İsrail ve Destekçileri, Filistin ile Dayanışmayı Engellemek İçin Antisemitizmi Yeniden Tanımladı – Röportaj: Antony Lerman (Çeviri: Kemal Büyükyüksel)
İsrail devleti ve müttefikleri, “yeni antisemitizm” gibi yanıltıcı bir kavramın kullanımını teşvik etmek için yorulmadan kampanya yürüttüler. Bu çaba, etkili ve iyi belgelenmiş İsrail eleştirilerini antisemitik olarak damgalarken, gerçek Yahudi karşıtı önyargılar hakkında kafa karışıklığı yaratıyor.
Bu metin Antony Lerman ile Daniel Finn tarafından Jacobin dergisinde yapılan söyleşinin çevirisidir.
Antisemitizmi nasıl tanımlanayacağımız sorusu, Atlantik’in her iki yakasında da büyük bir siyasi tartışma konusu haline geldi. İsrail hükümeti yetkilileri ve Avrupa ile Amerika Birleşik Devletleri’ndeki destekçileri, antisemitizm ve anti-Siyonizmin aynı madalyonun iki yüzü olduğunu ısrarla savunuyorlar. İsrail’i eleştirdikleri için Uluslararası Af Örgütü ve İnsan Hakları İzleme Örgütü gibi grupları — hatta Ben & Jerry’s dondurma markasını bile — antisemitizmle suçladılar.
Bu tür bir siyasi söylemin tamamen rutin hale geldiği bir noktaya nasıl geldik? Antony Lerman, antisemitizm üzerine onlarca yıllık deneyime sahip bir araştırmacı ve bu konuda yapılan tartışmalara katılan bir isim. Yakın zamanda, bu tartışmanın tarihini inceleyen bir kitap yayımladı: “Antisemitizme Ne Oldu? Yeniden Tanımlama ve ‘Kolektif Yahudi’ Miti“
Bu, Jacobin’in Long Reads podcast’inden düzenlenmiş bir transkripttir. Bölümü buradan dinleyebilirsiniz.
“Yeni Antisemitizmi” Tanımlamak
DANIEL FINN
Bu kavramı tartışmalarında kullananlar için, “yeni antisemitizm” kavramı nedir ve geleneksel antisemitizm biçimlerinden nasıl farklıdır?
ANTONY LERMAN
Argüman şöyle. Eski antisemitizm, bireysel Yahudi’ye veya bir grup Yahudi’ye karşı duyulan nefretti; onlar toplumlarda yabancı, istenmeyen veya kabul edilmeyen varlıklar olarak görülüyordu. Yeni antisemitizm ise, kendini Yahudi devleti olarak tanımlayan İsrail’e duyulan nefrettir; bu, uluslar arasında hedef alınan, zulme uğrayan kolektif Yahudi olarak kavramsallaştırılmıştır. Devlet, adeta Yahudi’nin kişileşmiş halidir.
Kolektif Yahudi kavramı, bir düzeyde İsrail’in, Yahudi devletinin bir metaforudur. Ancak, yeni antisemitizm kavramını anlamak ve tanımlamak için başka bir yol daha var. Bu, anti-Siyonizmin antisemitizm olduğu iddiasına dayanır.
Bu görüş, 1948’de devletin kuruluşundan itibaren İsrail’de uzun yıllar boyunca yoğun şekilde tartışılmıştır. İsrailli liderler, Siyonizme karşı çıkışları temelde siyasi olarak görüyorlardı ve ırk nefreti olarak görmüyorlardı. Ancak, 1970’lerin başlarından 1990’ların sonlarına kadar, Yahudi dünyasında yeni antisemitizm kavramı tartışması yoğunlaştı. Anti-Siyonizm ile antisemitizm arasındaki ilişki bir tartışma konusu iken, bu yeniden tanımlamayı savunanlar için bu ilişki kesinlikle bir eşdeğerlik işareti haline geldi.
DANIEL FINN
Bu kavramın entelektüel kökenleri nelerdir ve ne zaman politik ana akıma girmeye başlamıştır?
ANTONY LERMAN
Bugünkü anladığımız şekliyle bu söylem ciddi şekilde 1974’te, Anti-Defamation League (ADL) başkanları Arnold Forster ve Benjamin Epstein tarafından yazılan bir kitap başlığı olarak kullanıldığında ana akıma girmeye başlamıştır. Ancak o kitapta, antisemitik anti-Siyonizmi mevcut bir sorun olarak ele almaktan ziyade, gelecekte bir tehlikeye dönüşebileceği hakkında uyarılarda bulunuyorlardı. Ünlü bir eleştirmen olan A. Roy Eckardt, onların tarif ettikleri şeyde özel olarak “yeni” bir şey olmadığını düşündü.
Ancak 1975’te Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun Siyonizmi ırkçılıkla eşitleyen çok önemli bir kararı geçirmesinden sonra, akademisyenler ve antisemitizm uzmanları arasında bu İsrail karşıtı, anti-Siyonist duygunun antisemitik olup olmadığı hakkında tartışmalar yaygın hale geldi. Bu tartışmalar genellikle Dünya Siyonist Örgütü ve İsrail Cumhurbaşkanlığı ofisi tarafından yönlendiriliyordu.
Zamanla bu tartışmaları takip ettim ve kitabımda bunlardan bahsediyorum. Bu tartışmalar geliştikçe, daha fazla insan yeni antisemitizm diye bir şey olduğuna inanmaya başladı. Bu tartışmalarda en öne çıkan ve etkili olan kişiler, bugün hala etkili olanlar. Buna, başlangıçta yeni antisemitizme karşı oldukça şüpheci olan kişiler de dahil: örneğin, Kudüs İbrani Üniversitesi’nde tanınmış ve saygı duyulan bir Holokost tarihçisi olan Yehuda Bauer. Bauer sonunda bu fikri benimsedi ve bunu çok güçlü bir şekilde savundu.
Başka çok etkili bir figür ise 2015’te ölen Robert Wistrich idi. Vidal Sassoon Uluslararası Antisemitizm Çalışmaları Merkezi’nin başına geçen Wistrich, antisemitizmin antik çağlardan beri temelde aynı önyargı olduğunu savunan “ebedi” antisemitizm kavramının başlıca savunucularından biriydi. Bauer gibi, başlangıçta şüpheciydi ama daha sonra yeni antisemitizm kavramını tam anlamıyla benimsedi ve dünya çapında yaptığı konuşmalar ve konferanslarla bunun güçlü bir şekilde yayılmasını teşvik etti.
Orijinal olarak Kanada’nın McGill Üniversitesi’nden olan Irwin Cotler de önemli bir ses oldu. Cotler, Liberal bir milletvekili oldu ve Liberal bir hükümette Kanada adalet bakanı ve başsavcı olarak görev yaptı. Özellikle, uluslararası olarak kolektif Yahudi İsrail fikrini gerçekten popülerleştiren kişi olması bakımından önemliydi. Kendi tarzında, Cotler, yeni antisemitizm kavramını erken bir aşamadan itibaren savundu.
Son bir örnek ise Tel Aviv Üniversitesi’nde profesör olan Dina Porat’tır. Porat, 1990’ların başında Mossad tarafından finanse edilen bir araştırma kurumu kurdu. Antisemitizmin yeniden tanımlanmasında çok önemli bir rol oynadı.
Yüzyılın başlarına gelindiğinde, bu yeniden tanımlama politik ana akıma sağlam bir şekilde girmiş ve hatta yeni bir ortodoksi haline gelmişti. Bu, kısa süre sonra Avrupa Birliği Irkçılık ve Yabancı Düşmanlığı İzleme Merkezi (EUMC) himayesinde hazırlanan bir “çalışma tanımı” (working definition) biçiminde kağıda aktarılacaktı. Ancak, tartışmalı ve ihtilaflı bir kavram olarak kalmaya devam etti.
DANIEL FINN
Bu yeni antisemitizm kavramının ana sorunları nelerdir?
ANTONY LERMAN
Öncelikle, bu kavram İsrail’in “kolektif Yahudi” olduğunu kabul etmeye dayanır. Bu, çok cazip bir metafor, ancak en az dört düzeyde başarısız olduğunu savunuyorum. İlk olarak, felsefi düzeyde, bir kategori hatası olarak adlandırıyorum çünkü bir devletin bir kişinin özelliklerine sahip olması mümkün değildir. Güzel bir metafor gibi görünse de aslında yanlış bir metafordur.
Bir devlet antisemitizmi deneyimleyemez — bu tamamen saçmalık. Kategori hatasının tanımı, bir şeyin sahip olamayacağı bir özelliğe sahip olduğunu varsayar. Yeni antisemitizm teorisine entegre olan kolektif Yahudi kavramı basitçe sağlam temellere sahip değil.
İkincisi, kolektif Yahudi fikri, Yahudileri tek bir varlığa indirger ve onların hepsinin aynı olduğunu ima eder ki bu basitçe antisemitik bir klişedir. Üçüncüsü, Yahudi devletini eleştiriye kapalı hale getirir ve bireysel Yahudi gibi, tamamen ve içkin olarak masum yapar. Antisemitizmin en aşırı örneği, gaz odalarının önünde duran bir bireysel Yahudi örneğidir. Bu durumda, İsrail hakkında kötü şeyler söyleyen insanlarla bu durumu kıyaslamak, Yahudi devletini eleştiriden muaf hale getirir ve onu tapınılacak bir nesne yapar.
Kolektif Yahudi fikrinin son noktası, İsrail’i Yahudi tarihinin zirvesi olarak sunmasıdır — ki bu Yahudi öğretisinde hiçbir temeli olmayan bir şeydir. Tanınmış ve saygı duyulan muhafazakar Amerikalı Yahudi ilahiyatçı Abraham Joshua Heschel, Yahudiliğin mekân dini olmadığını ve toprağa tapmadığını, bu nedenle İsrail devletinin Yahudi tarihinin zirvesi olmadığını yazmıştır.
Ayrıca, İsrail Ödülü sahibi ve çok ortodoks bir Yahudi kamusal entelektüeli olan Yeshayahu Leibowitz’i de alıntılamak istiyorum. Bir bilim insanı ve Yahudi düşüncesi ve Batı felsefesi üzerine üretken bir yazar olan Leibowitz, özellikle Batı Şeria’da gerçekleştirilenleri yapanları “Yahudi-Naziler” olarak adlandırdığı için çok tanınmıştı, bu da ona pek destekçi kazandırmadı! Leibowitz, herhangi bir devleti kendi içinde bir değer sahibi bir varlık olarak tutmanın doğası gereği faşist olduğunu ve İsrail de dahil olmak üzere herhangi bir toprak parçasını kutsamanın putperestlik olduğunu söyledi. Sonuç olarak, herhangi bir devlet hakkında konuşmanın yasaklanabileceği hiçbir konuşma biçiminin meşru olmadığına inanıyorum.
Anti-Siyonizmin antisemitizm olduğu fikrinin ikinci büyük sorunu, antisemitizm kelimesini herhangi bir işe yarar anlamdan arındırmasıdır. Bir antisemitist olarak nitelendirilmek için, tarihçilerin geleneksel olarak antisemitik bir dünya görüşü oluşturduğunu düşündükleri klişelerden herhangi birini sahiplenmeden, İsrail hükümet politikalarına yönelik eleştirilerden İsrail’in bir devlet olarak var olma hakkını reddetmeye kadar herhangi bir görüşe sahip olmak yeterlidir. Yeni antisemitizm kavramını destekleyenler, İsrail hükümetlerini eleştirmenin teoride meşru olduğunu söyleseler de, pratikte böyle bir şeyi yasaklarlar.
Yeni antisemitizm teriminde vurgu “yeni” kelimesine yapılmış olsa da, bunu destekleyenlerin neredeyse tamamı aslında Robert Wistrich ile ilgili olarak bahsettiğim “ebedi” antisemitizm görüşüne katılır. Temelde “bizden her zaman nefret ettiler ve her zaman edecekler” fikrini doğrular.
Bu çerçevede, anti-Siyonizm ve antisemitizm, tanımsız, tartışmalı bir noktada anti-Siyonizmin antisemitizme kaydığı bir şekilde organik olarak bağlantılı iki nokta olarak gösterilir. Oysa ben bunların tamamen farklı fenomenler olduğunu savunuyorum: aralarında bir süreklilik yoktur.
Son olarak, İsrail devleti ve önde gelen “antisemitizm karşıtı” örgütlerin, Filistinlileri antisemitizmin ana destekçileri ve antisemitik duyguların ana kaynağı olarak gördüğü çok açık hale geldi, çünkü onlar yaşadıkları etnik temizlik ve mülksüzleştirme hakkında gerçeği söylemek, kendilerine yapılan haksızlıklar için adalet talep etmek istiyorlar. Antisemitizmin yeni antisemitizm biçiminde yeniden tanımlanması, Filistinlilere yönelik ırkçı bir sözleşme üretti ve bu, ifade özgürlüğünün yasaklanmasına dayanıyor. Antisemitizm, aslında olmadığı şeyler üzerinden tanımlanıyor.
21. Yüzyılda “Yeni Antisemitizm” ve IHRA Tanımı
DANIEL FINN
Başarısız Camp David görüşmelerinin, İkinci İntifada’nın patlak vermesinin ve Amerika Birleşik Devletleri’nde 11 Eylül saldırılarının ve ardından gelen “teröre karşı savaş”ın, İsrail ve antisemitizm söyleminin gelişimi üzerindeki önemi neydi?
ANTONY LERMAN
Bu listeye bir başka önemli olayı eklemek isterim — 2001 yılında Durban’da yapılan ve birçok kişi tarafından o dönemde anti-İsrail nefret festivali olarak görülen bir ırkçılık karşıtı konferans. Bu konferans, sizin zaten bahsettiğiniz olaylarla ve 2001’den itibaren intihar saldırılarının artışı ile birlikte, yeni antisemitizm tartışmalarında ve İsrail’in antisemitizme karşı savaşta liderlik etmeye olan bağlılığında bir dönüm noktasıydı. Bu dönüm noktasında görüşler, yeni antisemitizm kavramını kabul etme yönüne belirgin şekilde kaydı.
O dönemde bu kavram hala tartışmalıydı, ancak o dönemdeki gazeteleri ve dergi makalelerini okursanız, bir tür ahlaki panik olduğunu, İsrail’in kendi amaçları için bu durumu nasıl kullandığını görebilirsiniz. İsrail hükümeti, iç krizini antisemitizm terimleriyle çerçevelemenin diplomatik avantajını fark etmeye başladı.
Ayrıca, kendi sıkıntılarını ABD’nin cihatçı terörizm deneyimiyle ilişkilendirdi ve George Bush’un kötü tasarlanmış teröre karşı savaş ilanının ön saflarına kendisini koyarak sempati kazandı. Bu olaylar, yeni antisemitizm üzerinde var olan gayrıresmi bir uzlaşıdan bu kavramın ne anlama geldiğinin tanımını resmileştirmeye geçiş için zemin hazırladı.
DANIEL FINN
İsrail devleti ve liderleri, yeni antisemitizm kavramı hakkındaki söylemi şekillendirmede ne gibi bir rol oynadı?
ANTONY LERMAN
1980’lerde ve 90’larda, İsrail devlet kurumları ve İsrail hükümetleri, yeni antisemitizm hakkındaki konuşmaları teşvik etti, ancak arka planda duran bir rol oynadılar. Yahudi akademisyenler ve kamusal entelektüellerine bu kavramın kabul edilmesini teşvik etmek bırakıldı. Benzer şekilde, İsrail makamları, özellikle ABD’deki ADL ve Amerikan Yahudi Komitesi (AJC) gibi gruplara ve Avrupa’daki karşıtlarına büyük Yahudi temsilci organlarına bu konuda öncülük etme görevini bıraktılar.
Ancak 2000’den sonra, İsrail devlet aygıtı ve İsrail yanlısı savunma ve lobi grupları, başlangıçta biraz düzensiz de olsa, bu konuşmaları şekillendirmede büyük ölçüde rol aldı. Örneğin, 1988’de kurulan İsrail Hükümeti Antisemitizm İzleme Forumu adlı bir grup vardı. Bu, Küresel Antisemitizm Forumu adlı yeni bir organla değiştirildi. İsrail hükümeti, antisemitizmle mücadelede yeni kurulan Stratejik İşler Bakanlığı’na önemli bir rol verdi.
İsrail, Uluslararası Holokost Anma İttifakı’nı (IHRA) bir örgüt olarak destekleyerek bu alandaki liderliğini pekiştirdi. Aynı zamanda, Yahudi yaşamının ağırlık merkezinin Yahudi devletine kaymasıyla birlikte bir değişim oldu. Bu süreç birçok Yahudi topluluğunda tartışmalıydı, ancak hızla ilerledi ve İsrail’in liderlik rolü için meşruiyet iddiasında bulunmasını sağladı.
DANIEL FINN
Antisemitizmin IHRA tanımı olarak bilinen, resmileştirilmiş tanımı nasıl şekillendi ve bu özel tanımla ilgili sorunlar nelerdir?
ANTONY LERMAN
IHRA tanımı, 2005’te EUMC çalışma tanımı (working definition) olarak hayatına başladı. O yılın Ocak ayında EUMC’nin web sitesinde yayınlandı. Pek çok yönden, yeni antisemitizm kavramının yüzyılın başında ortodoksi haline gelmesinin bir ürünüydü.
Sözde “küresel antisemitizm”deki artış, büyük ölçüde İsrail karşıtı duygulara ve Müslüman gençler tarafından Yahudi hedeflerine yapılan saldırılara atfedildi. AJC ve ADL gibi kurumlar, İsrailli akademisyenler, sivil toplum grupları ve hükümet organları ile gayri resmi olarak antisemitizm tanımının yeniden yapılması gerekliliği etrafında tartışmalar yapmaya başladılar.
O zamanlar eski Sovyet Yahudi muhalifi olan bir İsrail hükümet bakanı olan Natan Sharansky, bu anlamda bir tanım ortaya koyan ilk kişiydi. 2004’te, İsrail’e uygulanan “üç D” (delegitimization, demonization, and double standards – gayrımeşrulaştırma, şeytanlaştırma ve çifte standart uygulama) olarak bilinen bir tanım ortaya koydu. İsrail’e bu üç şey uygulandığında bunun antisemitizm kanıtı olması gerektiği savunuluyordu. Aynı yıl, AJC’nin antisemitizm uzmanı Kenneth Stern, kendi tanımını hazırladı.
Bu tanım, AJC’nin kilit yetkililerinden biri olan Rabbi Andrew Baker tarafından benimsendi. Baker, EUMC ile çok iyi ilişkileri olan biriydi ve EUMC’nin antisemitizm üzerine bastırılmış bir raporla ilgili yaşadığı krizi kullanarak, EUMC’yi Stern’in taslağına dayalı yeni bir antisemitizm tanımı tartışmasını desteklemeye zorladı. Bu, EUMC çalışma tanımının Ocak 2005’te çevrimiçi olarak yayınlanmasıyla sonuçlandı. Bu, objektif antisemitizm uzmanlarının ürünü olarak lanse edildi. Aslında, neredeyse tamamen Yahudi kurumları içeren bir siyasi projeydi. Bazı değişiklikler yapılmış olsa da, Stern’in orijinal taslağına oldukça benziyordu.
Ana fark, antisemitizmin ne olduğunu belirten on bir örnekle ilgiliydi. EUMC ifadesi, bu örneklerin bağlama bağlı olarak antisemitik olabileceğini söyledi. Stern, kendi tanımında bu bağlama atıfta bulunmamıştı: o sadece bu örneklerin antisemitik olduğunu söyledi. Örneklerin şartlı hale getirilmesine itiraz etti, ancak EUMC’nin direktörü ve danışmanları bunu çok güçlü bir şekilde desteklediler.
Bu metin, EUMC tarafından resmen kabul edilmedi ve Avrupa Birliği tarafından bile kabul edilmedi. Başlangıçta bazı etkileri oldu, ancak başından beri güçlü eleştirilere maruz kaldı. EUMC, Avrupa Temel Haklar Ajansı adlı başka bir organla değiştirildiğinde, yeni organ çalışma tanımını büyük ölçüde reddetti ve başlangıçta web sitesinden kaldırdı.
Tüm bu işlere dahil olanlar bu durumdan çok mutsuzdu. Kısa süre sonra bunu tekrar kamuoyuna sunmanın yollarını aramaya başladılar. AJC ve Simon Wiesenthal Merkezi, IHRA’yı araç olarak kullanarak bu çabada en etkili olanlardı.
IHRA, şu anda otuz beş üye devlete sahip bir organ ve neredeyse tamamı Avrupalı. Avrupa devletleri tarafından büyük ölçüde erdem sinyallemek amacıyla kullanıldı. 2016 yılında çok tartışmalı koşullar altında EUMC metninin biraz değiştirilmiş bir versiyonunu kabul etti.
Çalışma tanımıyla ilgili birkaç sorun var. Her şeyden önce, bir tanım olarak nitelendirilemez. Bir şeyin temel niteliklerinin kesin bir ifadesi değildir. On bir örneğin tamamı şartlı olduğundan, tanım kesin değildir.
İkincisi, antisemitizm olarak neyin nitelendirilebileceğine dair on bir örneğin yedisinin bir şekilde İsrail ve Siyonizm ile ilgili olmasıdır. Bu örneklerin çoğu, İsrail’in “ırkçı bir girişim” olduğunu söylemek gibi, ifade özgürlüğünün yasaklanmasını içerir. Bu ifadeye katılmayabilirsiniz, ancak bunun antisemitik olduğunu söylemek için bir dayanak yoktur. Böyle argümanları yasaklamak, ifade özgürlüğünü baskılamak anlamına gelir.
IHRA tanımı, açılış satırlarında yasal olarak bağlayıcı bir belge olmadığını belirtmektedir. Ancak bu uyarı büyük ölçüde göz ardı edilmiştir. Tanım, çeşitli ülkelerde fiilen yasal olarak bağlayıcı hale getirilmektedir: ABD’deki eyalet yasama organları bunu yapıyor örneğin ve Birleşik Krallık hükümeti üniversitelere IHRA tanımını benimsemeleri veya fonlarının kesilmesi yönünde baskı yapıyor.
Bu, yarı yasal bir belge olarak kullanılmaktadır. Tanımın orijinal taslağını hazırlayan Ken Stern bile, şimdi tanımın İsrail hakkında üniversite kampüslerinde ifade özgürlüğünü sınırlamak için kullanılmasını şiddetle eleştiriyor.
Yeni antisemitizm kavramı, IHRA tanımı ile kodlanmış olduğu gibi, antisemitizmin ana formunun anti-Siyonizm olduğu varsayımına dayanmaktadır. Pratikte bu, IHRA tanımını Filistinlilere karşı ırkçı bir gündem inşa etmek, ifade özgürlüğünü baskılamak, onların devredilemez haklarını inkar etmek ve onlara ölçülemez zararlar vermek için bir sözleşme haline getirmektedir. Bu arada, Yahudileri gerçek antisemitizmden daha fazla koruyamamaktadır.
Sol Politika ve “Yeni Antisemitizm”in Siyasallaşması
DANIEL FINN
Örneğin, ABD’deki ADL veya İngiltere’deki İngiliz Yahudiler Temsilciler Kurulu gibi kuruluşlar, Yahudi topluluklarının ve onların kuruluşlarının antisemitizmi tanımlamada öncülük etmeleri gerektiğini, çünkü azınlık gruplarının kendi baskılarını tanımlama hakkına sahip olmaları gerektiğini savunuyorlar. Bu argümana nasıl yanıt veriyorsunuz?
ANTONY LERMAN
Bu argümana en derin şüphecilikle yanıt veriyorum. Irkçılığın ne olduğunu tartışırken ilk dinlenmesi gerekenlerin ırkçılığı yaşayan insanlar olduğuna dair hiçbir şüphe yok. Bu tartışmalarda onların deneyimlerinin göz ardı edilmesi için hiçbir gerekçe yok. Irkçılığa maruz kalan grupların deneyimleri dinlenmeli ve saygı gösterilmelidir.
Ancak, her ırkçılık karşıtı grup, deneyimledikleri ırkçılığın ne olduğunu tanımlamakta sınırsız yetkiye sahip olsaydı, bu yasanın bir anlamı kalmazdı. Böyle bir şeyin ırkçı bir olay olduğunu ve yasalara aykırı olduğunu önceden belirlemiş olurdu, bu nedenle yasanın bu konuda karar vermede bir rolü kalmazdı. Hukuk sistemi, bir olayın ırkçı olup olmadığına karar vermede en üst otorite olmalıdır.
Bence, özellikle yasal amaçlar için ırkçılık tanımları, etkilenen grupların uzmanları da dahil olmak üzere uzmanlar arasında objektif tartışma ve yargılamanın ürünü olmalıdır. Onların girdileri gereklidir. Ne yazık ki, zaten bir tür hiyerarşi var. Birleşik Krallık’taki duruma bakarsak, IHRA tanımına bu kadar çok dikkat gösterilirken, İslamofobi tanımını kabul etme girişimleri hükümet tarafından basitçe göz ardı edilmiştir. Bazı tartışmalar yapıldı, ancak bir anlaşmaya varılmadı.
Yahudi davasına bu kadar çok dikkat gösterilmesi ama Müslüman davasına gösterilmemesi bana kabul edilemez geliyor. Irkçılık hiyerarşileri kurmak istemiyorum, ama bazı grupların ırkçılığı diğerlerinden daha şiddetli deneyimlediğini ifade etmek istiyorum. Birleşik Krallık’taki Müslümanların bu pozisyonda olduğunu ve onlara Yahudilere verilen aynı saygının verilmemesinin basitçe kabul edilemez olduğunu düşünüyorum. Ancak Yahudilerin veya başka bir etnik veya dini grubun, deneyimledikleri ırkçılığın ne olup olmadığını tek başlarına belirleme yetkisine sahip olmaları gerektiğini düşünmüyorum.
DANIEL FINN
İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri’nde son on yılda ortaya çıkan sol eğilimli güçler, Jeremy Corbyn, Ilhan Omar ve Rashida Tlaib gibi figürlere yönelik ciddi antisemitizm suçlamalarıyla karşı karşıya kaldılar. Bu suçlamaların arkasındaki gerçek nedir?
ANTONY LERMAN
Corbyn ve iddia edilen antisemitizmi üzerine yapılan tartışmalara oldukça dahil oldum ve Ilhan Omar ve Rashida Tlaib hakkında söylenenleri takip etmeye çalıştım, ancak Amerika’daki durumun tam ayrıntılarına vakıf değilim. Yine de, bu üç politikacıya yönelik suçlamaları destekleyen bir kanıt görmüyorum.
Tlaib ve Omar vakalarında, okuduklarıma göre, suçlamalar İsrail’in Filistinlilere yönelik ayrımcı muameleleri ve ABD’nin, işgal altındaki topraklarda ve Yeşil Hat içinde apartheid rejimi kurmuş olan İsrail hükümetine verdiği destekle ilgilidir. Söylediklerinin hepsini bu konularla doğrudan ilgili olarak değerlendiriyorum. Bazı sert ifadeler kullanılmış olabilir. Ancak okuduklarıma göre, sınırı aştıklarını düşündüğüm bir durum yok. Burada yanlış suçlamalarla karşı karşıya olduğumuzu düşünüyorum.
Kitabımda, Corbyn’e yönelik bazı suçlamaları, antisemitik klişelerin ve stereotiplerin kullanımı ve suistimali üzerine bir bölümde ele alıyorum. Omar ve Tlaib’e yönelik suçlamalarla birlikte ele alındığında, antisemitizmin doğasını anlama konusunda temelde aynı hataları içerdiğini savunuyorum. Antisemitik klişeleri ve bu klişelerin onaylanmasını, aslında olmadıkları yerlerde görüyorlar. Bu hata, rastlantısal değildir — bilerek yapılmıştır.
Corbyn ile ilgili temel bir örnekte, antisemitik klişeler içeren bir sokak duvar resmi, Corbyn’in yorum yaptığı bir Facebook gönderisinde yeniden üretilmişti. Ancak, onun duvar resmi görüntüsüne bile baktığına dair bir kanıt yoktu ve yorumu bununla ilgili değildi.
İki Yahudi bankerin yer aldığı görsel klişeler muğlaktı. Basında birçok “antisemitizm karşıtı” savaşçı tarafından, bu görüntülerin doğrudan Nazi Almanyası’nın gazetesi Der Sturmer’den veya Siyon Bilgelerinin Protokollerinden alındığı iddia edildi. Ancak biri, duvar resmindeki görüntüleri Nazilerin Yahudi görüntülerinin yanına koyarsa, aralarında neredeyse hiçbir ilişki bulamaz.
Bu, duvar resmindeki görüntülerin antisemitik olmadığı anlamına gelmez, çünkü resmi yapan kişi daha sonra yaptığı bir açıklamada, bunun arkasındaki düşüncenin bu olduğunu doğruladı. Ancak bu, basitmiş gibi ele alınan karmaşık bir mesele — neyin klişe olup olmadığının tanımı hakkında bir mesele.
Kitapta ele aldığım bir diğer örnek, avukat Shami Chakrabarti tarafından yapılan İşçi Partisi’nde antisemitizm ve ırkçılık soruşturmasının raporunun lansmanına yönelik bir basın toplantısında gerçekleşti. Marc Wadsworth, dinleyiciler arasında bulunan siyahi bir İşçi Partisi aktivisti, Yahudi İşçi Partisi milletvekili Ruth Smeeth ve muhafazakar bir gazete olan Telegraph’tan bir gazeteciye yönelik “el ele çalıştıklarını” söyledi. Bu sözler hemen, Wadsworth’un medyanın Yahudi kontrolüne inandığını ima ettiği şeklinde alındı ve Smeeth basın toplantısını terk etti.
Chakrabarti ile birlikte kürsüde bulunan Corbyn, bu yorumları duymamıştı ve ne olduğunu anlamamıştı. Bu olay canlı olarak yayınlanıyordu ve izledim. Smeeth’e yönelik sözleri Corbyn değil, Marc Wadsworth söylemişti ve Wadsworth daha sonra Smeeth’in Yahudi olduğunu bilmediğini söyledi. Ayrıca, “medyanın Yahudi kontrolü” hakkında hiçbir şey söylememişti.
Bütün bunları antisemitik olarak yorumlamak tuhaf bir durumdu. Ancak dakikalar içinde, bu sahte antisemitik olay sosyal medyada ve sürekli haber bültenlerinde yayıldı ve sorumlusu olarak Corbyn gösterildi. Bu olay, onun iddia edilen antisemitizminin kanıtı olarak bile gösterildi.
Bütün bu vakalarda, antisemitik klişeler ve stereotipler kavramının kasıtlı olarak yanlış kullanıldığını görüyoruz. Antisemitizm söz konusu olduğunda, kamusal alan o kadar yüklü ve neyin söylenip neyin söylenemeyeceğini kontrol eden bireyler ve gruplar tarafından o kadar etkilenmiş ki, antisemitizm hakkında nesnellik devreye giremiyor.
DANIEL FINN
Bugün birçok ülkede, İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri de dahil olmak üzere, antisemitizmle ilgili ana akım siyasi tartışma, sizin temelde kusurlu olarak gördüğünüz bir antisemitizm anlayışı tarafından yönlendiriliyor. Bu durumda, tartışmanın terimlerini daha olumlu ve yapıcı bir yönde değiştirmek için ne gibi adımlar atabiliriz?
ANTONY LERMAN
Bu, 64.000 dolarlık soru! Bu sorudan kaçınmayacağım, çünkü antisemitizm hakkındaki kriz ve kafa karışıklığına nasıl geldiğimizi ve ne olduğunu tam olarak anlamadan durumu çözemezsiniz.
Bu konuda kırk yıldır akademik ve politik alanda çalıştığım için kişisel deneyimimin bu bağlamı sağlama konusunda beni benzersiz bir şekilde nitelikli kıldığını düşünüyorum. İnsanlar kitabımı kendileri değerlendirmeli, ancak bu iki rolü oynayabilen benzersiz bir konumda olduğumu düşünüyorum. Çok az insan bu deneyimi yaşadı. Bu deneyimi çok faydalı bir şeye dönüştürebildiğimi hissediyorum, çünkü tarihi arka plana karşı ne olduğunu daha tam olarak anlayabiliyorum.
Karşı karşıya olduğumuz sorunun yapısal bir sorun olduğunu kabul etmeliyiz ve buna olay bazında karşı koymak mümkün değil. IHRA tanımına ve antisemitizm suçlamalarına karşı direncin çoğu, belirli bir olayda ne olduğunu ayrıntılı olarak ele almakla ilgili. Bu çalışmaların bazıları mükemmel – bunları eleştirmiyorum. Ancak detaylı yalanlamalara harcanan zaman, diğer tarafın daha geniş anlatıyı kontrol etmesini sağlar.
Ayrıntılı yalanlamalara harcanan zamanın bu anlatıya bir etkisi olduğunu düşünmüyorum. Akademisyen Esther Romeyn’in “transnasyonel ırksal yönetim alanı” dediği şeyi anlamamız gerekiyor. Bu alan, yeni antisemitizm çerçevesini sürdürmeye hizmet eder. Bu alan sürekli olarak ifşa edilmeli ve eleştirilmelidir. Bu alan güçlü kurumlar tarafından domine edilir ve dağıtılamaz. Bu yapıyı ortaya çıkarmak ve eleştirmek çok önemlidir.
Ancak, bu anlatının kararlı bir şekilde ifşa edilmesi ve bu söylemin sahteliğine sürekli dikkat çekilmesiyle dağıtılabileceğine gerçekten inanıyorum. Bu, İsrail’in kolektif Yahudi miti üzerine dayanır. Ayrıca, yok etme söylemine dayanır. Yahudi örgütleri ve diğerlerinin düzenlediği toplantılar ve gösterilerde antisemitizmin tamamen yok edilmesi ve yenilgiye uğratılması talep edilir, bu da aslında imkansızı talep eder.
Hiçbir ciddi ırkçılık ve antisemitizm öğrencisi bu önyargıların tamamen yok edileceğine inanmaz. Elbette, onlarla savaşmak ve geri püskürtmek için yapabileceğiniz çok şey var. Ancak bu yok etme dili, sürekli şikayeti sürdürmenin yolunu açar. Siyasi düşmanlarınıza sürekli olarak bir talep ile saldırabilirsiniz, ancak bu talep asla karşılanamaz.
Bu siyasi projenin sahte doğasını açıklamamız gerekiyor. IHRA tanımı, İsrail/Filistin hakkında ifade özgürlüğüne başvurmayı antisemitizm olarak yeniden tanımlamıştır. İfade özgürlüğüne karşı savaş açacaksanız, antisemitizmle başarılı bir şekilde mücadele edemezsiniz.
Üstelik İsrail’in gündemi belirlemesine ve anlatıya hakim olmasına izin vermemeliyiz. İsrail’i seven ama ülke içinde antisemitizmi tolere eden ve hatta teşvik eden Viktor Orbán gibi otoriter liderlere serbest geçiş izni vererek, antisemitizme karşı Siyonizmi kullanarak mücadele edemezsiniz ve antisemitizmle mücadeleye liderlik edecek herhangi bir ahlaki otorite iddiasında bulunamazsınız.
İçinde bulunduğumuz bu karmaşadan kurtulmaya çalışmak için, gerçek antisemitizmi ve ırkçılığı ortadan kaldırmak için başkalarıyla işbirliği yapmak önemlidir; bu antisemitizme ayrıcalık tanıyarak değil, ırkçılığın zararlarının farklı düzeylerini kabul ederek ve Yahudilerin hiçbir şekilde bu konuda ayrıcalıklı biçimde ön saflarda yer almasına izin vermeyerek yapılmalıdır. Bu konuda diğer gruplarla işbirliği şarttır.
Devlet kurumları, sağcı ve merkez sağ siyasi partiler ve hatta bazı sözde sol partiler, bazı grupların ırkçılık deneyimlerine güvenip diğerlerine güvenmeyerek hepimizi bölmeye çalışıyor. Bunun gerçekleşmesine izin vermemeliyiz.