Gündem

Bağımsız Maden İş Sendikası ile 6 Şubat Maraş Depremini Konuştuk

“Orada jandarma, itfaiyeci, madenci orada çalışıyor, insanlar arabasına binmiş bir can kurtaracağım diye geliyor ama AFAD koltuğa oturmuş, “buradan ben sorumluyum” diyor. Her yerde meydana onlar çıkabiliyor. Can kurtarırken, “biz AFAD’ız diyerek” çıkın enkazdan diyebiliyorlardı, fotoğraf çekiliyorlardı.”

6 Şubat günü tüm Türkiye olarak bir felakete uyandık. Deprem sebebiyle 10 ilimizde binlerce bina yıkıldı ve on binlerce insanımızı binaların enkazları altında kurtarılmayı bekledi. Bu süreçteki koordinasyonsuzluklar ve başarısızlıklara karşın halkın dayanışması deprem bölgesinde yaraları sarmaya çalışmak için ilk günden, hatta ilk saatlerden başlamıştı. Bu dayanışma örneklerinden en önemlisi Madencilerin arama kurtarma çalışmalarına aralıksız ve ilk andan beri yaptıkları katkılardı. Onların sürece dair diyeceklerini, İVME Hareketi’nden Kübra Nil Yılmazer’in Bağımsız Maden İş Sendikası Genel Başkanı Gökay Çakır ile 6 Şubat Maraş Depremi ve sonrasındaki arama-kurtarma faaliyetleri süreci hakkında yaptığı röportaj ile sizlere sunuyoruz ve madencilere, enkaz altındaki hayatlara ulaşmak için verdikleri olağanüstü çaba için İVME Hareketi olarak teşekkürü borç biliyoruz.

İVME Hareketi: 6 Şubat Maraş depreminde ve daha önceki depremlerde madencilerin afet bölgelerindeki arama kurtarma çalışmalarında aktif rol almalarının gerekliliğini deneyimledik. Bu bağlamda madencilerin arama-kurtarma çalışmalarındaki önemi hakkında bilgi verebilir misiniz?

Gökay Çakır: Öncelikle madencilikten başlayayım. Madenci yerin yedi kat altına inen bir işçidir, emekçidir. Alın teriyle, ekmeğini kazanmak için yerin yedi kat altında çalışır. Kimi insanlar yer üstünde çalışamaz, madenciler ise yer altında zor şartlarda çalışır. Düşünün, normal vatandaşlar yer üstünde aydınlıkta bir işte çalışır ama madenciler yer altında elinde lambasıyla çalışır.

Belirtmek gerekir ki madenciler de sürekli göçüklerde çalışır. Madencilerin deprem bölgelerinde özelliği ise şudur: Bina çökse de, komple göçse de madenci göçüğe nereden gireceğini, ne yapacağını, nasıl yol alacağını çok iyi bilir.

Madenci, elinde her ne malzeme varsa onu iyi değerlendirir. Çünkü yeraltında da böyle çalışır, yer üstünde de böyle çalışır. Yer altında bu şartlarda çalışmaya alıştığı için aslında yer üstünde daha avantajlı hale gelir. Böylelikle madenciler deprem bölgesinde daha çok can kurtaracak şekilde çalışabiliyor, madencinin özelliği budur zaten. Madenci, senelerce orada çalışarak bunun bilincini çok iyi bir şekilde oturtur, otuz sene madende ömrünü tüketen arkadaşlarımız var.

Bu deprem bölgelerinde gerçekten düzgün ve güzelce rol alacak bir vatandaş olmuş oluyorlar. Türkiye’de iki yüz yirmi bin madenci var şu anda. Her birinin afet bölgesine ulaşması gerektiğini söylemiştim ve Bağımsız Maden İş Sendikası olarak bunun için çağrı yapmıştık. Demiştik ki, Türkiye genelinde ne kadar madenci varsa 6 Şubat Maraş depreminden sonra bütün madencilerin oraya gitmesini istemiştik. Ama bizim istediğimiz gibi olmadı, eksik kaldık biz orada.

Şunu da söyleyebilirim ki, madencilerin birçok özelliği vardır. Bu deprem bölgelerinde, felaket durumlarında madenciyi her zaman orada bulabilirsiniz. Bir canın değeri çok yüksektir bizim için. Emekçi olarak canla başla çalışır bu insanlar. İnsan çok değerlidir, çok önemlidir madenci için. Dolayısıyla felaket zamanlarında madenciler çok hızlı çalışırlar ve yorulmak bilmezler zaten. Çalışmaları teknik bir şekilde yürütürler. Enkaz altındaki kimseyi incitmeden, bir kaza yaratmadan ve tabii kendini ve arkadaşını da yaralamayacak şekilde oradaki bir canı kurtarmaya çalışır. Enkazda bir cenazemiz varsa cenazeyi hiç yıpratmadan, incitmeden enkaz altından çıkarmayı kendine görev bilen, borç bilen bir insandır madenci.

İVME Hareketi: Bu tarz doğal afet durumları için madencilerin aldığı bir eğitim var mı?

Gökay Çakır: Direkt olarak bunun eğitimini almıyoruz. Ama madende gördüklerimizi yukarıda pratik olarak daha düzgün yapabiliyoruz ve biz bunu çok sık yapıyoruz madende. Yeryüzünde de aynı pratiğe geçiyoruz. Bunları çalıştığımız bölgelerde eğitim değil de onları bir şekilde göre göre ve yaşaya yaşaya biz madenciler tecrübeleniyoruz. Bu süreç de aslında eğitim gibi oluyor. Bir madenci sürekli göçük ile uğraştığı için tecrübeleniyor. Örneğin, kömür çıkaracak madencinin oradaki can güvenliğini kendi kendisine oluşturması da gerekiyor. Bu sebeple çalışa çalışa artık bu durumlarda tecrübeli hale gelmiş oluyoruz.

İVME Hareketi: Maraş depreminde farklı bölgelerde tecrübe ettiğiniz durumları kısaca anlatabilir misiniz?

Gökay Çakır: Benim bölgede gezdiğim kadarıyla Avrupa’da bir devletin boyutundaki alanın yok olması gibiydi. Bizim on tane ilimizde yaklaşık on üç buçuk milyon vatandaşımız vardı, şu an bölgeye gitseniz orada insan bulamazsınız. Yani, zaten gördüğümüz binaları konuşursak o binalar içine girilip de oturulacak halde değiller. Orada gördük ki biz ders almayı bilmiyoruz.

Hiçbir zaman ders almayı bilmiyoruz. 1999 yılında bir depremimiz oldu ve orada yirmi üç bin canımızı kaybettik. Ama maalesef görüyoruz ki, biz oradan bir ders almamışız. Madenlerde de bu oluyor zaten; Soma’da 301 kişiyi kaybettik. Sonraki senelerde de madenlerde aynı şeyler oldu. Bu sene, bu depremle kırk iki bin, belki daha fazla kardeşimizi kaybettik. Ders bilmiyoruz, ders almıyoruz. Bir anda unutmayı çok seven bir toplumuz. Ya da Türkiye toplumuna bunu empoze mi ettiler diyeyim size? Nasıl bir şey diyeyim? Yani unutuyoruz.

Unutmamamız lazım. Buna göre hareket etmemiz lazım. Binayı yaparken o binayı depreme dayanan şekilde yapmamız lazım. Biliyoruz ki, Türkiye’de her taraf şu anda fay hattı ve bizim ona göre bina yapmamız lazım. Sonrasında madencimizi ve AFAD personelini, askerimizi, itfaiyecimizi ona göre eğitmemiz lazım. Biliyoruz ki bizim ülkemizde sürekli olacak bir şeyler bunlar. O zaman bunun önlemini de bir an önce almamız lazım. 1999 depremini unutmasaydık bu kadar olmazdı. İnsanın yüreği kırk parça oluyor bölgede. Bir tane çocuk bir enkazdan çıkıyor, bir kadın, diğer bir kardeşim, diğer bir abim başka bir enkazdan çıkıyor. “Kurtarın bizi!” diye bağırıyor sonra bu insanlar. Hangisine koşturacağını şaşırıyorsun. Hangisini kurtaracağını şaşırıyorsun, bu çok kötü bir durum.

Baştan önceliğimizin ders almak olması lazım. Yaptığımız işi bunlara göre yapmamız lazım. Ama işte Türkiye’de belki de, karşılaştırma yapmak için söylüyorum, Avrupa’daki bazı devletlerden büyük bir kayıp yaşadık biz orada. 15 milyon insanın hiçbiri o binalarda kalmamış. O insanlar nereye kayboldu? Türkiye’deler evet ama ben o insanların 10 sene içinde oraya gelip de bir şeyler yapabileceğini, orada yaşayabileceğini sanmıyorum. Çünkü her kişi aşağı yukarı ailesinden birini kaybetti orada. Ben böyle bir şey tarihte görmedim. Olmayacak şeyler olmuş, kolonlar binanın 3.katına geçmiş yani alttaki kolon en üste çıkmış. Böyle bir şey oluyorsa; burada mühendisin de, devletin de, bizim de hatamız var. Bir lira hesaplayarak yapılan inşaatlarla burada canlarımız gidiyor. Tayyip Bey orada kaç tane imar affı çıkarmış mesela. İmar affı çıkardık ve ne oldu? Kaç tane canımız gitti? Kaç tane fidan gitti? Kaç tane çocuğumuz gitti? Geleceğimiz gitti bizim orada. Ben 10 sene, 15 sene oranın toparlanabileceğini sanmıyorum. Elbette bina dikersin; ama eski halini geri getiremezsin.

İVME Hareketi: Bağımsız Maden İş Sendikası olarak depremden sonraki süreci nasıl koordine ettiniz?

Gökay Çakır: Ben Hatay’a gittim; ama Bağımsız Maden İş Sendikası olarak bütün bölgede işçimiz vardı. Ben 7 gece 6 gündüz kaldım. Adana’da, Malatya’da, tüm bölgede işçimiz vardı. Soma’dan gönüllü maden işçilerimizi taşıyan 4 otobüs kaldırmıştık. 3 otobüs Kütahya’dan, 4 otobüs Çorum’dan, 8 otobüs de Ermenek’ten kaldırdık. Buradakilerin çoğu bizim üyemizdi ama tüm gönüllü maden işçileri olarak beraber gittik. Gönül isterdi ki on beş bin madencinin hepsini götürebilelim ama gücümüz yok, maddi durumumuz veya buradaki siyasi oyunlar, şirketlerin yaptıkları diyelim… Burada işçilerin gönlü var, yapamadık istediğimizi. Vali bey ve şirket biz istediğimizde gönderiyor ama burada benim belediye başkanım bana otobüs veremiyor, bir dolu sıkıntı yaşadık. Ama burada benim vatandaşımın bana ihtiyacı varken ben yardım etmeyeceğim de ne zaman edeceğim? Siyaset için mi yapıyoruz bunu? Biz bir canı kurtarabilmek için uğraşıyoruz ama bazı arkadaşlar siyaset yapıyor bu isteğimiz üzerinden. Bunu anlatmamız lazım. Bunu bir size değil herkese anlatmamız lazım.

İVME Hareketi: Genel olarak devlet işletmesindeki madenlerde çalışan işçiler ile özel sektöre ait madenlerde çalışan işçiler çalışmaya ara vererek afet bölgelerine yardıma gitmek istediklerinde bu süreci gönüllüler olarak nasıl yürütüyorsunuz?

Gökay Çakır: İşyeri şirkettir. Şirket önce kendini düşünür. Önce önündeki yemeği düşünecek, sonra misafire verecek diyelim yani, en başta kendi karnını doyurmaya çalışacak. Geleneğini göreneğini bilen insan, önce misafirinin karnını doyurmak ister. Biz, Bağımsız Maden İş Sendikası olarak önce sendikayı düşünmedik o esnada. Sendikanın başarısı ne olur diye düşünmedik. Halkımıza ne verebileceğiz onu düşündük ve bir canı kurtarabilme derdindeydik. Hangi ırktan, hangi mezhepten, hangi partili fark etmeksizin bizim ülkemizde yaşayan bir vatandaşımızdır diyerek biz gittik oraya. Ama işte Türkiye’de her şeyi siyasete döküyorlar, bu deprem de bir gün böyle olacak.

Sürece dair de şunu söyleyebilirim biz bir koordinasyonda değiliz, kendi inisiyatifimizle bir çağrı yaptık, belediye başkanından (Manisa, Soma) bir otobüs istedik, bize otobüs yok dendi. Partiye bakmaksızın 15 bin madencinin olduğu Soma’da, önce biz belediyeye sorarız. Sonrasında zaten teşekkür edeceğiz gidip. Akhisar Belediyesi’nden, Turgutlu Belediyesi’nden bulduk aracı. Kendi ekipmanlarımızla kazma, kürek, baret ile geldi gönüllü arkadaşlarımız da. Ekipmanı olmayana da kendi aramızda bulduk.

Afet bölgesine gittiğimiz zaman da şunu yaptık: şuraya buraya bizi gönderecekler diye beklemedik. Hangi binada boşluk varsa, hangi binada bir çağrı varsa oraya gittik. Biz elbette AFAD ile de orda irtibattayız; ama kimseye sormadan da bir insana dokunabiliyorsak dokunduk orada. Bir insana dokunabiliyorsak, ne mutlu bize. Siyaset yapmıyoruz, sadece can için koşturan insanlarız biz. Burada Bağımsız İş Sendikası olarak vali ve kaymakam bana “İşçi gönderemezsin, şirketler gönderiyor zaten.” dedi. Ben, “hayır göndereceğiz bu şekilde canımız daha çok yanıyor” dedim.

İVME Hareketi: Arama kurtarmada görev almış maden işçileri, Maraş depremi sonrasında bölgede çalışırken veyahut döndükten sonra işverenden kaynaklı herhangi bir sorunla karşılaştı mı?

Gökay Çakır: Biz bunu yaşamadık, tüm maden işçisi arkadaşlarıma da sordum, böyle bir şey yaşanmadığını öğrendim. Zaten böyle bir şey yaşasak Bağımsız Maden İş olarak bununla ilgilenirdik; çünkü dediğim gibi biz bir şirket kurtarmıyoruz burada, veyahut Bağımsız Maden İş Sendikası’nı kurtarmıyoruz, bir partiyi kurtarmıyoruz, Türkiye toplumunun vatandaşını kurtarmaya gittik. Birileri bir şey kazanıyor veya kaybediyorsa orada hep beraber kazanacağız veya kaybedeceğiz. Biz bunu söylüyoruz. Şu ana kadar da iş konusunda bir sıkıntımız olmadı. Buradan işverenlere de teşekkür ediyorum ama, keşke 15 bin madenciyi burada afet bölgesine gönderebilseydik. Ama dediğimiz gibi şirketler önce kendini düşünüyor. Devlet siyasetini düşünüyor, parti siyasetini düşünüyor. Belediye başkanı, başkanlığını düşünüyor. Ama bu böyle olmaz, bunu hep beraber çözmemiz lazım.

Ben, Bağımsız Maden İş Sendikası Genel Başkanı olarak şunu da söylemek istiyorum: Ben genel başkan olarak bir tane fotoğraf çekilmedim orada, arkadaşlarımdan bağımsız bir şey yapmadım. Bazı arkadaşlar orada fotoğraf çekilmeye gidiyor, fotoğraf çekilmeye de gidilmesin. Biz orada bir işçi olarak görevimizi yaptık, madende nasıl çalışıyorsak orada 6 gün boyunca bir sürü enkaz altından insanımızı çıkardık, ne fotoğraf ne video çekildik.

Ayrıca, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne, belediye başkanına ve onların itfaiye ekiplerine sizin vesilenizle teşekkür etmek istiyorum. Sağ olsun var olsunlar, müthiş çalıştılar. Orada AFAD ekibinin kenardan bir sandalye alıp “ben burada bir yerlere bakayım” dediklerini gördüm maalesef. İnsanın içi acıyor, burada da maaşlı bir insan bunu yapabiliyorsa… Biz Türkiye’de ne kadar demokrasi desek de, demokrasiyi yaratıyoruz desek de, böyle kurumlar var iken demokrasiyi zor getiririz. Orada jandarma, itfaiyeci, madenci orada çalışıyor, insanlar arabasına binmiş bir can kurtaracağım diye geliyor ama AFAD koltuğa oturmuş, “buradan ben sorumluyum” diyor. Her yerde meydana onlar çıkabiliyor. Can kurtarırken, “biz AFAD’ız diyerek” çıkın enkazdan diyebiliyorlardı, fotoğraf çekiliyorlardı. Biz oradan gideriz zaten fotoğraf çekilen esnada, madenci gider oradan.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu