GündemİVME BlogToplum ve SiyasetToplumsal Adalet

Kindarlık ve Dindarlık Ekseninde Yakın Tarihte İçki Düzenlemeleri – Alper Kara

“Bazı ahlaki kaygıları toplumsal sorun olarak açıklamak, yapılan düzenlemeleri ve eylemleri meşrulaştırmaya yönelik bir mekanizmadır.”

17 Ağustos 2023 tarihinde İstanbul Valiliği, park, piknik ve mesire alanı, sahil bandı, plaj vb. alanlarda alkollü içki tüketiminin engellemesine dair bir genelge yayınlandı. 30 Ağustos’ta ise bu genelge hem basının hem de sosyal medyanın gündemine girdi. Genelgeyi savunmak için canhıraş bir şekilde Avrupa ve Amerika’daki kısmi yasaklar argüman olarak sunulsa da bunun her zamanki gibi bir kamuoyu yoklaması olduğu anlaşıldı. Özellikle sosyal medya üzerinden gelen tepkiler geri adım atılmasına ve valiliğin ‘kafa karışıklığı’ açıklamasına sebep oldu. Ahlakımızı bozan Avrupa’nın ve Amerika’nın bir anda yasaklar konusunda örnek ve medeni olarak sunulmasının gülünçlüğünü bir tarafa koyarsak Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarları boyunca toplumu dizayn etmek için kullanılan ahlaki düzenlemelere biraz daha derinlikli bakmak, kindarlık ve dindarlık ekseninde inşa edilen süreci tekrar hatırlamak faydalı olacaktır.

Alan Hunt’a göre, “Ahlaki düzenleme projeleri, bazı insanların diğerlerinin davranışlarını, değerlerini veya kültürünü sorunlu bulup onların üzerinde düzenlemeler getirmeye çalıştığı ilginç ve önemli bir siyaset biçimidir.”[1] Yani bir noktada bunu toplum mühendisliği olarak da tanımlayabiliriz. Bir devlet ya da bir grup insan toplumun beğenmediği ya da onaylamadığı özelliklerini, yeni arzulanan sosyal normlar ile değiştirmeye çalışır. Özellikle, on dokuzuncu yüzyıldan sonra, bu tarz düzenlemeler için ister ahlaki ister laik olsun, politikacılar sağlık temelli söylemlerden önemli ölçülerde faydalanmıştır.[2] Bir diğer deyişle, halk sağlığı adına bazı noktaları öne çıkararak kendi politik ajandalarını saklamışlardır.

Tüm bu düzenlemeler ve arkasında yatan mantalite, yeni toplumsal normlar yaratmayı hedefler ve politikacılar genellikle toplumu önceleyen baskın söylem ve kavramlardan faydalanırlar. Ancak, “bir bütün olarak ‘toplum’ ya da ‘toplumun çıkarı’ gibi kavramların, tüm bireylerin oy birliği olmadığı sürece hiçbir bilimsel anlamı yoktur.”[3] Oy çoğunluğuyla seçilmiş hükümetlerin bulunduğu ve asgari demokrasinin hâkim olduğu ülkelerde bu tarz baskın tutumlar çoğulculuğun göstergesi olarak değil, çoğunluğun göstergesi ve baskısı olarak algılanır. Buradaki hassas denge oldukça önemlidir. İdeolojik ya da ahlaki açıdan devletler, iktidarlar ve halkın çoğunluğu toplumdaki pek çok “sorunu” gözlemlediğini ve düzenlemesi gerektiğini iddia edebilir. Bazı ahlaki kaygıları toplumsal sorun olarak açıklamak, yapılan düzenlemeleri ve eylemleri meşrulaştırmaya yönelik bir mekanizmadır. Bu bakımdan Adalet ve Kalkınma Partisi’nin, Türkiye’de bugüne kadar içki tüketimini azaltmak veya ortadan kaldırmak için kanunlardan ve mevzuatlardan yararlanarak inşa ettiği uygulamalar bu zemine oturmaktadır.

