası insancıl hukukun ağır ihlali ile suçlama, YPG/PYD kastedilmişse terör gruplarını meşru silahlı birliklermiş gibi gösterme amacı taşımaktadır ki bunlar hiçbir ülkenin kabul edebileceği iddialar değildir. Toplantının pozitif geçen tek kısmı ise Suriyeli sığınmacılar ile ilgili kısmı olmuştur ki bu durum da oldukça enteresandır çünkü Baerbock ve partisi muhalefette iken Türkiye ve Avrupa Birliği arasında imzalanan Geri Kabul Antlaşmasını oldukça sert bir şekilde eleştirmiş ve insani bulmadıklarını belirtmişlerdir. Ancak İstanbul’daki toplantıda Baerbock bu konudan övgüyle bahsetmiş Çavuşoğlu da itiraz etmemiş, sadece Yunanistan’ın geri itme eylemlerinden bahsetmiştir ki bu durumu zaten Baerbock de eleştirmiş ve bir soruşturma yapılması çağrısında bulunmuştur.

Scholz Erdoğan görüşmesine kıyasla oldukça sert geçen bu görüşme eğer iki bakan kendi seçmenlerine mesaj verme amacı ile değil de hükümetlerinin politikaları doğrultusunda hareket etmekteyse, ki zaman zaman dünya siyasetinde böyle olaylar da yaşanabilmektedir, Türkiye ile Almanya arasında Türkiye’nin konumu dolayısıyla bir enerji koridoru olmasından kaynaklanan başta enerji olmak üzere ticaret ve Türkiye’nin neden hala uyguladığını en azından benim anlayamadığım Geri Kabul Antlaşması dışında pek bir ortak zemin kaldığını söyleyebilmek güçtür. Alman kamu yayın kuruluşu Deutsche Welle’nin Baerbock’un Ankara’da muhalefet temsilcileri ile yaptığı görüşmenin haberinde PKK’dan, ki Almanya ve Avrupa Birliği nezdinde 22 yıldan uzun süredir terör örgütü statüsündedir, ‘’Ankara’ya göre ayrılıkçı terör örgütü olan PKK’’ şeklinde bahsetmesi de bu yönde okunabilir.[8]  Elbette zaman neler gösterir bunu tahmin etmek mümkün değil. Bundan bir iki yıl önce Ukrayna Avrupa ülkesi dahi kabul edilmezken şu an Birlik üyeliği konuşulmakta. Yeni gelişebilecek olaylar da, Sırbistan-Kosova krizi gibi, iki ülkeyi bir işbirliğine ve ilişkileri düzeltme sürecine zorlayabilir.


[1](https://twitter.com/pollagarmiany/status/976265741547819009?s=21&t=6LNuolzU5eESKuw-LcPn7w)  [Erişim 01.08.2022].

[2] (https://tr.sputniknews.com/20180221/alman-yesiller-nato-afrin-cagri-1032351805.html)  [Erişim 01.08.2022].

[3]  (https://securingdemocracy.gmfus.org/german-election-dashboard/) [Erişim 01.08.2022].

[4] https://www.birgun.net/haber/almanya-disisleri-bakani-turkiye-artik-almanya-dan-suriye-de-kullanabilecegi-silah-alamiyor-309818 [Erişim 01.08.2022].

[5] https://twitter.com/oezoguz/status/1553067592813772800?cxt=HHwWgICw3eivzY0rAAAA  [Erişim 01.08.2022].

[6] Bekir Ousta and Others v. Greece, B. No: 35151/05, 11/10/2007, https://rm.coe.int/09000016808f0abe [Erişim 01.08.2022].

[7] Wenner v. Germany, B. No: 62303/13, 01.10.2016, https://hudoc.echr.coe.int/fre#{%22itemid%22:[%22001-165758%22]} [Erişim 01.08.2022].

[8]https://www.dw.com/en/turkish-opposition-praises-baerbock-for-critique-of-erdogan-policies/a-62659996 [Erişim 01.08.2022].

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu