İttifak Yoksa İzmihlâl mi? – Görkem Özdemir
İttifak olmazsa seçim kesin olarak kayıp mı edilecektir? İttifak olursa en azından İstanbul ve Ankara’da seçim kesin olarak kazanılacak mıdır? Siyasetçilerimiz bizi öyle bir yola sokuyorlar ki sanki kazanmanın tek yolu ittifak, olmazsa seçimlere girmeye bile gerek yok!
Sathımailin sonu gelmiyor. Sürekli seçim yaşadığımız bir sürecin son seçimine doğru hızla ilerliyoruz. Herhalde eskiler o yüzden eğik düzlem demiş şu hâlimize. Şimdi bu sürecin sonundaki seçime giderken, mağlubiyetler silsilesi içinde bir umut ışığını 2019’da yerel seçimlerde yakalayabilmiş muhalif kitleler için yeni kazanımlarla yeni umutlar peşinde koşmak imkânsız gibi görünüyor. Ama en azından elde olanı kaybetmemek, alanını korumak mümkün olabilir, işte tam da bu yüzden bir sath-ı müdafaa duygusu beliriyor. Bu duygu içinde, zaten 2023 seçimleri sonrası geleceğe dair siyasi umutlar tükenme seviyesindeyken yerel seçim daha ziyade endişeyle bekleniyor. Bu endişeyi biraz olsun yatıştırabilmek için muhalif kitleler kazanma güveni yaratacak bir siyasi gelişme bekliyor; ya da aslında beklemiyor ama siyaseti yıllardır kitleyi dinleyerek değil kitlenin ne hissettiğine veya hissetmesi gerektiğine dair kendi varsayımlarına sarılarak elit düzeyinde yapmaya alışan siyasetçiler böyle varsayıyor. Sonuçta elimizde olan şey ise ittifak olacak mı tartışmasından ibaret. Böyle olunca da ittifak olmazsa seçimin zaten girmeden kaybedilmiş varsayılacağı gibi garip bir çıkmazla karşı karşıya kalıyoruz.
İttifak olmazsa seçim kesin olarak kayıp mı edilecektir? İttifak olursa en azından İstanbul ve Ankara’da seçim kesin olarak kazanılacak mıdır? Siyasetçilerimiz bizi öyle bir yola sokuyorlar ki sanki kazanmanın tek yolu ittifak, olmazsa seçimlere girmeye bile gerek yok! Öyle ki İYİ Parti’nin her yerde ayrı adayla girme söylemi bile bir kendi başına kazanma iddiasından ziyade kazandırmamak arzusu gibi garip bir hınca dayanıyor. Tüm bunlar aslında son 7-8 yıllık süreçte bilhassa siyaset yapmayı unuttuğumuzu gösteriyor.
İktidarın kendi ittifakı bir tarafa, muhalefetteki birliğin nasıl doğduğunu hatırlamak bugün için de faydalı olabilir. Akşener, Özdağ, Oğan gibi o zaman MHP içindeki muhalifler haydi beraber hareket edelim diye gelip CHP ile ortak tutum benimsemediler. Onlar da 2017 Anayasa Referandumunda Hayır seçeneğini savunuyordu, CHP ve muhalefette olan birçok başkaları da. Hâl böyle olunca 2017’de başlayıp 2018 seçimlerinde somutlaşan ittifak doğal bir siyasi birlikteliğe dayanıyordu: Başkanlık sistemine karşıtlık, parlamenter sisteme dönme iddiası. Öyle ki bu temel ortak zemin 2022’nin Şubat ayında biz muhalifleri 15 ay içerisinde ağır bir mağlubiyete taşıyan o meşum masanın dahi başlangıç noktasıydı. Fakat 2023’te galibiyetle sonuçlanmayan ama seçim öncesinde her türlü iç tartışmayı içeren bu sürecin sonunda vardığımız yer, muhalif partilerin birbirleri arasındaki kurumsal ilişkilerin ve hatta bu parti yöneticileri arasındaki kişisel ilişkilerin aşırı derecede yıprandığı, zorlandığı bir tabloya işaret ediyor. 2023 seçimlerinin yarattığı tablo, 2017-2023 arasında muhalif siyasetin ana mottosu olan parlamenter sisteme geri dönme söylemini de siyasi gerçekçilikten yoksun, somut durumun somut tahlilini yapan insanların telaffuz etmeyeceği içi boş kelimelere dönüştürüyor. Bu durumda, 2017 referandumuyla başlayıp 2018 seçiminde somutlaşan o Hayır ortaklığına dayanan Millet İttifakı temeli bugün mevcuttur diyebilir miyiz? Gerçekçi olalım, İYİP ve CHP bugün aralarında sevgi, saygı, tutku bitmiş iki eski aşık gibi. İttifak yapmaları ancak zoraki olur, zoraki bir ittifaktan da hiçbir siyasi fayda çıkmaz.
Peki ne yapmalı? Öncelikle artık muhalif liderliğin ittifak takıntısını bırakması gerekiyor. 2023 seçimleri öncesinde masada birbirlerini bir seçeneğe mecbur bırakma, aylar öncesinden geleceği belli mecburiyeti kabul etmeyip son anda rest çekme, kalkma, kalkarsa kalksın deme, rica minnet geri çağırma, ekşi suratla aday ilan etme gibi toplum önünde saçma sapan bir fars oynayan, birlikteliğimiz zaruri sabit fikriyle birliktelik mümkün olmadığında ayrı ayrı yürümeyi bir seçenek olmaktan çıkaran, bu vesileyle muhalefeti mağlubiyete sürükleyen muhalif liderler, umuyorum ki aynı hatayı tekrar tekrar yapmayacak kadar akıllıdırlar. Yarın ittifak için görüşüp ittifak yapamamak da yüzlerinden düşen bin parçayla birliktelik ilan etmek de bugün ayrı ayrı seçime girilebileceği gerçeğini kabul etmekten daha kötü seçenekler. Hatta bir iddiada bulunayım, böyle gönülsüz girilen ittifak seçimi kazanamaz. Gönüllü ittifak ise siyaset mühendisliğiyle durup dururken peyda olamaz. 2017-18’de başlayan o doğal ülkü birliği zemini artık yoksa yeniden geri gelmez. Artık yok. Geri gelmez.
İlk adım işte bu kabul edişle başlayacak. Seçime ayrı ayrı girebiliriz ve dünyanın sonu değil. İşte o anda belki de partiler yeniden siyaset yapmaya bile başlayacaktır. Gerçi siyaset yapmak dediğin nedir ki, o listenin yedinci sırasına hangi ilin hangi ilçesinin hangi köyünden adam yazacağız, o kimin akrabası, öteki neci gibi sorular. E tabii bir de işin finansmanına dair bilmemekten mutlu olduğumuz çeşitli işler… Ama bu parantez bir tarafa, her partinin yeniden kendisi olabilmesi bize bir yol açabilir. Stratejik adım burası. Ondan sonrası ise taktik. Taktik her maç, her rakibe, her yerde farklı olur. Her ilin, ilçenin, mahallenin taktiği ayrı olur. Seçim öncesi süreç belki bir partinin teşkilatını/örgütünü, belki tabanını, hatta belki genel merkezini bazı yerlerde öteki partiyi desteklemeye iter. Ama bu doğal gelişir. İki genel başkanın “yapmaya mecburuz, hadi anlaşalım” diye oturmasıyla değil; o kentte, o yörede yaşayan insanların bir adayın kazanması için göstereceği teveccühle.
Özetle, yerel siyasetçi yerelde seçmenin desteğini kovalayacak, genel merkezler kent kent, bölge bölge taktik tasarlayacak, mecbur kalınan ittifaklar peşinde kimse koşmayacak. İşte o zaman her parti yeniden siyasi parti olduğunu hatırlar, ana amacı hatırlar. Eğer gerçekten herhangi bir anda içlerinde samimiyetle bir demokrasi tutkusu hissettilerse, yani sadece profesyonel siyasetçiler değil de hayatlarının herhangi bir noktasında yarım saat olsun idealist olmuş yurtseverlerse belki en başta neden bu yola girdiklerini hatırlar ve kazanırlar. Seçimi veya geleceği, ya da en azından saygıyı. Çünkü açıkçası mevcut siyasi liderler son seçim mağlubiyetinin ardından saygı duyulmayı hak etmiyorlar. İçlerinde bir yerde o cevher varsa bu yerel seçim öncesi belki hatırlarlar ve yeniden kazanırlar. Yoksa izmihlâl.