Siyasetsiz Siyasiler – Kadir Demiryürek
İnsan, topluluk içinde varolan bir canlıdır. Topluluk, doğa içinde hayatta kalmak ve büyüyüp gelişmek için ortak çıkarları olan insanlar eliyle bir yönetimsel biçime, bir erk bölüşümü biçimine kavuştuğunda, toplum halini alır. Böylece, gücün pay edilme tezahürleriyle birlikte toplum, kaçınılmaz olarak politiktir (siyasaldır). Dolayısıyla insan da kaçınılmaz olarak politik (siyasal) bir canlıdır. Ve toplumsal olan her şey de politiktir.
“İnsan kendi doğası gereği politik bir varlıktır.” Aristoteles
“Yalnız ve güzel ülkede” kimi durumlarda, siyasetçiler başta olmak üzere pek çok kişiden sık sık şu sözü duyarız: “Bu, siyaset üstü bir meseledir.” Örneğin depremin de “siyaset üstü” olduğu bizlere sık sık hatırlatıldı. Belki de yüz binin üzerinde insanın hayatını yitirdiği, uzuvlarını kaybeden yaralıların olduğu, kentlerin ortadan silindiği ve iktidarın kendisi tarafından insanların hala perişan halde bırakılmış durumda olduğu bir vakaya “siyasi” demek sanki utanılacak bir şeymiş gibi, bizzat siyasiler tarafından “siyaset üstü” olarak tanımlandı. Oysa toplumsal bir vakada siyasetin üstünde, onu aşan, onu dışarda bırakan hiçbir şey olamaz. Dolayısıyla 6 Şubat Depremleri de toplumsal olan diğer her şey gibi politiktir.
Türkiye’de siyaset, bizzat siyasiler tarafından siyasetten arındırılmaktadır. Ancak ironiktir ki, bu arındırma işleminin kendisi de tamamen siyasidir. Bunun neden böyle olduğunu anlamak için, 80 Darbesi’ni hatırlamamız gerekiyor. Darbenin amaçladığı yeni insan prototipi olan, liberalizmin ve de neo-liberalizmin şekillendirdiği şahsi ikbalcilerin siyaset mekanizmasını işgal etmesiyle birlikte, şahsi ikbalci olmayanların, siyasetin surlarının dışına atılması ve orada tutulması elzem hale geldi. Böylelikle şahsi çıkar ortaklıkları üzerinden şekillenen yeni bir “siyaset” imal edildi.
Bu yeni siyasette, toplumsallığı hakiki manada siyasetin merkezine oturtmak isteyenler doğal tehdit konumuna yerleştirilmiş durumdalar. Ve bu merkeze alma işini yerine getiremesinler, halk temsilini üstlenemesinler diye, kafkaesk ve “ceberut” siyaset şiddetinin aleni ya da örtük yöntemleriyle bastırılmakta, mümkünse yutulmaktalar. Böylece şahsi ikbalciler, toplumsallık maskesiyle siyaset arenasında özgürce(!) cirit atmaktalar. Bu serbestliğin devamı için şahsi ikbalciler, elbette siyasetin ta kendisi olan ne varsa, onu “siyaset üstü” olarak tanımlayacaklar ki, siyaseti çağıran kim varsa, bertaraf edebilsinler. Elbette siyasi herhangi bir meseleye siyasi açıdan yaklaşmayı, bir tür vicdansızlık, bir tür ayıp gibi göstermeliler ki, şahsi ikbalci olmayanlar ve kendileri adına siyaseti talep eden tüm toplum Siyaset Şatosu’nun surlarına dayanmasın.
Siyaseti siyasetten arındırma siyasetini belki de zirve noktasına taşıyan, AKP iktidarı oldu. Deprem dahil pek çok toplumsal ve doğal olarak siyasi meseleyi “siyaset üstü” olarak tanımlayıp, muhalefeti de muhalefet etmekten muaf tutmak istedi hep. Siyaset mekanizması tümüyle şahsi ikbalcilerin elinde bulunduğundan, iktidar muhalefet fark etmeksizin, siyasi olan şeylerin “siyaset üstü” olarak öne sürülmesi son derece kolay biçimde gerçekleşti. Böylece temsilsiz bırakılan toplum da Siyaset Şatosu’nun surlarının dışında tutulmakla kalmadı, duruma tepki gösterip sur kapılarına dayanmayı aklından dahi geçiremeyecek hale getirildi. Şimdilerde o şato, çıkarları uğruna birlikte hareket edenlerin yahut birbirleriyle çatışanların oyun bahçesine dönüşmüş durumda.
Siyasetsiz siyasiler tüm bu düzeni tabi ki tek başlarına kuramazlardı. Dışardan destek almaları gerekiyordu, aldılar da. Neo-liberal kamuoyu sözcüleri bu desteği onlara sonuna kadar sağladı. Medyada, sosyal medyada sık sık siyasetin nasıl da kötü, işe yaramaz bir mefhum olduğu, özellikle gençlerin siyasetten uzak durup kendi şahsi ikballeri uğruna özel sektörün büyülü dünyasında yol almaları gerektiği tavsiye edildi. Siyaset tu kaka ilan edilmeliydi ki, halk ve de siyasetin yeni özneleri olan gençler siyasete heves etmesin, şatonun içindekilerin başları ağrımasındı. Gençler siyasete her heves edişinde ise neyse ki faşist, şovenist kimi küçük siyasi partiler, onların dikkatini başka yöne çevirmeyi başardılar! Öfkeyi, temsil talebini daima başka yönlere kanalize etmeyi, soğurmayı başararak, yine surların dışında tutacakları gençleri şahsi ikbalciliğin hüküm sürmesi adına kullandılar. Hala da kullanmaktalar…
Siyasetten uzaklaşan insanlar, aslında kendilerinin asla dahil edilmediği, ancak hakkında konuşabildikleri bir “siyasi magazin”den uzaklaşmış durumdalar, siyasetin kendisinden değil. Siyaset, bizzat özneler tarafından yapıp edilen bir şey olmaktan çıkarılıp, hakkında konuşulan ama asla nüfuz edilemeyen bir şeye indirgenmiş durumda. Oysa öznelerinden, toplumdan bağımsız bir siyaset, siyasetsiz bir siyasettir ve bu biçime karşı yapılacak şey, siyasetin kendisini yeniden sahneye çağırmaktır.
Mevcut siyasi düzen, neyin siyasi olup olmadığına karar veren siyasilerin hükmü altında. Siyasetin yalnızca karşıt görüşlerin, karşıt ideolojilerin çatışmasından ibaret, ki bu da siyasetin son derece lüzumlu doğası, bayağı bir şey olduğu algısı sürekli pekiştiriliyor. İktidar, “milli” meseleler karşısında, siyasetin toplumu bölen bir şey olduğunu işaret ederek tabanının baskısıyla zaman zaman gayri ihtiyari muhalefet eden muhalefet partilerini, bir anlamda toplumu bölmekle itham ediyor. Toplumu bölmeye çalışan bir muhalefet de ismiyle müsemma “bölücü”, bir anlamda terörize eden taraf imgesine sabitleniyor. Böylelikle muhalefet bölen, ayrıştıran, terörize eden, “doğal düşman” haline getiriliyor.
AKP’nin en tepesine yerleştiği siyasetsiz siyaset düzenine karşı, insanın politik bir canlı olduğunu (zoon politikon), toplumsal olan her şeyin politik olduğunu yeniden gündeme getirmemiz, siyaset üstünün karşısına “her şey politiktir”i çıkarmamız ve buna göre eylememiz gerekiyor. İçinde bizlerin, yani halkın olmadığı bir siyasetten elbette uzaklaşmalıyız. Ama siyaseti bundan ibaret sayıp da hakiki manada siyasete sırtımızı dönmemiz, mevcut düzenin arzu ettiği, bizi asıl bölecek, hatta parçalayacak olan şeydir. Bu olan bitene karşı ancak birleşe birleşe, siyaset yapa yapa, genel kanının aksine hep daha fazla siyaset yapa yapa yeni bir yaşamsal anlam yaratmamız mümkün. Ve siyaset yalnızca şatoların ardında gizli kapaklı yapılan bir şey asla değil. Toplumun olduğu her yerde siyaset yapmak mümkün…