Yurttaşların maruz kaldığı içki tüketimine ilişkin ahlaki düzenlemeleri incelemek ve hukuk yoluyla bir toplum mühendisliği projesinin parçası olup olmadıkları anlamak için bu düzenlemeleri üç çerçevede ele alabiliriz: Çıkarılan yasalar ve hukuki dayanaklar, bu düzenlemelere karşı çıkanlara yönelik kurulan söylemler ve bu düzenlemeler sonucunda ortaya çıkması beklenen toplumsal yapı. Bu incelemeyi yapmadan önce Türkiye’nin sosyal ve siyasi düzenine yönelik İslamcı algı ve genel tutumların hatırlanması gerekir. Her ne kadar ezber bir söylem olsa da hem Osmanlı’nın son döneminde yaşanan modernleşme süreci hem de Kemalist Devrim sonrasında batı toplumlarından gelen bazı siyasal ve toplumsal ilkeler, İslami eğilime sahip kesimler tarafından hoş karşılanmamıştır. Bu memnuniyetsizlik sadece yeni kurulan rejimin kendisi ve biçimiyle ilgili değil, inşa edilmeye çalışılan seküler yaşam tarzıyla da ilgilidir. Milli Selamet Partisi’nden Adalet ve Kalkınma Partisi’ne kadar rejimle zaman zaman uyumlu siyasi akımlar ve siyasi partiler geliştirilmiş olmasına rağmen “İslamcılar siyasetten modaya, müziğe ve işten arta kalan boş vakitlerin değerlendirilme biçimlerine kadar birçok alanda İslami bir alternatif oluşturmak için uzun bir süre çabalamışlardır.”[4] Adalet ve Kalkınma Partisi’nin iktidara gelmesiyle birlikte alternatiflerin adım adım oluştuğunu görmek mümkündür. Ayran ve rakı arasında gidip gelen gülünç “milli içki” tartışması da bunun bir yansımasıdır.[5]

Hiyerarşiyi Değiştirmek

Mutfak öğelerinin, içeceklerin ve yiyeceklerin toplumda olduğu kadar siyasette de sembolik anlamları vardır. Michaela DeSoucey gastropolitiği, sosyal hareketlerin, kültürel piyasaların ve devlet düzenlemelerinin kesişim noktalarında yer alan gıda üzerine çatışmalar olarak tanımlar.[6] Tarihsel bağlamdan baktığımızda, “on dokuzuncu ve yirminci yüzyılın başlarında, alkol tüketimi (ithal çeşitleri de dahil olmak üzere) giderek sadece azınlık (ya da yabancı) statüsünün bir göstergesi olarak değil, aynı zamanda gittikçe artan bir biçimde Osmanlı toplumunun belirli katmanları için sosyo-ekonomik farklılık, Avrupalılaşma ve modernleşme gibi noktaların da göstergesi olarak ortaya çıkar.”[7] Bu nedenle, her ne kadar sosyal alanda modernleşmenin ve ilerlemenin Osmanlı toplumundaki sembollerinden biri olarak ortaya çıksa da, İslamcı ve muhafazakarların gözünde içki tüketimi, özellikle rakı, cumhuriyet elitleri ve Kemalist ideoloji ile özdeşleşmiştir. Burada elitler ve sıradan muhafazakâr insanlar arasında algısal bir ayrım ortaya çıkar: “Yiyecekler ve içecekler toplumda hiyerarşileri yeniden düzenler” ve “insanların toplum içinde sosyal, kültürel ve hatta politik olarak nasıl konumlandığı işaret eder.”[8] Adalet ve Kalkınma Partisi’nin siyasi ve hukuki düzenlemeleri, toplumda kutuplaşma yaratarak “kabul edilebilir yeni seçkinler” oluşturmak ve kendi açısından kurguladıkları bu toplumsal hiyerarşiyi değiştirmeye yönelik girişimler olarak yorumlanabilir.

Bu düzenlemelerin, AKP’nin neo-liberal ekonomi anlayışına uygun bir ekonomik zihniyetle de uyumlu olduğunu görebiliriz. Örneğin, alkol üretimi ve satışıyla ilgili faaliyetler TEKEL’in düzenlediği bir piyasa altındayken AKP döneminin başlarında özelleştirildi. Önceliğin özelleştirme mi, yoksa alkol ve tütün üretimiyle ilgili bir kuruma sahip olan devletin halk nezdindeki imajını değiştirmek mi olduğunu tahmin edebilmek oldukça zor; ancak hükümetin bu eylemiyle ahlaki mesajını ve ekonomik anlayışını birleştirdiği oldukça açık. TEKEL’in özelleştirilmesiyle geldiğimiz noktada, ucuz kamusal hizmetin bir şekilde özel sektöre ve piyasalara da devredilerek pahalılaştığını görüyoruz. Artan vergi yüküyle de birlikte daha sonra bahsedeceğimiz “ötekiler”in içkiden mahrum bırakılması amaçlanmıştır. TÜİK enflasyon sepeti verileriyle bakıldığında Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının hemen başlarında Ocak 2003 tarihinde 100 lira olan alkollü içkiler Nisan 2023 tarihiyle birlikte 3 bin 422 liraya yükseldi.[9] İçkinin gerçekten bir lüks olmasıyla birlikte kaçak içkiye yöneliş arttı. Devletin Alkol Politikalarını İzleme Platformu raporuna göre, 2022 yılında kayıt dışı alkol kaynaklı can kaybı 38 iken kayıt dışı alkol kaynaklı hastaneye sevk edilen kişi sayısı 76’dır. Toplam 4641 kişi için ise hakkında adli işlem başlatılmıştır.[10]

Tekrar başa döndüğümüzde, bu mahrum bırakma durumunun yaratılmasında önem arz eden Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu’nun kurulması özelleştirmede de önem taşır. Her ne kadar kurumun sorumluluk tanımında bazı ilkeleri resmi olarak yer almasa da Emine Ö. Evered ve Kyle T. Evered bu ilkeleri şu şekilde açıklar: “TAPDK’nın beyan ettiği misyon ve vizyon “kamu sağlığı” hususlarını da işaret ederek “toplumun haklarını korumak ve refahını artırmak için” tasarlanan “sosyal düzenlemeyi” gerçekleştirme vaadini ortaya koyar.[11]”  Belirttiğim üzere bu terimler, devletin özel hayata müdahale yollarını zorunlu kılmakta ve iktidarın kendi siyasi gündemini hayata geçirmek için bahaneler oluşturmaktadır. Tütün ve alkollü içkilerin üretim ve satışına ilişkin öngörüde bulunmak ve politika geliştirmekle yükümlü olması gereken bir kurum, ideolojik varsayımların ürettiği teorik düzenlemelerle ve neoliberal bir anlayışla toplumun ve kamu sağlığının korunmasını amaçlamaktadır.

Amir Hüküm

Siyasiler ahlaki düzenlemeleri meşrulaştırmak için daima anayasal bir temel aramışlardır. 1982 Anayasası ise AKP’ye bu fırsatı çok net bir şekilde sunmuştur. Bu bağlamda, anayasanın en kullanışlı ve popüler maddesi olan Gençliğin Korunması isimli 58. Maddenin ikinci kısmı ön plana çıkar: “Devlet, gençleri alkol düşkünlüğünden, uyuşturucu maddelerden, suçluluk, kumar ve benzeri kötü alışkanlıklardan ve cehaletten korumak için gerekli tedbirleri alır.” Bu madde hükümete genç yurttaşların sosyal ve özel yaşamlarını düzenleme sorumluluğunu verir. Madde herhangi bir sınırlama sunmamakla birlikte yalnızca bir sorumluluk belirtir. Bu soyut sorumluluk birçok düzenlemeye de gösterişli bir kılıf oluşturur. Örneğin TAPDK düzenlemelerinin en önemli örneklerinden birisini de buradan yorumlamak mümkündür. Kurum 7 Ocak 2011 yılında Efes Pilsen’in sponsor olduğu ünlü basketbol takımının adını “Efes Pilsen Spor Kulübü” yerine “Anadolu Efes Spor Kulübü” olarak değiştirmeye zorlamıştır.[12]  Basketbol takımını isim değişikliğine zorlayan bu uygulamadan önce içki reklamlarına ilişkin de bazı düzenlemeler yapılır. Örneğin Ocak 2005’te içki reklamlarına ilişkin kısıtlayıcı düzenlemeler getirilir. Gençlerin ve çocukların reklamlarda kullanılmamasının yanı sıra “alkollü içki reklamlarında, alkollü içki tüketiminin coğrafi, tarihi, kültürel, sanatsal vb. ortak değerleri ile ilişkilendirilmesine dair içerik kullanılmamalıdır.” ibaresi de yerini alır.

Aynı yıl içerisinde hükümet çeşitli düzenlemeler yapmaya devam eder. Bunlardan bir tanesi de 48 maddelik yeni düzenleme ile restoran ve kafelerin alkollü içecek satabileceği bölgelerin devlet yetkililerin sorumluluğuna bırakılmasıdır. Bu düzenlemeyle birçok işletmenin kapanması söz konusu olmuştur.[13] Burada toplumsal mühendisliğin yanı sıra, tamamlayıcı unsur olarak ekonominin de iktidar tarafından kendi inanç ve değer normlarına göre düzenlendiğini görebiliriz.

11 Haziran 2013 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanan 6487 sayılı Kanun, tüm bu düzenlemeleri bir adım daha ileriye taşıyarak nihai bir hedefi işaret eder. 2. Maddenin getirdiği bazı düzenlemeler örnek olarak verilebilir:

  • Alkollü içkilerin her ne surette olursa olsun reklamı ve tüketicilere yönelik tanıtımı yapılamaz.
  • Televizyonlarda yayınlanan dizi, film ve müzik kliplerinde alkollü içkileri özendirici görüntülere yer verilemez.
  • Alkollü içkiler, 22:00 ila 06:00 saatleri arasında perakende olarak satılamaz.
  • Öğrenci yurtları, sağlık hizmeti verilen yerler, spor müsabakası yapılan stadyum ve kapalı spor salonları, her türlü eğitim ve öğretim kurumları, kahvehane, kıraathane, pastane, bezik ve briç salonları ile akaryakıt istasyonlarının mağaza ve lokantalarında alkollü içkilerin satışı yapılamaz.

Bu dönemlerde, her ne kadar bazı entelektüellerimiz tarafından Adalet ve Kalkınma Partisi için özgürlükler bağlamında liberal bir imaj inşa edilse de her yeni seçim galibiyeti dozajın da artmasına neden oldu. Bu ve benzeri düzenlemeler gittikçe muhafazakâr kitlede bir konsolidasyon yaratırken bazılarını da ötekileştirir.

Ötekiler

İkinci olarak, özellikle de karşıtlara ya da ötekilere karşı suçlayıcı söylemlerin tekrar hatırlanması günümüzdeki genelge girişimlerini de anlamlandırmakta fayda sağlayabilir. Recep Tayyip Erdoğan’ın 2013’deki Fatih Altaylı’nın sorduğu sorulara karşı söylemi bu yönden iyi bir örnek sunar:

“Alkolün insan sağlığına zararlı olduğu bilimsel olarak ortada… Bütün bunlar ortadayken bize düşen nedir? Gitsin istediği gibi intihar etsin, kendini bıçaklasın, ona müdahale etmeyi kendisi için yöneticiler nasıl görev telakki ediyorsa ben de bu konuda bu işi kendimiz için görev telakki ediyorum. Bizden önce anayasanın 58. maddesi çıkarılmış. Orada, gençliğin korunması başlığı altında alkol, uyuşturucu, kumar, bütün bunlara karşı ‘tedbirler alabilir’ demiyor ‘tedbirler alır’ diyor… Biz bu Anayasa’nın bu amir hükmünü yerine getiriyoruz. ‘Bunu dinin bir gereği olarak yapıyor’ diyorlar. Eğer din böyle güzel bir emri koymuşsa… Hadi buna dinin emri diyorsunuz, bilmiyorum bizden öncekiler bunu dinin emri olarak mı yaptılar? Bu eğer, toplum, insan için çok çok hayırlı bir şeyse ki din zaten hayırsız olan bir şeyi emretmez, benim imanım, inancım bu. Bunu yerine getirmek, zararlı mı, kötü bir şey mi? Biz burada muhafazakâr demokrat bir partiyiz.”[14]

Yukarıda da belirttiğim üzere açıkça 58. Madde bir temel olarak işaret ediliyor. Ancak burada Erdoğan’ın da kendi cümlelerinin Anayasa ile inanç arasında gidip geldiğini görüyoruz. Hakan Seçkinelgin bu durumu şöyle açıklıyor: “Burada, laik Anayasa’nın sınırları içerisinde hareket ettiğini gösteriyor gibi gözükürken, bu düzenlemeyi yapma nedenin dinde yer aldığını işaret ediyor.”[15]

Uzun süredir yaşadığımız kutuplaşmanın temelleri de bir anlamda buradaki söylemlerde kaynağını buluyor. Yine aynı röportaj içerisinde Altaylı’nın “her içki içen alkolik değildir” cümlesine karşılık Erdoğan “Alkoliktir, içkiyi içiyorsa alkoliktir. Bunun tanımı odur.” ifadesinde bulunur.[16] Yani ortaya net şekilde iki kesim çıkar, bir denetlenmesi ve gözetlenmesi gereken alkolikler ile alkolik olmayanlar. Orçun Selçuk, Erdoğan’ın kullandığı bazı kelimeler üzerinden bu bizler ve ötekiler hikayesini çok iyi özetler, örneğin bizler içerisinde “kardeşlerim, milletim, başörtülü bacım, dindar nesil” bulunurken ötekiler içerisinde “alkolikler, çapulcular vb.” bulunur.[17]

