İVME Hareketi Çocuk Yoksulluğu Bildirisi
Yeterli ve sağlıklı beslenemeyen, okulda açlıktan ağlayan, rahatsızlanan, hatta bayılan öğrenci haberlerinin bizde yarattığı tepkiyle, İVME Hareketi olarak muhalefetin bu konuya seyirci kalmamasını, bu sorunu gündemde tutmasını ve en önemlisi, çözümü aciliyet gerektiren bu sorunla ne tür politikalar kullanarak mücadele edileceğine dair kapsamlı bir planı ortaya koymasını bekliyoruz.
Türkiye’deki ekonomik kriz her geçen gün derinleşirken krizin etkileri toplumun neredeyse tüm kesimleri tarafından gündelik hayatın her alanında en ağır şekilde hissedilmektedir. Bu alanların başında Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını doğrudan etkileyen beslenme ve gıda krizi gelmektedir. Bu vahim gerçeğe rağmen iktidar, sebep olduğu ve her geçen gün derinleşen krize karşı takındığı umursamaz tavrı sürdürmektedir. Hatta iktidar, toplumun büyük çoğunluğunun yoksullaşmasına aracı olan politikaları bilinçli olarak uygulamaya devam etmektedir. Maaşlar, astronomik seviyelere çıkan enflasyonun gerisinde kalırken, şirketler rekor miktarda kâr açıklamaktadır. Nitekim ücretli çalışanların milli gelirden aldıkları pay, 2020 yılı ikinci çeyreğinde %36,8 iken, 2022 yılı ikinci çeyreğinde %25,4’e gerilemiştir. En zengin %10’un servet dağılımı içindeki payı 2008-2017 arasında %70’ten %80’e çıkmış, bu artışın sebebi ise toplumun geri kalan %90’ından zengin kesime aktarılan kaynaklar olmuştur.
Yoksullaştırılan vatandaşlar, açlığa mahkum kalarak ya da öğünlerini küçülterek hayatta kalmaya çalışmaktadırlar. Bu rant ve sömürü düzeni içinde zengin azınlık servetine servet katarken, orta ve alt gelirli aileler, fakirliğe ve açlığa mahkum edilmektedirler. Metropoll’ün Temmuz 2022 tarihli anket sonuçlarına göre, Türkiye’de vatandaşların %29’u temel ihtiyaçlarını bile karşılayamaz iken, %45’i temel ihtiyaçlarını ancak karşılayabilmektedir. Nisan 2020’den beri çeşitli aralıklarla yapılan temel ihtiyaçların karşılanması araştırmalarına verilen cevapların zaman içindeki değişimi de bize ortalama olarak her dört kişiden birinin geçinemediği, her dört kişiden ikisinin ise ucu ucuna geçindiği bir tablo göstermektedir.
Aynı şekilde, Metropoll’ün Ağustos 2022 anketi de bize benzeri bir tablo sunmaktadır. Vatandaşların %35,7’sinin geliri harcamalarına yetmezken %43,2’sinin geliri sadece harcamalarını karşılayabilmektedir.
Sosyal devlet, toplumun huzuru, barışı ve adaleti temelinde politikalar üreten devlettir. Ancak iktidar bu konuda yükümlülüklerini yerine getirmemektedir. Bu ağır toplumsal bedelin büyük bir kısmını ise içinde bulunduğumuz krizde hiçbir sorumluluğu olmayan çocuklar ödemektedir. Çocuklar ve gençler, bu yoksullaşmadan birçok açıdan etkilenmişlerdir. Özellikle örgün eğitimden uzaklaşma, madde bağımlılığı ve intiharlar artmış, gıda ve beslenme krizi iyice derinleşmiştir. Birbiri ile ilintili olan bu sorunların çözümü için kapsamlı politikalar üretilmesi zorunlu hale gelmiştir. Ancak bu sorunların her biri ayrı ayrı ve detaylı inceleme gerektirmektedir.
Türkiye çocuklarına sahip çıkmakta sınıfta kalmıştır. Bu gerçeği hayatın her alanında görmek mümkündür. Türkiye halihazırda diğer Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) ülkelerine kıyasla çocuklar için çok daha az oranlarda harcama yapmaktadır. Bu harcama eksikliğinin telafisi zor sonuçları vardır. Örneğin Türkiye’de okul öncesi eğitime katılım oranı %39 iken OECD ortalaması %87 olarak karşımıza çıkmaktadır. Bir başka örnek ise HDP Milletvekili Oya Ersoy’un verdiği araştırma önergesinde göze çarpmaktadır. Önergeye göre Türkiye’de şiddetli yoksulluk yaşayan 16 yaş altı çocukların sayısının 6,5 milyona ulaşmış, her beş çocuktan birinin yeterli ve besleyici gıdaya ulaşamadığı tespit edilmiş, her dört çocuktan birinin ise okula aç gittiği belirtilmiştir. Halbuki iyi beslenme, eğitimde büyük bir öneme sahiptir. Örneğin okul ve sağlıklı beslenme programlarının okula devam süresini 2,5 yıl kadar uzattığını ortaya koyan çalışmalar mevcuttur. Çocuklar yoksulluk ve dolayısıyla yetersiz beslenmeden kaynaklanan bodurluk, kısa boyluluk, aşırı zayıflık gibi sağlık sıkıntıları nedeniyle eğitimlerine devam edememe veya eğitim sürecinde istenilen gelişimi gösterememe riski ile karşı karşıya kalmaktadır.
Çocuklarımıza sahip çıkamadığımız bir başka konuysa Türkiye’deki gıda ve beslenme krizini derinleştiren yoksulluğun tetiklediği yüksek çocuk işçi sayısıdır. TÜİK, yaş grubu 15-17 olan gençlerin işgücüne katılım oranının %16,4 olduğunu belirtmiştir. Öte yandan, 15-17 yaş arasında çalışan genç sayısının 720 bin olduğunu söyleyen Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı verisine karşılık Bianet’te yer alan 1 Şubat 2022 tarihli habere göre çocuk işçi sayısının çok daha fazla olduğu tahmin edilmektedir. Türkiye’nin her köşesinden çocuklar yoksulluğun bir başka boyutunu da bu şekilde hissetmektedir. Ancak veriye bakıldığında bölgeler ve şehirler arasında farklar olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Her ne kadar Türkiye genelinde kapsayıcı ve uzun vadeli çözüm planları şart olsa da bölgesel farklar gözetilerek uygulanacak politikalar dikkate değerdir. TÜİK 2021 Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması Bölgesel sonuçlarına göre gelire dayalı göreli yoksulluk oranının en yüksek olduğu bölgeler; %14,4 ile Adana ve Mersin; %13,7 ile Mardin, Batman, Şırnak, Siirt; ve Ağrı, Kars, Iğdır, Ardahan olarak belirlenmiştir.
4 Ekim 2022’de verilen soru önergesinde Sağlık Bakanlığı’nın 2019-2023 Çocukluk Çağı Obezitesinin Önlenmesi İle İlgili Eylem Planı’na istinaden 2020 yılında sağlıklı büyümenin sağlanabilmesi adına “Doğu ve Güneydoğu Anadolu okul yemeği programının pilot/öncelikli uygulama yapılması, okul yemeği programının ülke genelinde yaygınlaştırılması” hedef olarak belirtilmiş, araştırma komisyonu kurulması teklif edilmiş ancak henüz yanıt alınamamıştır.
İnsan onuruna yakışmayan bu vahim ve sağlıksız şartlar Türkiye’nin acil olarak müdahale etmesi gereken acı bir sorunudur. Hiçbir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, çocuklarının açlık çekmesini sineye çekmemelidir. Toplumsal sağlık ve refah için, mevcut gıda krizini çözmeye yönelik hızlı çözümler üretilmesi şarttır. Halihazırda nakit olarak yapılan sosyal yardımlar hem tutar olarak yetersizdir hem de derinleşen yoksulluğun getirdiği çaresizlikle doğru orantılı olarak çocukların beslenme ve eğitim masraflarına harcanamamaktadır. SED (Sosyal Ekonomik Destek) yardımı olarak bilinen bu yardımlardan Eylül 2022 itibariyle yalnızca 147 bin çocuğa ulaşılabilmiştir. Halbuki defalarca belirttiğimiz gibi derinleşen yoksulluktan etkilenen çocuk sayısı bu rakamlardan kat be kat daha fazladır.
Bu bağlamda, yeterli ve sağlıklı beslenemeyen, okulda açlıktan ağlayan, rahatsızlanan, hatta bayılan öğrenci haberlerinin bizde yarattığı tepkiyle, İVME Hareketi olarak muhalefetin bu konuya seyirci kalmamasını, bu sorunu gündemde tutmasını ve en önemlisi, çözümü aciliyet gerektiren bu sorunla ne tür politikalar kullanarak mücadele edileceğine dair kapsamlı bir planı ortaya koymasını bekliyoruz.
Aşağıdaki önerilerimizin muhalefet partileri tarafından benimsenmesini ve politika platformlarında, seçim vaatlerinde yer bulmasını talep ediyoruz:
- Derin Yoksulluk Ağı’nın önerdiği gibi okullarda kapsamlı beslenme programları oluşturmalıdır. Bu programlarda öğrencilerin en az bir öğün sağlıklı yemeğe erişimi sağlanmalıdır.
- Özellikle büyükşehirlerde ve enflasyonun ülke ortalamasından daha yüksek olduğu bölgelerde halk mutfakları sayısı arttırılmalı, toplumun genelindeki kronik açlığın önüne geçilmelidir.
- Acil bir sosyal yardım programı olarak sağlıklı meyve, sebze, tahıl ve bakliyat içeren ve çocukların gıda ihtiyaçlarına yanıt verebilecek erzak ve beslenme paketleri bir kamu hizmeti olarak belirli sıklıkta yerel yönetimler tarafından ailelere ulaştırılmalıdır. Bunlara ek olarak nakit desteği programları da acilen uygulamaya alınmalıdır.
- Yoksulluk ve beslenme ile ilgili tüm kaygı ve sorumluluk ailedeki kadının üzerine bırakılmamalıdır; mevcut cinsiyet rollerinin ötesinde kadını güçlendirmek, kadının çalışma hayatına katılım gösterebilmesi için ücretsiz okuma -yazma, meslek kazandırma kurslarını ve kreş hizmetlerini desteklemek şarttır.
- Büyükşehirlerde kaybedilmiş bostanlar geri kazanılmalıdır. Şehir içindeki bahçecilik, bostancılık ve tarım aktiviteleri belediyeler tarafından hem finansal hem teknik açılardan desteklenmelidir. Şehir içi tarım ve bostancılıktan elde edilen ürünler kooperatifler aracılığıyla uygun fiyatlara satılmalıdır.
- Örgün eğitimi bırakan ve çalıştırılan çocuklar tespit edilmeli; okulu bırakma riski yüksek olan çocuklar, okullar ve ilçe eğitim müdürlükleri tarafından sıkı bir şekilde takip edilmelidir. Bu çocukların okula geri kazandırılması için gıda desteğinin yanı sıra sağlanacak nakit desteğinin kapsamı, eğitim araç ve gereçlerini içerecek şekilde düzenlenmelidir.
Elbette, yöneticiler bu önerilerle sınırlı kalmamalıdır. Zira gıda ve beslenme krizi uzun vadede sadece beslenmeye odaklanılarak çözülebilecek bir sorun değildir. Derinleşen yoksullukla paralel olarak artan beslenme krizini bitirmek adına ekonomi politikalarında kapsamlı değişime gidilmelidir.
Yoksulluk sorunu için Hazine ve Maliye Bakanlığı, Tarım ve Orman Bakanlığı, Çalışma, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı ve belediyeler ortaklığında gerek personel gerekse bütçe bakımından birlikte hareket etmelidir. Plan bütçe komisyonu görüşmelerinde muhalefet partilerinin ek bütçe talepleri çeşitli hesaplama yöntemleri ile 40- 60 –150 milyar TL şeklinde hesaplanarak teklif olarak sunulmuş; ancak iktidar kanadının oyları ile reddedilmiştir. Çocuk yoksulluğu, beslenme ve gıda krizinin çocuklar üzerindeki hem sosyal hem de fiziksel etkisi, partiler üstü bir mesele olup bütçe komisyonunda reddedilmesiyle vazgeçilebilecek bir mevzu değildir. Muhalefet partilerinin, iktidar kanadı üzerindeki baskıyı sürekli ve kademeli olarak arttırması ve en hızlı şekilde konunun nihayete ulaşması için gündemden asla düşürmemesi gerekmektedir.
Daha adil ve eşitlikçi bir ekonomik sistem tesis edilmeden yoksulluğa ve beslenme krizine ancak kısa vadeli “yama” çözümler üretilebilir. Kısa vadeli çözümlerin değerinin bilincinde olarak, bugün yaşanılan krizin gelecekte tekrar etmemesi adına siyasete yaklaşımın daha temel dönüşümler geçirmesi elzemdir. Ancak vergi sisteminden yolsuzlukla mücadeleye kadar çeşitli alanda yapılacak ciddi dönüşümler Türkiye’nin içinde bulunduğu geçim ve gıda krizini köklü olarak çözmek için sadece gerekli değil aynı zamanda zaruridir.
Sistemsel önerilerimizi hem politika vizyon metnimizde hem de İkinci Yüzyıl Dergisi’nde de yayınlanan Restorasyondan Ötesi: Geleceğin Türkiye’si İçin Yeni Bir Ekonomi ve Kalkınma Modeli, “Yeni Kamuculuk” yazımızda da bulabilirsiniz.