Cumhuriyet ve Siyasi Ahlak – Ozan Şahin
Bugün yaklaşan seçimleri de başarıyla ele alacak şekilde bir toplumsal sözleşme tarafından korunan ve yıllar önce ilan ettiğimiz Cumhuriyet ile varmak istediğimiz ilkeleri açıkça belirlemeliyiz. Bunu yapmak için de sınırlarımız içerisindeki sosyal, coğrafi, ekonomik, politik bütün zenginlikleri bizden uzaklaştıran araçları ifşa etmeliyiz.
Türkiye tarihinin en önemli seçimine doğru gidiyor. Bu kritik dönemde farklı ilkelere sahip ve bir amaç uğrunda pratik önermelerde bulunan 6’lı Masa’nın geldiği kriz noktası bu metodolojideki çarpıklığı da gözler önüne seren nitelikte. Tam da bu noktada farkına varmalıyız ki devleti yeniden inşa etme iddiasında bulunanlar iç politika ilkelerinde uzlaşmış olmalıdırlar. İç politikalarımızın ilkelerini konuşmak zorundayız.
AKP döneminde zirveye çıkmış olsa da Türkiye, AKP’den çok daha uzun zamandır dönemsel rastgelelik tarafından yönetiliyor. Belirli bir dönemle sınırlandırılmış politikalar. Dünyanın Cumhuriyet deneyimini yaşamış tüm ülkelerinde olduğu gibi Türkiye’de de Cumhuriyet, kendisinden önceki rejimin elinde tuttuğu sosyal, politik ve ekonomik güçlerle imtiyazların yurttaşlarca bölüşülmesini amaçlayan bir iddia ile ortaya çıkmıştır. Başlangıcını kesin olarak belirlemenin zor olduğu zamanlardan beri bu iddianın kesin sınırları ile çizilmiş bir siyaset alanından ziyade sürdürülebilirliği olmayan dönemsel ve farklı çıkar gruplarını ayakta tutmaya yönelik bir politik alana mahkûm edilmiş durumdayız. Bugün mahkûm olduğumuz bu politik alanın acı etkilerini yaşamaktayız aslında. Davranış normları bize anormal kalan bir sistem.
Bugün yaklaşan seçimleri de başarıyla ele alacak şekilde bir toplumsal sözleşme tarafından korunan ve yıllar önce ilan ettiğimiz Cumhuriyetle varmak istediğimiz ilkeleri açıkça belirlemeliyiz. Bunu yapmak için de sınırlarımız içerisindeki sosyal, coğrafi, ekonomik, politik bütün zenginlikleri bizden uzaklaştıran araçları ifşa etmeliyiz. Bu ifşayı da halihazırda yozlaşmış kurumların arasına sıkışmış olan siyaset sahnesinde gerçekleştiremeyiz. Dönemsel pragmatizm içerisinde belirlenmiş sınırlarda hareket eden iyi’leri bile rahatlatmak için bu alanın dışında kalan siyaset alanını canlandırmalıyız.
Cumhuriyet’i İtalya’da Sezar’ın, İngiltere’de Cromwell’in, Fransa’da Robespierre’nin farklı gizlemelerle tiranlığa karşı paravan olma işlevinden kurtarmamız gerek. Türkiye’de her bir yurttaşın bürokrasinin farklı kanallarında kendisini temsil etmesi için seçtiği temsilcilerin hem kendi sınırları içinde hem de kendi sınırları dışında evrensel bir saygınlıkta olabilmeleri için bizi bu çaresizliğe mahkûm eden entrikacılar ve aygıtlarının önce ifşa edilmesi, sonra seçimlerde sosyal olarak cezalandırılması ardından da yargı önünde hesap vermelerini sağlayacak toplumsal sözleşmeyi Cumhuriyet için sağlamak zorundayız.
Yer altı ve kurumlar aracılığı ile yayılan yozlaşmanın karşısında Cumhuriyetin kaderinin gelip geçen dönemlerden çok rejimin ahlakınca şekillenmiş gerek toplumsal gerek devlet düzeyinde yapılara emanet etmek zorundayız. Cumhuriyet’in kamusal aklının ve vicdanının şu an bulunduğumuz ve ilerde de bulunacağımız yeni zulümler karşısında doğallaşmasını sağlayacak ve kurumlarca değil o yurttaşlarca savunulacağı bir toplumsal sözleşmenin çağrısını yapmak zorundayız.
Bu seçimler neden bu kadar önemli? Ne için önemsiyoruz? Gündelik hayatımızın tek bir anından bile düşmeyen bu politik eğilimimizin hedefi nedir?
Bencillik yerine Cumhuriyetin sunduğu kamusal ahlakı savunmalıyız. Rejimin namusu yerine dürüstlüğünü geliştirmek adına hedeflemeliyiz. Töre siyaseti yerine ilke siyaseti için konuşmalıyız. Oligarkların hakimiyetindeki imparatorluğu değil akıl ve bilimle özgürleşen yurttaşların devletini istediğimizi söylemeliyiz.
Şu an içinde bulunduğumuz ve dönemsel sorun odaklarının karşısına dönemsel umutların bile birkaç saat sürdüğü birkaç saat sürmediği bu sistemin karşısına Cumhuriyet rejiminin tüm erdemleri ile durmak zorundayız. Durmakla beraber diğerlerinin de Cumhuriyet fikrinin tarihsel ahlak, erdem ve ödevine davet etmeliyiz.
Bugün onlarca farklı problemi, belki de insanlık tarihinin en yoğun dozlarında iliklerimize kadar yaşıyoruz. En apolitik vatandaşın bile tenceresini kaynatmayan sorunla Türkiye’de eğitim sisteminin genel yaşadığı sorunları, ilaç sıkıntılarıyla depremde yaşanan beceriksizlik ve kokuşmuşlukla ölüme terk edilen vatandaşlarımızın sorunlarını ayrı düşünemeyiz. Monarşi kültürünün modern dünya anlatısının dışına çıkmalıyız. Bugün var olması için farklı kanallarla mücadele ettiğimiz rejimin ahlaki ve etik değerleri etrafında örgütlenmek zorundayız. Cumhuriyet rejimi, rejimin kurumları ve bu kurumların işlemesi için seçim dahil tüm pratikleri, dönemsel Roma diktatörlükleri ve onlar etrafında refahtan beslenmeyi bekleyen lejyonlarını dönem dönem doyurmayı bekleyen bir sisteme sıkışıp kalmaya devam ettikçe masalar, zigonlar, ittifaklar ve anketler arasına sıkışmış çözümsüzlük sarmalında boğulup gideceğiz.
Verdiğimiz mücadele dünya tarihinde Atina’nın üç tiranının karşısına Atinalıların tamamının örgütlendiği dönemlerden 16. Louis’e karşı tenis kortunda toplanan ayak takımının mücadelesini de kapsamaktadır. Ülkemizde, Abdülhamit’e karşı korkmadan “Padişahım, tepeden aşağı” diyen tıbbiyelilerin, Cumhuriyeti ilan edip 600 yıllık saltanata bu topraklarda yaşayabilmemiz için son verenlerin mücadelesi. Cumhuriyet’in mücadelesi. Evrensel ve ulusal mücadelemiz. Ve bu mücadeleyi kurumlarca yönetilen değer ve mücadele pratikleri ile yönetemeyiz. Başarıya da ulaştıramayız. Sınırlarımız içindeki tüm alandaki zenginliklerin hepimizin olduğu kamusal akılla ve bu kamusal alanca şekillenmiş toplumsal sözleşme ile ve bu toplumsal sözleşme ile yozlaşmışlığın duvarlarına sıkışmış iyilerin desteği ile entrikayı kırabiliriz.