Ne Seninle Ne Sensiz; Anket Meselesi – Ozancan Özdemir
Anketler kullanılması gereken bir ölçüm metodudur, ama sonuçları karar mekanizmasında ilk öncelik olmamalıdır, özellikle siyaset gibi çok parametreli bir denklemde.
Aslında bu yazıyı Millet İttifakı adayını belirlemeden önce yazmayı düşünüyordum, ancak hem o dönem bu yazının “algı” malzemesi olarak etiketlenebilmesi ihtimali ve sonrasında yaşadığımız deprem felaketi sebebiyle erteleme kararı almıştım. Son bir senedir özellikle, gündelik rutinleri arasında siyaset yer alan bizler gibi “siyaset esnaflarının” az ya da çok hayatında yer kaplayan soruydu Millet İttifakı adayının kim olacağı. Kısa bir hafıza tazelemek gerekirse, bu soruya dair kamuoyu üç isim üzerinde yoğunlaşırken, bu yoğunlaşmanın meydana getirdiği “çekicilik” son bir senedir tabir yerindeyse kafamıza farklı farklı yerlerden fırlatılan anket sonuçlarına tutulmamıza yol açtı. Önümüzdeki iki ay boyunca da bu veri yağmurunun altında kalmaya devam edeceğimizi tahmin etmek pek zor değil elbette. Her gün özellikle internet ve ona bağlı medya araçları kullanıcıları çeşitli sayıdaki araştırma şirketlerinin, ki bazılarının varlığı bile şüpheli, anket sonuçlarına kolayca erişebiliyoruz. Aslında, bizim erişim için çabalamamıza da gerek kalmıyor, sonuçlar biz hiçbir efor sarf etmeden bir şekilde bize ulaşıyor.
Yaşadığımız bu anket yağmuruna seçim sath-ı mailini de geçmişken bir farkındalık şemsiyesi açmak istiyorum. Kamuoyu araştırmaları, özellikle siyasi tercih anketleri, sadece bizde değil, Dünya genelinde de aslında tartışma konusu. Klasik anket yaklaşımının başarısız olduğu, farklı alternatiflerin önerildiği çeşitli makaleler mevcut literatürde. Önce 2016 Clinton&Trump seçimi, sonrasında 2019’da Arjantin’deki seçim sonuçları bu tartışmayı artıran ya da yaygınlaştıran seçimler oldu. Tabii bir de Brezilya seçimleri var. Anketlerin Lula’yı 10 puan önünde gösterdiği ama seçimlerin ilk turunda Lula’nın 5 puan önde olduğu seçimler. Ancak ben daha çok bu işi genel ve bize daha yakın olabilecek hatlarıyla ele alacağım.
Yazının başlığının her ne kadar ana mesajını verdiğini düşünsem de sonda söyleyeceğimi başta söylemek istiyorum. Anketler kullanılması gereken bir ölçüm metodudur, ama sonuçları karar mekanizmasında ilk öncelik olmamalıdır, özellikle siyaset gibi çok parametreli bir denklemde. Öte yandan aşağıda okuyacağınız detaylardan sonra “tüm” anketlerin “tamamen” güvenilmez olduğu fikri ortaya çıkarsa kafanızda onu da pek dinlemeyin. Çünkü anketlerin hem Türkiye’de hem dünyada doğru sonuç verdiği örnekler de mevcut, 2019 İstanbul seçimleri ya da ABD’deki 2018 kongre seçimleri gibi. Dediğim gibi bu yıllardır süregelen bir tartışma konusu ve ben bu tartışma alanının şüpheci tarafında yer alıyorum. Bu yazıda da okurlara bu şüphemin nedenlerini paylaşmak istiyorum.
Anket diye kısalttığımız ama içinde pek çok aşama barındıran süreci kısaca özetlemekle başlayayım. İlk olarak bir araştırma konusu ya da hipotezi belirlenir, daha sonra bu konuya yönelik ideal anket yöntemi seçilir. Araştırma konusunu ilgilendiren hedef kitleye erişim zor olduğu için; örneğin bir seçim anketinde tüm seçmenler hedef kitlesidir. Bu kitleden, bu kitleyi temsil edebilecek küçük bir grup seçilir ve sonrasında da hazırlanan sorular daha önceden seçilen anket yöntemi aracılığıyla uygulanır. Son aşamada da toplanan veriler analiz edilip, sonuçları raporlanır. Dediğim gibi bu sadece bir özet ancak bu özet bile “anket” diye adlandırdığımız işlemin zaman ve dolayısıyla da para açısından meşakkatli olduğunu anlamamız için yeterlidir diye düşünüyorum.
İşte burada bu alanda fikirlerinden etkilendiğim Prof. Dr. Emre Erdoğan’ın Anket Sonucu Okuma Sanatı başlıklı yazısına referans vererek sormamız gereken ilk soruyu yazma ihtiyacı duyuyorum. Bu kadar zaman ve maliyet gerektiren bir işlemi çok kolay bir şekilde hiçbir çaba göstermeden nasıl öğrenebiliyoruz. Bize bu iyiliği yapan “yüce” gönüllüler kim? Seçim anket ve tahminlerinin bir kült halini aldığı Amerika’da bu anketlerin finansmanı gerek basın kuruluşlarından gerek üniversitelerden ya da siyasetçilerden çıkmakta. Ancak Türkiye için böyle bir genelleme yapmak zor. Bu soruya alınan en genel yanıt “abonelerimizden aldığımız ücretler” oluyor ki bu durumda yine bir ek soruyu sormak zorunda kalıyoruz: kim bu aboneler?
Anket bir veri toplama süreci ve yukarıda da bahsettiğim gibi bu süreç bir grubun, örneklem, seçimiyle başlar. Örneğin rastgele 1000 kişi seçildi diyelim, bu seçilen grubun politik eğilimlerinin ülke geneliyle tam olarak eşleşmesi pek olası değildir. 1000 kere yazı tura attığınızda teorik olarak 500 yazı ve 500 tura gelmesi beklenirken 495 yazı, 505 tura gelebilir ya da 490 tura 510 yazı. Yani seçilen örneklemin de ülkedeki siyasi tercihleri tam olarak yansıtması mümkün değil. İşte bu sapmaya örneklem hatası diyoruz. Bu arada örneklem hatası belki de bu anket sürecindeki en masum hata olduğunu belirtelim.
Türkiye’deki seçim anketlerinde örneklemler çoğu zaman belli başlı büyükşehirler ya da bazı kentsel bölgeler baz alınarak alındığı için başlıca kırsal bölgelerde yer alan seçmen grubu olmak üzere büyük bir seçmen grubunu dışarıda bıraktığı bilinen bir gerçek. İşin rassallık boyutuna hiç girmiyorum, ama kısaca sokaktan herhangi bir geçen yayayı çevirip ona anket yapmak tam olarak tahayyül edilen rassallık değil, onu not etmekte fayda var.
Örneklem belirlendi diyelim, şimdi bu örneklemde belirlenen kişilere ulaşmak gerekiyor. Bunun için çeşitli teknikler mevcut. Eskiden posta, şimdi internet, telefon ve yüz yüze bunlardan en bilinenleri. İnternet üzerinden form doldurularak yapılan anketlerin ülke genelini temsil etmesi düşük bir olasılık, hatta bence imkânsız. Böyle yapılan anketler sadece katılan katılımcı grubunun fikrini belirtir. O yüzden Twitter’da, Youtube’da ya da diğer sosyal platformlarda yapılan anketlerin sonuçlarını değerlendirme argümanı olarak kullanmamanızı öneririm.
Türkiye’de en çok kullanılan yöntem CATI olarak adlandırılan bilgisayar destekli telefon anketi. Bu metot veri toplama sürecinde maliyet açısından firmalara kolaylık sağladığı için tercih edilse de anketin sonucunun doğruluğunu etkileyen faktörler içeriyor. İlk olarak güvenlik endişesini sayabiliriz. Kimsenin telefonun ucundan onun politik görüşünü soran bir ankete katılma davetini büyük bir güven duygusuyla kabul edeceğini sanmıyorum. Bir diğer sorun bu yolla yapılan anketlere katılan seçmen profili. Bu yolla yapılan anketlerde sosyoekonomik seviyesi düşük grubun ve kadınların temsiliyeti düşük. CATI ile yapılan anketlere katılan deneklerin kabaca bir portresi çizdirildiğinde demokrat, komplo teorilerine inanmayan, toplumsal güven algısı yüksek bir profille karşılaşıyoruz ki bu da doğal olarak elde edilen sonucun doğruluğunu sorgulamaya iten bir başka sebep oluyor. Yaşlılara, kırsal bölgelere erişim de yine bu yolla yapılan anketlerin sorunlarından. Kısacası bu yolla yapılan anketlerin kent merkezinde yaşayan 20-50 yaş aralığındaki erkeklerin görüşlerini yansıtıyor dersek pek haksız olmayız.
Yüz yüze anketler bu yöntemler arasında doğru sonuca yaklaşmamızı sağlayan yol diyebiliriz. Ancak burada da yine bizim örneklem hatasına dahil olmayan ve sonucu sorgulamaya iten bazı faktörler var. Yüz yüze anketin sokakta rastgele çevrilen insanlara soru sormak olmadığını söylemiştim, tekrar hatırlatmak istedim. Anketin yüz yüze ve hanede yapılması gerekir. Yüz yüze yapılan anketlerde anketörün giyinişinden ses tonuna sakal ve bıyık şekline pek çok şey katılımcıya etki edebilir, özellikle ülkemiz gibi kutuplaşmanın derin olduğu ve semboller üzerinden sınıflandırmanın yapıldığı ülkelerde bu etkinin belki de yüksek olduğunu varsayabiliriz ama bu bir varsayım tabi. Bir de soruların sorulma şekli var elbette. Siyasi eğilimi ölçme amaçlı düzenlenen bir ankette hedef soru olan “kimi destekliyorsunuz” sorusundan önce hangi soruların sorulduğunu bilmiyoruz. Ancak bu sorudan önce sorulan sorularla katılımcının cevabının manipüle edilebileceği ise kanıtlamış bir gerçek. Formun uzunluğu, anketörün anketi hemen bitirme isteği ya da katılımcının geçiştirme amaçlı cevap verme ihtimalleri de göz önünde bulundurulacak diğer olası problemler.
Diğer faktörlerden de kısaca bahsetmek istiyorum. Anket anlık ölçümlerdir ve o an ki eğilime dair fikir verir, geleceğe dair bir projeksiyon sunmaz. Anketler aynı zamanda gerçek olmayan, olası bir senaryo kapsamındaki durumlar için de kullanışlı sonuçlar vermez. Örneğin seçim öncesi adaylık belli olmadan sorulan X aday olursa X mi Y mi sorusu X’in tam olarak alabileceği oy potansiyelini yansıtmaz. Çünkü bu hipotetik bir durumdur, yani X’in adaylığı kesin değildir ve anketler hipotetik durumları ön göremez. Duruma bağlı olarak Bradley etkisi ya da sessizlik sarmalı olarak adlandırabileceğimiz, tam olmasa da, seçmen davranışları da bir diğer faktör. Seçmenlerin bir kısmı eğer destekledikleri aday/parti kötü gidiyor ve/veya çok eleştiriliyorsa, ya da desteklediği aday/partiyi dile getirmenin kendisi için bir sorun sebebi olabileceğine inanıyorsa açıktan bunu belirtmem, kendilerini kararsız havuzuna atma ya da aslında desteklemeyeceği bir adayı/partiyi söyleme tercihinde bulunabilir ki bu da anket sonuçlarına etki eden bir diğer faktör olarak değerlendirilebilir.
Yazıda vermek istediğim mesajı üçüncü paragrafta yazmıştım aslında. Anketler kullanılması gereken bir ölçüm metodudur, ama sonuçlarına sorgusuz sualsiz yaklaşmamak, karar mekanizmasında yüksek bir öncelik vermemek gerekir. Ancak buraya bir ek yapabilirim. Bir çalışma yukarıda saydığımız sorunları görmemezlikten geliyorsa ya da bu sorulara bir cevap veremiyorsa, sonuçları karar mekanizmasında hiçbir önceliğe sahip olmamalıdır.