Full Metal Jacket: İktidarın sahnelediği bir savaş oyunu – Kadir Demiryürek
Stanley Kubrick’in 1987 yılında gösterime giren yapımı Full Metal Jacket, savaş filmleri kategorisinde yer almasına rağmen, içeriğine bakıldığında benzerlerinden ayrılır.
Spoiler içerir.
İki mekânda uzayan film ilkin Güney Karolina’da bulunan Parris adasındaki Deniz Piyadeleri Eğitim Kampı’nda başlar. Burada Vietnam’da savaşmak üzere orduya katılan asker adaylarının 8 haftalık eğitim sürecini seyrederiz. İkinci kısım ise eğitimini tamamlayan askerlerin Vietnam’daki savaşa dâhil olduktan sonra orada yaşananların gösterilmesi üzerinedir.
Film, bir şarkı eşliğinde askerlerin tıraş edildiği sahneyle başlar.
“Bütün Amerika duydu
Savaş borusunun sesini
Ve biliyorsun çağırıyorlar
Beni ve herkesi
Sanmam ki bir gün bitsin
Herkesi birbirinden ayıran bu savaş
Elveda tatlım, merhaba Vietnam
Buraya geldim savaşı kazanmaya
Bana elveda de
Mektup yazmayı sakın unutma
Elveda tatlım, merhaba Vietnam”
Bu şarkı eşliğinde asker olmaya hazırlanan erkekler, tıpkı askeri üniformanın işlevi gibi, iktidarın tıraş makineli eliyle aynılaştırılırlar. Sonraki sahnede Uzman Yardımcısı Çavuş Hartman’la tanışırız. Hartman, iktidarın ete kemiğe bürünmüş bir temsili gibidir. Erkek hegemonyasının tavan yaptığı bir mekân olan askeriye, erkek egemen iktidarın açıklıkla gösterilmesi bakımından idealdir. Ve iktidar Hartman aracılığıyla asker adaylarına seslenir: “Sizler insan bile değilsiniz”. Sözün ardından “peki insan nedir” sorusu akla gelir. Hartman nutuklarına devam eder. Burada ırk, din gibi ayrımların olmadığını herkesin aynı derecede insan olmayan olduğunu belirtir. Sivil hayattaki bu tip ayrımlar, iktidarın gücünü açığa çıkardığı savaş ortamında anlamını yitirir.
Her askere Hartman tarafından birer ad verilir. Bunlar lakap gibi olmalarına rağmen aslında iktidarın dil’i de tekeline aldığının açık göstergeleridirler. Çünkü askeriye ortamında ve Vietnam’da askerler hep bu isimlerle anılır, birbirlerine de bu isimlerle hitap ederler. Bu, iktidara ve onun dili belirlemesine boyun eğişi gösterir.
Silah, hem bir savaş aracı hem de nesneleştirilen bir kadın olmalıdır bu yerde. Hartman, erlerden silahlarına birer kadın ismi vermelerini emreder. Hiçbir konuda serbestlikleri olmayan erlere sırf bu konuda seçim hakkı tanınır. Bu yerde kadın bir silahtır, silah da ancak bir kadın olabilir. Ve erkekler de gücü ellerinde bulunduran iktidarla ortak cinsiyette olduklarından kadına hükmetmelidirler.
Eğitim sırasında Hartman’ın gülünç bir tepkisiyle karşılaşırız. Joker ve bir başka ere tuvalet temizleme görevi veren çavuş, ona Meryem Ana’ya inanıp inanmadığını sorar, hayır cevabını alınca da çok sinirlenip Joker’a bir tokat patlatır. “Dinsiz komünist” olarak tanımladığı bu ere Meryem’i sevdiğini söylemesini emreder. Dini öven ve sırf dinsiz olduğu için Joker’ı aşağılayan çavuş, yine böyle olduğu için onu manga başı yaparak ödüllendirir. Din burada yönetenlerin sürüyü yola getirmek için değnek olarak kullandığı bir araçtır. Joker’ın bu rütbedeki ilk görevi ise farklı olan Avanak Pyle’ı yola getirmektir.
Eğitim alanında tektipleştirmenin hayati önem taşıdığı askeriyede, bu nizamı bozan her unsur bir tehdit olarak algılanır. “Avanak Pyle”, elinde olmadan bu katı disipline uyamayacak yapıdadır. Bu farklılık iktidarın gözünden kaçmaz. Her fırsatta Pyle, arkadaşlarından daha çok aşağılanır, cezalandırılır. Bir süre sonra çoğunluk iktidarın düzenine zor yoluyla da olsa alışır, koşullarını kanıksar. Ve bu düzene uymayanları tehdit olarak algılayıp, parçası oldukları düzene göre farklı olan ve başlarda haline acıyıp yardım etmeye çalıştıkları Pyle’ı cezalandırır. Bu sahne sistemin yöntemdeki başarısının kanıtı gibidir. Önce tek tek kişilerden oluşan parçalar zor yoluyla hizaya getirilip birleştirilir ve oluşturulan bu birlik sistemin polisliğini üstlenir. Bu safhadan sonra iktidar sadece arkasına yaslanıp kendisini yormadan araç haline getirdiği piyade topluluğunun görevini yerine getirmesini seyreder.
Piyadelerin beden eğitimi yaptıkları bir sahnede Joker, Deniz Kuvvetleri’nin robot değil de “katil insanlar” istediğini söyler. Esasen bu “katil insanlar” robot demenin iktidarcasıdır.
Bir başka sahnede Hartman yine söylev verir.
“Vaiz Charlie size tanrının ve birkaç denizcinin sayesinde özgür dünyanın komünizmi nasıl alt edeceğini anlatacak. Tanrı denizcileri görünce zevke gelir. Çünkü biz gördüğümüz her şeyi öldürürüz! O kendi oyunlarını oynar biz kendimizinkileri. Bu büyük güce olan saygımızı göstermek için cenneti boş bırakmayız! Sürekli yeni ruhlar göndeririz! Tanrı deniz kuvvetlerinden önce de vardı. Yani yüreğiniz İsa’nındır ama kıçınız deniz kuvvetlerinin!”
Bu konuşmayla Tanrı ve iktidar arasındaki koşutluğu dinleriz aslında. Tanrı, gücün sahibi olarak can verdiği gibi onu almasını da bilir. Burada Foucault’nun “biyo iktidar” kavramı akla gelir. Yaşamı yöneten iktidar, onun nasıl verilip alınacağını belirler. Yani yaşamı tekelinde bulunduran güç olan iktidar, tanrı konumundadır. Denizcilerin rolü burada kendi tarzlarında tanrının yani gücü elinde tutanın aracı olarak can almaktır. Tanrı yani iktidar için, deniz kuvvetleri gelip geçici bir araçtır. İşlevini yerine getirdiği oranda varlığını sürdürebilir. Hıristiyan inancında tanrı olan İsa’nın ve deniz kuvvetlerinin malı olan askerler için, itaat etmekten başka seçenek yoktur. Hartman çaylaklara “ladies”(bayanlar) diye hitap ederek, onların aşağılaştırılan kadının konumunda oldukları algısını pekiştirir. Yüreğiniz yani bir bakıma ruhunuz ve bedeniniz bizimdir, denmektedir adeta.
8 haftalık eğitimin son safhalarında silaha hükmetmekte başarı gösteren ve sisteme uymuş gibi görünen Pyle, son gece, bir cinnet haliyle önce iktidarın temsili Hartman’ı sonra da kendini vurur. Kendini iptal etmesi, sisteme karşı kazanılan bireysel bir zaferdir. Yine de bu yaşananlar yeni araçlar bulmakta sıkıntı çekmeyen iktidar için ehemmiyet taşımaz. Her halükarda savaş devam edecektir.
İkinci kısımda artık eğitimi başarıyla tamamlayan piyadelerin Vietnam’daki rollerine alıştıkları zaman dilimini görürüz. Joker ordu gazetesinde tehlikenin kısmen uzağında görev yapmaktadır. Filmin ikinci kısmı olan Vietnam mekânı Joker’ın bir arkadaşıyla kent merkezinde oturduğu sahneyle açılır. Bir hayat kadını ilişkiye girmek için bu iki askerle fiyatta anlaşmaya çalışır. Bu sırada bir Vietnamlı genç Joker’ın arkadaşının elindeki fotoğraf makinesini çalar. Vietnam Amerikalılaşmaya, özgürleşmeye(!), komünizmden kurtulmaya başlamıştır. Ordu gazetesindeki albayın özgür basını(!) dilediğince kullandığına ve albay eliyle yine dilin nasıl belirlendiğine şahit oluruz. Örneğin Deniz kuvvetleri “ara ve yok et” demek yerine “bul ve temizle” denilmesini emreden bir yazı gönderir. İktidar kendini yine göstermez, aracı olan albayın ağzından konuşur. Gücün kaynağı gizemlidir ama daima aracılarla kendini dayatır. Tıpkı peygamber aracılığıyla sözünü insanlara ileten tanrı gibi. Burada sivil yurttaşlara iletilecek haberler steril hale getirilir. Savaşı halkın tepkisini çekmeyecek şekilde elekten geçirmek gerektir. Aksi takdirde sürünün idaresi zorlaşabilir. Basın burada iktidarın manipüle aracıdır.
Albayın sözüyle ordu gazetesi üyelerinin halka servis ettikleri haberlerin dışında savaş hakkındaki gerçeği resmi ağızdan duyarız: “Ben de cephede bulundum. Çok da hoşuma gittiğini söyleyemem. Fazlasıyla pis ve tehlikeli. Şu andaki görevim ait olduğum yerde kalmamı sağlıyor. Tam teçhizatla cephe gerisinde…” Anlarız ki iktidar savaşa yetiştirdiği katil insanları gönderir ama kendisini tam donanımlı olarak cephe gerisinde, güvende tutar. Böylelikle elini kirletmez.
Joker, karargahtaki koğuş sahnesinde silah arkadaşlarına, kansız bir günün güneşsiz bir güne benzediğini söyler. Sistemin dişlilerinden biri haline gelen Joker, iktidar diliyle konuşur artık. Ya da iktidar Joker’ı konuşturur, katil insan yahut robot olarak. Devranın döngüsü vampir misali kana ihtiyaç duyar. Sahne kurulur ve adı savaş olan bir oyun oynanır. Lakin Joker henüz savaş alanında çatışmaya girip de birini öldürmemiştir. Bu bakımdan tamamlanmamış bir projedir hala. Bu durum, sistemin araçları olan diğer piyadeler tarafından ona hatırlatılır. Bu baskıdan kaçış olmadığını çoktan anlamış ve bütün bu kıyımı bir “iş” olarak gören Joker, bu son engeli de aşacaktır. Kıyım demişken, savaş hem iktidarın malı olan askerler için, hem de orantısız güce maruz kalan Vietnamlılar için bir kıyımdır. İki taraf da düzenin baki kalması uğruna kıyıma maruz kalır.
Derken “Kızıllar” askeri karargâha saldırırlar. Ülke ikiye bölünmüş, Vietnamlı gerillalar Hue denilen bölgede konuşlanmışlardır. Joker, arkadaşı Saksağan’la orada haber yapmak üzere görevlendirilir. Yolculuk esnasında, onlarla birlikte helikopterde bir asker seyir halindeyken tarlalarda çalışan Vietnamlı insanları oldukça keyif alarak vurur, hem de kadın ve çocuklar dâhil. Palavra yok, der. Savaşın çirkinliğinin açıkça görülmeye başlandığını gösterir bu sahne. Ordu gazetesinin örtbas ettiği gerçekleri seyretmeye başlarız.
Haberi yapılmak istenen H bölüğü aranırken yolda gerillaların muhtemelen Amerika yanlısı olan kendi vatandaşlarını öldürdüklerini öğrenen Joker arkadaşıyla cesetlerin olduğu yere gider. Burada açıkça onun kasketindeki yazıyı görürüz: “Born to Kill” (Öldürmek için Doğmuş). Bir Albay Joker’a yaklaşır ve kasketinde öldürmek için doğmuş yazmasıyla göğsünde barış işaretli rozet taşımasının nedenini sorar. Er de ona insan ruhundaki ikiliğe gönderme yaptığını, bunun Jung’un(Carl Gustav Jung) düşüncesi olduğunu söyler. Bu açıkça Kubrick’in öznel düşüncelerini bize iletmesidir: Kötüyü ve iyiyi kendinde barındıran insan, bu yapısının bilincinde olursa, iyi kötü ikileminin dışına çıkar. Bu ikilemin dışına çıkan kişi ise zaten kötülük yapamaz. -Joker bu durumun farkındadır öyleyse ama yine de sistemin ona biçtiği görevi yerine getirmektedir.-
“Dinsiz komünist” olarak terfi alıp, askerliği bir iş olarak gören Joker, aslında tam da düzenin işleyişinin farkında olmanın bir çıkış demek olmadığını gösteren bir karakterdir. Tek yaptığı, gittikçe daha çok düzene layıkıyla uyum sağlamaktır. Belki de hayatta kalmasının nedeni budur…
Sonunda H bölüğüne, diğer bir adıyla Abazanlar Mangası’na ulaşan Joker ve arkadaşı, bu bölükle Hue kentine gitmeye hazırlanırlar. Bu sırada bir asker Saksağan’dan ölü olan bir gerillayla fotoğrafını çekmesini ister. Asker, öldürmekten açıkça zevk almaktadır. Tanrının aldığı zevk gibi… Ve “Bizler dünyayı silahlarıyla dolaşan yeşil devleriz” der. Kubrick ikonlaştırılmış Amerikan çizgi roman kahramanlarına Shining filminde de vurgu yapmıştır. Yeşil Dev, Amerika’yı düşmanlarından koruyan kahramanlardan biridir. Hollywood yapımlarının iyi karakterler olarak sunduğu bu soyut dayanakların Amerika’yı aslında nasıl koruduğuna dair izleyiciye bir mesajdır bu. Emperyalizm, Yeşil Devler olarak güneydoğu Asya’ya gelip, katliam yoluyla özgürlük dağıtmaktadır.
Hue’ye varan manga gerillalarca pusuya düşürülür. Burada dikkat çekici olan, manganın başına geçen her askerin ölmesidir. Bölüğü, savaş alanına kadar yönetici araçları olan albaylar, çavuşlar, manga başlarıyla götüren iktidar, savaşın içinde bu araçları terk etmiştir. Cephe gerisinden olayları takip etmektedir. Manga başı olan araçlar da artık sıradan birer savaş yemidirler ve ilk olarak bu iktidarca kullanılan araçlar ölmektedirler. Askerler, pusuya düşürülünce telsizden gelen ses olan iktidarla irtibat kurar. Fakat yardım çağrıları olumsuz karşılık bulur. Artık yalnız kalan bölük tek bir keskin nişancı tarafından birer birer avlanmaktadır. İlk av, siyahi bir askerdir. “Zenciler önce gider” diyerek sivil hayatın ırkçı şartlarına dönüşü işaret eder. Ve nişancıya hedef olan ilk kişi olur. Bu etkileyici av sahnesinde birkaç kez avcının bakış açısını izleriz. Hollywood filmlerine tezat bu durum, bizlere karşı tarafın bakış açısını göstermesi bakımından önemlidir.
Nihayet bölük kayıp vermesine rağmen keskin nişancıya ulaşır. Onu ilk gören Joker olur. İşte burada kilit bir sahneyle karşı karşıyayızdır. Çünkü kesin nişancı bir kadındır. Bütün film boyunca nesneleştirilerek, katledilerek, Amerikalı askerlerin yattığı Vietnamlı fahişeler olarak çeşitli biçimlerde aşağılanan kadın, son sahnede, çelimsiz haliyle güçlü erkeklere kafa tutmuş, onları avlamıştır. Kadın gerillalar, aşağılanan kadınlar ve tüm Vietnamlılar adına intikam almaktadır. Erkeğin iktidarına tehdit olan Vietnamlı gerillalarla film boyunca yüz yüze gelinen tek sahne budur. Bu iktidara tehdit, bir kadın olarak karşımızda durmaktadır! Bu manzaranın şokunu atlatamayan Joker’ı arkadaşı Saksağan kadını yaralayarak kurtarır. Her şeye rağmen erkeğin iktidarı kadının yaşamını elinde tutmaktadır. Joker bu kadını öylece bırakamayacaklarını söyler. Kadın bir yandan İngilizce “beni vurun” demektedir. İktidar karşıtı, iktidar diliyle askerlere seslenir. Tek eksiği savaş alanında gerilla öldürmek olan Joker, bu misyonu da yerine getirerek kadını vurur. Başta Saksağan olmak üzere diğer arkadaşları onu tebrik etmekte gecikmezler. Film, askerlerin gece vakti yanmakta olan kentin karanlığında şarkı söyleyerek kaybolmalarıyla son bulur.
Kadir Demiryürek