Arzulanan Toplum ve Gençlik

Dindar nesil meselesi üzerine yapılan tartışma ve konuşmalar, ortaya çıkması beklenen toplumsal yapıya dair de bize önemli ipuçları verir. Arzulanan gençliğe dair projeler Osmanlı ve Türkiye tarihinde yeni değildir. Erdoğan kendi ideal neslini şöyle tanımlar: “Bir elinde bilgisayar bir elinde Kuran olan bir gençlik.”[18] Modernitenin getirdiği teknoloji ile inanç bir aradadır. 2012’de ana muhalefet liderine şöyle seslenir:

“Benim ifademde dindarlar, dinsizler diye bir ifade yok. Dindar bir gençlik yetiştirme var. Bunu yine söylüyorum, bunun arkasındayım. Sayın Kılıçdaroğlu, sen bizden, muhafazakâr demokrat parti kimliği sahibi AK Parti’den, ateist bir nesil yetiştirmemizi mi bekliyorsun? O belki senin işin olabilir, senin amacın olabilir.”[19]

Erdoğan, toplumda ateist bir nesil yetiştirme iddiası ve arzusu olmasa da kendi dindar neslini ateist gençlerin karşısına koyar. Bütün ahlaki değerleri bu karşıtlıklar üzerinde tanımlar. İçkiye karşı alınan tutum da bunun gözle görülür bir yansımasıdır. Toplumsal ve bireysel haklar açısından tartışmalı bir Anayasa’ya dayalı düzenlemelerde az da olsa laik bir görüntü çizilirken, iktidarın söylemsel yaklaşımları hep bunun tam tersini göstermiştir. Bu düzenlemelerin beklenen ve istenen sonucu, kurgulanan “ötekiler”i gittikçe daha da dar bir sosyal alana sıkıştırmaktır. Biraz da olsa bu yazıyla en azından kendimden genç jenerasyona var olan tutumun yakın tarihini sunmak istedim. Bugün genelge “yanlış anlaşıldı” sayıldı, sesler azalırsa bir sonraki öyle olmayacaktır.


Kaynakça:

[1] Alan Hunt, “Governing Morals: A Social History of Moral Regulation,” in Governing Morals: A Social History of Moral Regulation (Cambridge: Cambridge University Press, 1999), s. 1.

[2] Ibid, 2.

[3] Pierre Lemieux, “Public Health and the Regulatory State,” Society 51, no. 3 (June 2014): s. 248.

[4] Barbara Pusch, Groups, Ideologies and Discourses: Glimpses of the Turkic Speaking World (Istanbul: Orient-Institut, 2016), syf. 98.

[5] Emine Ö. Evered and Kyle T. Evered, “From Rakı to Ayran: Regulating the Place and Practice of Drinking in Turkey,” Space and Polity 20, no. 1 (2016): syf. 44.

[6] Defne Karaosmanoğlu, “From Ayran to Dragon Fruit Smoothie: Populism, Polarization, and Social Engineering in Turkey,” International Journal of Communication, January 2020, syf. 1253

[7] Ibid.

[8] Ibid, 155.

[9] https://tr.euronews.com/2023/05/03/son-20-yilda-en-cok-hangi-urun-ve-hizmetlere-zam-yapildi-alkollu-iceceklerde-degisim-orani

[10] https://alkolpolitikalari.org/veriler/2022-turkiye-kacak-icki-verileri/

[11] Emine Ö. Evered and Kyle T. Evered, “From Rakı to Ayran: Regulating the Place and Practice of Drinking in Turkey,” Space and Polity 20, no. 1 (2016): s. 45

[12]Ibid 48.

[13] Ibid, 50.

[14] https://www.yenisafak.com/gundem/erdogandan-alkol-yasagi-aciklamasi-528955

[15] Hakan Seckinelgin, “Social Policy and Conflict: The Gezi Park–Taksim Demonstrations and Uses of Social Policy for Reimagining Turkey,” Third World Quarterly 37, no. 2 (2015): s. 274.

[16] https://www.haberturk.com/gundem/haber/849466-o-sozlerimden-rahatsiz-olan-varsa-ozur-de-dilerim

[17] Orçun Selçuk, “Strong Presidents and Weak Institutions: Populism in Turkey, Venezuela and Ecuador,” Southeast European and Black Sea Studies 16, no. 4 (October 2016), s. 8.

[18] Demet Lüküslü, “Creating a Pious Generation: Youth and Education Policies of the AKP in Turkey,” Southeast European and Black Sea Studies 16, no. 4 (2016), s. 2.

[19] https://www.milliyet.com.tr/siyaset/erdogan-ateist-bir-nesil-yetistirmemizi-mi-bekliyorsun-1496657

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu