Dış Politika ve EnternasyonalizmDünyaGündemPolitika

Filistin’deki Mevcut Durum Bütün Taraflar İçin Güvensiz Bir Ortam Yaratıyor – Francesca Albanese

Birleşmiş Milletler’in işgal altındaki Filistin toprakları Özel Raportörü Jacobin’e yazdı: Filistin’deki şok edici acımasız yasadışı mevcut durum Filistinlileri dehşete sürüklerken İsrailli sivilleri korumakta da başarısız kalıyor.

İsrail ve Filistin’deki olaylar şok edici.

Roket bombardımanı ayrım gözetmeden sivilleri hedef alıyor, korkunç kitlesel ölümler, aralarında yaşlı ve çocukların bulunduğu masum kadın ve erkeklerin alıkonulması uluslararası hukuka göre tartışmasızdır: bunlar savaş suçlarıdır. Uluslararası hukuka göre uzun süreli baskıya hedef olanların bu boyun eğdirme girişimine direnişi kesinlikle meşru bir haktır, ancak hala eylemlerinin araçları ve yolları konusunda sorumlulukları vardır. Masum sivilleri öldürmek yasadışıdır.

Ancak biz yalnızca bu şoka tanık olmakla mükellef gözlemciler değiliz. Bir görevimiz var, pek çok Filistinli ve İsraillinin sorduğu gibi, durumu analiz etmek, akan kanın nasıl önleneceğine dair yolları tanımlamak. İşgal altındaki Filistin bölgesinde ve İsrail’de ve diğer yerlerdeki insan hakları örgütleri, ben ve benden öncekiler dahil olmak üzere insan hakları raportörleri kök nedenlerin ele alınması konusunda on yıllardır ve şu an da olduğu gibi ısrar ediyor. Acımasız ve hukuk dışı bu mevcut durum herkes için güvensizliğin bir reçetesi oldu.

Neredeyse 60 yıldır, İsrail, milyonlarca Filistinliyi en temel haklarından mahrum bir şekilde askeri işgal altındaki topraklarda tuttu, yüzlerce ev ve okulu yerle bir ediyor, on binlerce insanı yerlerinden etti hem çocukları hem de yetişkinleri tutukluyor ve öldürüyor. Uluslararası hukuka göre ağır suçlar olarak ilhak edilmiş topraklarda yasadışı yerleşim yerleri kurdu ve bölgeler işgal edildi. Boyun eğdirilen ile işgal eden arasındaki ayrıcalıkların çarpıcı olduğu Doğu Kudüs ve Batı Şeria’da Filistinlilerin her gün onurunu kırdı ve aşağıladı.

Gazze muhtemelen işgalin en çarpıcı örneğidir, İsrail halkını hava, deniz ve kara ablukası ile on altı yıldır esir tuttu ve bugünkü saldırılardan önce bile 4200’ün üzerinde ölüme sebep olan büyük ölçekli askeri saldırılar gerçekleştirmiştir. Bu ölümlere 1124 çocuk ve yüzbinlerce evsiz dahildir.

Tamamıyla net olmalıyız: Bunların hiçbiri Hamas’ın ayrım gözetmeksizin İsrailli sivillere saldırısını meşrulaştırmaz (Hamas’ın, işgale direnen şiddete dayanmayan Filistin halkının ekseriyetinin temsilcisi olduğunu da düşünmemeliyiz). Özellikle de nüfusun yarısının onsekiz yaş altı olduğu abluka, sürekli savaş, şiddet, yağma altındaki Gazze’deki halkın tamamı için ne derece umutsuz ve çaresizlik içinde olduğuna dair bir bağlam sağlıyor.

7 Ekim’den bu yana yükselen hâkim siyasal anlatı aşırı derecede kaygı verici. Etnik görecelilik, seçici öfke, yalnızca bir tarafın sivillerinin koruma ve güvenliğe değer olarak çerçevelenmesi- bu sorunun bir parçasıdır ve ele alınmadığı sürece Filistin’i benzer kanlı döngüyü yeniden yaşamaya mahkum eden devasa kaçınılmaz ve çirkin bir eşitsizliktir.

Her yıl veya iki yılda bir, şiddet patlak veriyor, geniş çaplı bombardımanlar sistematik biçimde sivilleri öldürüyor. Pek çok masum hayat çoktan kaybedildi bile. Hukuk dışı ve sürdürülemez bu mevcut durum, kanlı bir başarısızlığın tam olarak sebebidir.

Bu mevcut durum yalnızca Filistinlileri hayal edilenin çok daha ötesinde acımasız şartlarda yaşamaya mahkum etmiyor aynı zamanda nesiller boyu tahammül edilemez bir çaresizlik yaratıyor: aksi vaat edilse de İsrailli sivilleri de korumada başarısız oluyor ve tehlikeye atıyor. İsrail’deki pek çok kişi ve grup Filistinlere boyun eğdirmenin güvenlik için elzem olduğunda ısrar ediyor. Bu ahlaki olarak kabul edilemez ve yasadışıdır. Aynı zamanda sonuçları göz önüne alınmayan bir yanlıştır. Filistinlileri işgal altında tutmak ve sorunu askeri yollarla çözmeye çalışmanın yanlış olduğu bir kez daha ortaya konmuş oldu.

Herkesin güvenliğini sağlamak yalnızca eşit hakları tanımakla, işgali sona erdirmek ve kurumsallaşmış ayrımcılığı ortadan kaldırmakla mümkündür. Sadece bir grubun insanlık onurunu, güvenliği ve özgürlüğü hakkettiğini düşünmek yalnızca ırkçılık değildir; aynı zamanda siyasal ve stratejik olarak mantıksızdır ve daha fazla insanlık dramının garantisidir.

Pek çok ülke liderinin işgal altındaki diğer bölgeler için vurguladığı gibi barış yalznıca uluslararası meşruiyeti sağlamakla mümkündür. Aynısı burada da geçerlidir. Ve bu hiçbir zaman bu kadar acil olmamıştı.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu