Dış Politika ve EnternasyonalizmDünyaGündemPolitika

İsrail’in Gazze’ye Saldırısı Filistinlilere Karşı Sürdürülen Daimi Bir Savaşın Parçası – Bashir Abu-Manneh

İsrail uzun süre boyunca şiddeti barışa, ayrıştırmayı eşitliğe tercih etti. Gazze’ye yapılan bu vahşi hava saldırıları bu politikanın bir devamı – ve her iki tarafın sivillerine de barış ve onur getirmek için hiçbir işe yaramayacak.

Bashir Abu-Manneh’in Jacobin’de yayımlanmış yazısının Türkçe çevirisidir.

Gazze’den gelen görüntüler dünyadaki cehennemi gösteriyor. İsrail’in ahlak dışı saldırıları kuşatılmış küçük Gazze Şeridi’ni yok ediyor. Bu İsrail’in Filistinlilere gösterebileceği en hafif tavırdır. Barış değildir. Uzlaşma değildir. Çatışma çözümü değildir. Yetmiş beş yıldır mağdur edilen kişilere karşı bir savaştır. Öldürmek ve ağlatmaktır. Batı şu an alkışlamaktadır.

Hata olmasın: İsrail şu an kalıcı bir savaşı kışkırtmaya devam ediyor.

İsrail, her gün Filistinlilerin öfke ve nefretini besliyor. Onları işgale karşı direndikleri için yalnızca trajik ve korkunç biçimde (7 Ekim’deki gibi) cezalandırmıyor- aynı zamanda şiddet içermeyen yolla da bunu yapıyor.

Bu patlama engellenemezdi. Milyonları yıllar boyu aşağılayıp boyun eğdirmeye çalışan bir devlet tepkisiz kalamazdı. Bir devlet aynı zamanda barış ve huzuru yalnızca savaş yaparak da bekleyemezdi.

2000’den beri İsrail, barış yerine gücü, yerleşimci kolonyalizmini uzlaşmaya, ayrışmayı eşitliğe tercih etti. Yirmi yıldan fazla bir süre, İsrail’in siyasi cinayet savaşları Filistinliler devlet ve bağımsızlık özlemlerini kesmeye yönelikti. Ayrım gözetmeden binlerce Filistinli sivili öldürdü, daha da çoğunu sakat bıraktı ve Gazze’yi dünyanın en büyük kuşatılmış gettosuna çevirdi.

Her gün Filistinliler korku ve umutsuzluk içinde yaşıyor- günden güne gelecek hakkında daha umutsuz hale geliyor. Filistinliler bu derece vahşi bir uzlaşmazlık güden bir düşman karşısında ne yapabilir? Kararlı durmanın bedeli şu ana kadar oldukça büyük oldu, ancak direnişin bedeli ondan da yüksek görünüyor.

Batılı devletler her bir noktada uluslararası hukuku zorlamakta başarısız oldu. Daha da kötüsü, İsrail’in uluslararası hukuku ihlal etmesine imkân sağladı, Batı Şeria ve Gazze’deki işgalini daha da güçlendirmesine destek oldu.

İsrail ırkçılığı Knesset’te daha da gözle görülür hale geldi. Önce Benjamin Netanyahu , ardından Avigdor Lieberman ve şimdi aşırı ırkçı Itamar Ben-Gvir ve Bezalel Smotrich. İsrail aşırı sağa gitti, Birleşik devletler destekledi, Avrupa Birliği iş birliği yaptı ve Arap hükümetleri normalleştirdi.

Bu, Filistinlilere ne söylüyor?

Yalnızca İsrailli yaşamlar önemlidir.

Filistinlilerin canı kıymetsizdir ve Filistin’in ulusal bağımsızlık özlemleri yalnızca rahatsız edici.

Londra ve Berlin hükümet binalarındaki bayrakların söylediği şey tam olarak şu: Filistinliler “insan değildir”, sempati ve dikkat dairemizin dışındadır. Bu açık bir ırkçılıktır, çifte standarttır (Ukrayna ile kıyaslandığında, örneğin) ve kör edicidir.

İsrail’in Gazze’ye bu derece bir vahşeti salması Filistinlileri yalnızca daha da öfkelendirir. İsrail’in cezasız kalması çatışmayı yoğunlaştırır ve uzunluğu ile dehşetini arttırır.

İşgal altındaki Filistinliler üzerinden İsrail’in caydırıcılık yaratması ahlak dışı ve yasadışıdır. Hamas’ın İsrailli sivillere yönelik korkunç saldırıları daha fazla nefret ve şiddet yaratmak için kullanıldı. İsrail ve Filistin arasındaki çözüm asla savaş olamaz. İsrailliler ve Filistinliler günün birinde barış içinde yaşamak zorundalar

Bugünün ilerici çağrıları nasıl olmalı.

Tüm yaşamların eşit biçimde görüldüğünde ısrardan başka yolu olmadığı olmalı. İsrail ve Filistin’deki bütün insanların güvenlik içinde yaşamaları olmalı. Her iki tarafın da sivillerinin korunması olmalı. İşgali yaratan şartların ortadan kalkması olmalı.

Birincisi, İsrail’in Gazze’de iğrenç savaşın derhal durdurulması talep edilmeli. Uluslararası hukuka göre kollektif cezalandırma yasal değildir- kaç batılı diplomatın bunu savunduğu önemli değildir.

Filistinliler, İsrail’den korunmalı yaşamları acilen güvence altına alınmalı. Tek bir sivil daha İsrail güçlerinin elinde yok olmamalı. İsrail, ne işgal ettiği bir topluma karşı kendini savunma iddiasında bulunabilir, ne de temel insan haklarını ihlal ederek buradan kendine bir fayda sağlayabilir.

İkinci talep, barışa ulaşmak için uluslararası hukukun en önemli mekanizmalarının savunulması olmalıdır. Filistinliler, İsrail’in sürekli olarak ihlal ettiği uluslararası olarak tanınmış kendi kaderini tayin hakkına sahiptir, bu hak temel bir haktır ve barış ve istikrarın tesisi için tek yoldur.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu