Demokrasi ve SolDünya

Radikal Reformist – Saoirse Gowan (Çeviri: Ömer Ünal)

İsveçli çalışma ekonomisti Rudolf Meidner, kariyerini güç ilişkilerini iş dünyasından işçilere kaydıracak radikal reformları hayata geçirmek üzerine yürüttü. 1970’lerde Meidner, İsveç işçi hareketiyle birlikte alternatif bir mülkiyet modeline ihtiyaç olduğu sonucuna vardı. Meidner, açıkça “Sermaye sahiplerini sahip oldukları güçten mahrum etmek istiyoruz” dedi.

Saoirse Gowan’ın Jacobin’de yayınlanan yazısının Türkçe çevirisidir.

İsveç’in ünlü sosyal demokrat modelinin başlıca mimarlarından biri olan Rudolf Meidner, bir zamanlar özel mülkiyeti “işçi hareketinin tapınağına doğrultulmuş bir silah (gun)” olarak tanımlamıştı. Kariyerini işçiler lehine (emek-sermaye arasındaki) çatışmayı çözmeye çalışan bir sendika ekonomisti olarak geçirdi.

Meidner’in son derece güçlü bir Sosyal Demokrat Parti (SAP) ve işçi hareketi tarafından biçim verilen ekonomik modeli, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki on yıllarda (ve güçlü büyüme nedeniyle özel iş nedeniyle) işçilere sürekli maddi kazançlar sağladı. İsveçli işçiler, gelişmiş bir ekonomi üzerinde benzeri görülmemiş bir etki ve kontrol uygularken, genişleyen bir refah devletinin meyvelerinden yararlandılar.

Bu yeterli değildi – sermayenin silahı elinde kaldı ve 1970’lerde Meidner, İsveç işçi hareketiyle birlikte alternatif bir mülkiyet modeline ihtiyaç olduğu sonucuna vardı. Meidner, açıkça “Sermaye sahiplerini sahip oldukları güçten mahrum etmek istiyoruz” dedi.

“Deneyim gösteriyor ki sermaye üzerinde nüfuz kurmak ve kontrol uygulamak yeterli olmuyor – mülkiyet bizzat kritik bir rol oynuyor. Marx ve Wigforss’a atıfta bulunuyorum: Mülkiyeti temelden değiştirmedikçe toplumu da temelden dönüştüremeyiz”

Hem Marx’a, hem de proto-Keynesyen maliye bakanı Ernst Wigforss’a yapılan atıflar, Meidner’in toplumsal değişime sentezci yaklaşımını simgeliyordu. Toplumsal dönüşüme kendini adamış bir radikaldi – ama ekonomik modellerin pürüzlü ayrıntılarına kafa yoran birisiydi. Çabaları, gelişmiş bir kapitalist ekonomide gücü kesin olarak sahiplerinden işçilere kaydırmaya yönelik en etkileyici girişim olan “Meidner Planı” ile sonuçlandı.

Meidner’in girişimi başarılı olsaydı, özel sermaye silahsızlandırılabilirdi – ve emek sonunda sermayenin tehditlerinden kurtulabilirdi. Planın başarısızlığı – ve daha geniş anlamda Meidner’in kariyeri – sol reformizmin vaat ve tehlikelerini gösteriyor .


Genç Rudolf

Rudolf Meidner 1914’te Almanya’nın Breslau kentinde, günümüzün Polonya’sının Wroclaw kentinde Yahudi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi.

İlerici değerleri erken gelişti ve bir genç olarak Öğrenci Sosyalist Kulübüne katıldı. Hitler iktidarı ele geçirdikten sonra mülteci oldu – tren onu önce Kopenhag’a, ardından İsveç’in Malmö kentine götürdü ve sonunda 2 Nisan 1933’te Stockholm’de sona erdi. Daha on sekiz yaşındaydı.

Meidner, kaydolduğu Stockholm Üniversitesi’ne ekonomi alanında uzmanlaştı ve daha sonra Brown v. Board of Education’da atıfta bulunulan araştırma için Nobel Ödülü’nü kazanan Sosyal Demokrat ekonomist ve parlamento üyesi Gunnar Myrdal’ın yanında çalıştı.

Okumak için daha iyi bir yer seçemezdi. Myrdal ve “Stockholm Okulu”, Keynes’ten önce Keynesçilerdi ve Sosyal Demokratların iki büyük savaş arası yönetimi sırasında hükümet politikasının belirlenmesine yardımcı oldular. Myrdal ve meslektaşlarının tavsiyesi üzerine hareket eden parti, Başbakan Per Albin Hansson’ın halk evi ya da “halk evi” dediği şeyi inşa ederek, New Deal benzeri bir bayındırlık işleri, düzenlemeler ve yeniden dağıtım topluluğu uyguladı.

Bu arada Meidner’in annesi ve kız kardeşi, 1943’te vatandaşlık aldığı İsveç’e kaçtı. Arkadaşlarının ve akrabalarının çoğu Holokost’ta can vermişti, bu yüzden savaş bittiğinde Almanya’ya geri dönecek çok az şey vardı. Folkhemmet artık Meidner’in de eviydi ve 1945’te ana sendika federasyonu Landsorganisationen’de (LO) araştırma başkanı olarak kalıcı bir pozisyonu kabul etti – 1979’a kadar bu görevde kalacaktı.

Sosyal Demokratlar ve LO, İkinci Dünya Savaşı sonrası Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra yaşanan gibi bir ekonomik bunalımın tetikleneceğinden emindi. Bunun yerine, teşvik edici maliye politikası ve (kısmen ABD’nin Marshall Planı tarafından desteklenen) Avrupa çapında İsveç mallarına yönelik yüksek talep sayesinde ekonomi yükseldi. Sorun durgunluk değil, potansiyel kaçak enflasyondu.

Sosyal Demokratlar buna fiyat kontrolleri getirerek ve sendikaların ücret dondurmalarını kabul etmelerini talep ederek karşılık verdi. LO buna uyarken, Meidner gördüklerinden hoşlanmadı. Enflasyonla mücadele etmek sendikaların işi değildi – işçiler için daha yüksek ücretler ve daha iyi koşullar elde etmekti. Aksini yapmalarını istemeleri, tabandaki desteklerini zayıflattı.

Bir alternatif bulmaya kararlıydı.


Rehn-Meidner Modeli

1949 sonbaharında, iktidardaki Sosyal Demokratlar, LO’dan ücret dondurmalarını uzatmasını talep ettiler – ancak aynı zamanda Meidner ve LO’dan bir meslektaşı olan Gösta Rehn’i farklı bir yaklaşımı savunmaya davet etti. Meidner açık sözlüydü. “Yüksek ihracat kârlı gelişen bir ekonomide ücretlerin dondurulması . . . baştan başarısızlığa mahkûm saçma bir politika” fikrini savundu.

Rehn ve Meidner bunun yerine bir iş bölümü önerdiler: sendikalar işçilerin acil çıkarları için savaşmalı, devlet ise onların ihtiyaçlarına uygun daha geniş bir oyun alanı inşa etmeli. Devlet, toplam talebi yönetmeye ve tam istihdamı teşvik etmeye odaklanırsa, sendikalar, başta düşük ücretli işçiler olmak üzere, yönetim kurulu genelindeki işçilerin sağlıklı ücret artışları almasını sağlayabilirdi.

Rehn ve Meidner kısa vadede galip gelemediler – Sosyal Demokratlar ücret kısıtlaması stratejisi izlemeye devam ettiler. Ancak iki yıldan kısa bir süre sonra hükümet, Rehn ve Meidner’ın parmak izlerini taşıyan bir dizi önlem lehine bu “saçma politikayı” bıraktı. SAP yönetimi altında devlet, tam istihdamı sağlarken ve seçici müdahalelerle “işsizlik adalarını” ortadan kaldırırken (genellikle vergileri artırarak) aşırı toplam talebi ve enflasyonu kontrol altında tuttu.

İkincisi, LO’nun “dayanışma ücreti” politikasını tamamladı. Ülke ekonomisinin devasa alanları için standartları belirleyen İsveç İşverenler Federasyonu ile müzakerelerde LO, en altta daha yüksek ücretleri zorlayacak ve böylece en yüksek ücretli işçi ile en düşük ücretli işçi arasındaki farkı daraltacaktı. Ancak sonuç, bazı firmaların işçilerine yetersiz tazminat ödemeden ayakta kalamayacaklarıydı. Ya batacaklardı ya da daha önce düşük maaşlı işçileri işten çıkaracaklardı. İşte burada devlet devreye girdi: işten çıkarılanlara yardım etmek için sosyal programlar orada olacak ve işgücü piyasası politikaları onlara daha üretken firmalarda yeni işler bulma konusunda yardım sağlayacaktı.

Güçlü toplu pazarlık, güçlü refah devleti, yüksek vergiler, seçici işgücü piyasası politikaları ve dayanışma ücretlerinin birleşimi, Rehn-Meidner modeli veya basitçe “İsveç modeli” olarak bilinir hale geldi. Ekonomik büyüme, düşük işsizlik ve enflasyon ve ürettiği istikrarlı sosyal ilerleme, dünyanın imrendiği bir duruma geldi.
Rehn-Meidner modelinin ekonomik başarısı, Sosyal Demokrat hükümetin evrensel sağlık hizmeti, evrensel çocuk yardımı, evrensel doğum izni, ücretsiz kapsamlı eğitim, yetişkin eğitimi, emekli maaşı, ücretli hastalık izni, on yılda bir milyon ev inşa etmesine izin verdi — hepsi harcanabilir gelirde büyük artışlar sağlamasına olanak sağladı. 1940’ların sonları ile 1973 petrol şoku arasındaki dönem İsveç’te “rekor yıllar” olarak bilinir hale geldi.

Yine de Meidner ufukta bir değişim gördü. Emek ve sermaye arasındaki doğal, kaçınılmaz karşılaşma kısa süre sonra tekrar başa dönecekti. İşgücünün önündeki zorluklarla başa çıkmak için yeni bir stratejiye ihtiyacı vardı.


Meidner Planı

1969-1970 yıllarında vahşi bir grev dalgası ve özel yatırımdaki bir düşüş İsveç ekonomisindeki kargaşayı arttırmaya başladı.

Meidner, işçi hareketinin savaş sonrası model için “ideolojik bir motor” sağladığı gibi, şimdi de yeni manzaraya hitap edebilecek bir gündem yaratması gerektiğini savundu. Kolektif sermaye oluşumu, asıl hedefinin özel yatırım ihtiyacını aşarak yeni bekçisi oldu. Onun gözünde, devlet ve işçi hareketi, üretken çabaları finanse etmede özel yatırımcıların rolünün yerini almalıydı.

Meidner ayrıca Rehn ile birlikte tasarladığı modelde bir delik açmaya çalıştı. Verimsiz firmalar düzenli olarak üretken firmalar tarafından desteklendi, ancak en üretken firmalar “fazla kar” elde ettiler çünkü işçileri – ücret dayanışması ilkesine uygun olarak – herkesle aynı artışları alacaklardı. Sonuç olarak, Rehn-Meidner modeli hem çok yüksek düzeyde bir ücret eşitliği sağladı hem de bazı bireylere son derece yüksek sermaye geliri sağladı. Meidner bunu başından beri beklerken, başlangıçta bunu, diğer cephelerde muazzam sosyal ilerleme sağlayabilecek bir modelin (en azından kısa vadede) kabul edilebilir bir sonucu olarak gördü. “Rekor yılların” son günlerinde bakış açısı değişmişti.

1973’te -işçilerin sendika liderliğini kolektif sermaye oluşumu konusunu ele almak için görevlendirmesinden iki yıl sonra- LO, Meidner ve diğer iki ekonomisti üç soruna bir yanıt tasarlamakla görevlendirdi: aşırı karlar, yoğun özel sermaye ve yetersiz işçi kontrolü.

“Meidner Group” iki yıl sonra bir çözümle geri döndü. On sekiz bin işçiyle yapılan istişarelere dayanarak, teklifleri, yıllık kârın bir kısmını sendika kontrolündeki “ücretli fonlara” aktaracak ve çoğunluk kontrolüne sahip olana kadar bu hisseyi aşamalı olarak artıracak bir sistem öngördü. Süreç kademeli olacaktı, ancak tasarlandığı gibi uygulanırsa İsveç ekonomisi bugün esas olarak sendikaların hakim olduğu sosyal servet fonlarının sahip olduğu firmalardan oluşacaktı. Basitçe söylemek gerekirse, “Meidner Planı” İsveç ekonomisini kademeli olarak sosyalleştirecekti.

Öneri tüm ulusun tartışması haline geldi. Muhafazakar basın “devrim” konusunda uyardı. Önceden kâr elde etmekle yetinen ve büyük ölçüde partizan siyasetin dışında kalan İsveçli iş dünyası, kapitalist sistem adına örgütlenmeye ve harekete geçmeye başladı. LO boyun eğmedi. Raporu 1976 kongresinde delegeler “Enternasyonal” marşı eşliğinde alkışlarla kabul ettiler. Aynı yıl – Başbakan Olof Palme’nin Meidner Planı’na kampanya yolunda tam bir savunma vermekteki isteksizliğine rağmen – Sosyal Demokratlar politikayı uygulayacaklarını açıkladılar.

Ancak ekonomi durgunluk yaşarken — OPEC petrol şokunun bir ürünü – SAP kırk dört yıl içinde ilk kez sandık başında kaybetti. Felaket bir yenilgi değildi – sol blok 349 sandalyeden sadece 6’sını kaybetti. Bununla birlikte, Liberal, Merkez ve Ilımlı partiler ülkeyi önümüzdeki altı yıl boyunca yönetirken Meidner Planı askıya alındı. İktidar partileri ekonomi politikası etrafında çok az değişiklik yaptı. Sosyal Demokratlar 1982’de hükümete döndüklerinde değişen şey, Meidner’in ekonomisine karşı kendi tutumlarıydı.

Yeni maliye bakanı Kjell-Olof Feldt, Rehn-Meidner modelinin “kavgacılar, dolandırıcılar, tuhaf manipülasyonlar, sahte hırslar ve yeni adaletsizliklerden oluşan bir toplum” yarattığına inanıyordu ve bir meclis tartışması sırasında partisinin ücretlilere fon sağlanmasına yönelik sulandırılmış önerisiyle alay eden bir şiir yazdığı görülüyordu. Palme sadece biraz daha olumluydu, politikayı sadece ismen kabul etmekten memnundu.

Meidner, sulandırılmış fonları “zavallı bir fare” olarak kınadı ve emekliliğinde Sosyal Demokratları LO’nun 1971’de belirlediği görevlerden herhangi birini yerine getirmediği için kınadı. Meidner, partinin sendikalarda oluşturulan ve uzmanları tarafından geliştirilen fikirleri benimsemesi gerektiğine inanıyordu – işçi inisiyatifi ele alıyor ve Sosyal Demokratlar ile sendikalar arasındaki koalisyonun ideolojik birliği “her zaman ancak parti sendikaların bakış açısını benimsediğinde” yeniden kurulur.

Bu nedenle, ücret alan fonların tersine çevrilmesi Meidner tarafından dayanışmada temel bir ihlal olarak görülüyordu — ve bunu daha fazla geriye sarış izleyecekti: Sosyal Demokratlar yakında başarılı bir şekilde LO’nun gönüllü ücret kısıtlamasına geri dönmesini talep edeceklerdi ve işverenler daha sonra merkezi ücret pazarlığından çekildiler.

İsveç modeli, Sosyal Demokratların Meidner Planı’nını rafa kaldırmasına rağmen kurtulabilirdi, ama kesinlikle çok daha seyreltilmiş bir haliyle.


Sermayeyi Silahsız Bırakmak

Rudolf Meidner radikal bir reformistti. “Bilinmeyene adım atılmadığı, ancak her adımın yalnızca zeminin sağlam göründüğü yerde atıldığı adım adım politika” yapmayı savundu. O, “özyönetim ve belirli bir girişimle sınırlı olmayan etki ile karakterize edilen bir ekonomiyi . . . hem Sovyetler Birliği’nin “bürokratik devlet kapitalizminin sistemi sakatlayan yapısını” hem de serbest piyasa kapitalizmini reddederek, devleti genel otorite sahibi olarak sürdürmeyi” tercih etti.

O bir sosyal demokrattı, ancak emeğin itibar arayışının kaçınılmaz olarak iş dünyasının çıkarlarıyla çatıştığının tamamen farkındaydı. 1980’de “Emek bir meta değildir ve maaşlar bir ücret değildir” diye yazmıştı. “Sendikalar, varlıkları boyunca ve başlangıçları ne kadar mütevazı olursa olsun, piyasa ekonomisine kendisine yabancı, eğilimleriyle çelişen ve nihayetinde sınırlarını kırma tehdidinde bulunan bir unsur getirdiler.”

Meidner için kilit nokta işçi hareketinde birliği sağlamaktı. Bölünmenin, “piyasa güçlerinin etkileşimi için geniş bir açık alan bıraktığını” savundu. İsveç işçi hareketinin başarıları, sendikaların tek bir sesle konuşması sayesinde geldi; diğer işçi hareketlerinin göreli zayıflığı, bir firma içindeki, firmalar arasındaki veya endüstriler arasındaki işçilerin birbirlerine karşı oynanmasının bir sonucuydu. Devlet politikası, iş dünyasının saldırılarını püskürtebilmek için emeğin dayanışmasını sağlamlaştırmalıydı.

Meidner’in yaşamının sonunda tam tersi olmuştu: neoliberalizm dünyayı sarmıştı ve emek geri plana düşmüştü. 1998’de, ölümünden yedi yıl önce yaşlanan ekonomist, yeni modelin o kadar yayıldığını öne sürdü ki, şunları söyleme ihtiyacı hissetti: “Sistemin tamamen başarısız olduğu deneyiminin yaşanması gerekiyor. Mevcut liberal piyasa yaklaşımının işe yaramadığı hemen herkes tarafından açıkça hissedilmelidir.” Solun ne kadar süre entelektüel ve politik bir geri çekilme içinde kalacağına inandığı sorulduğunda, “uzun zaman alacak – belki yirmi yıl” dedi


On yıl sonra, finansal kriz küresel ekonomiyi dize getirdi. Yirmi yıl sonra, iş dünyasının hala pek çok silahı var, kemer sıkma politikaları milyonlara sefalet getirdi ve sosyal demokrat partiler çöküş halindeler.

Yine de Meidner haklıydı. Liberal piyasaların başarısızlığı ve kemer sıkma politikaları, çalışan insanlar ve aileleri lehine, güç ve zenginlik dengesinde temel ve geri dönüşü olmayan bir değişime yol açabilecek olanlar da dahil olmak üzere gerçek alternatiflere entelektüel ve politik ilgiyi yeniden canlandırdı.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu