Taliban Breaking mi Bad? -YepisYeni Türkiye
Yaptırımlar ve dondurulan dış yardımlar, Taliban’ı gelir kaynakları aramaya zorladı. Bu bağlamda, ephedra üretimi ve metamfetamin ticareti dikkat çekiyor. UN verilerine göre, metamfetamin üretimi 2017’de 2.5 ton iken, 2021’de 29 ton seviyesine çıkarak 12 kat artmış durumda. Metamfetamin üretimi eroin gibi tarlalarca bitki gerektirmiyor. Doğal yetişen Ephedra yetiyor. Ancak bu hasat istihdamına da darbe vurmuş durumda. Taliban uyuşturucu üretiminde doğrudan bir rol almasa bile, en azından bu ticarete göz yumuyor ve kazanç sağlıyor.
ABD’nin çekilip Afganistan’ın Taliban kontrolüne geçmesinin ardından, ülke ağır ekonomik yaptırımlarla karşı karşıya kaldı. Yaptırımların etkisiyle Afgan halkı açlık sınırına sürüklendi. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri António Guterres, Afganistan’daki milyonlarca insanın açlık ve yoksulluk tehlikesi altında olduğunu birçok kez dile getirdi. Öyle ki bazı uzmanlar, bu yaptırımların uzun vadede savaşın yol açtığı ölümden bile daha fazla insanın hayatına mal olacağını öne sürüyor. Yaptırımların Afgan ekonomisini nasıl çökerttiğini, daha sonra ayrıntılı şekilde ele alacağız.
Ancak Taliban, tüm bunların gölgesinde başka bir sebeple de manşetlere çıktı. Dünya eroininin büyük bir kısmını sağlayan opium üretimi, Taliban’ın kontrolü ele almasının ardından %99 oranında azaldı. Öte yandan, buğday üretimi iki katına çıktı. Bir zamanlar ABD ile ittifak yaparken çocukların Bacha Bazi benzeri seks işçiliği pratiklerine zorlanmasını önleyen yasalar çıkarmak gibi görmezden gelinen faziletler sergileyen Taliban, şimdi uyuşturucu karşıtı bir görüntü çiziyor gibiydi. Ama bu hikaye gerçekten bu kadar basit mi?
Kimilerine göre evet. Rusya, şeriat propagandistleri, ve hatta bazen antiemperyalist sol bunu bütün resim gibi sundu. Fakat kimilerine göre durum başkaydı: Taliban Breaking Bad olmuştu, Heisenberg olmuştu. 2017 yılında dünyada ele geçirilen metamfetaminin 2.5 tonu Afganistan’dan gelmekteyken, 2021’de 29 tona çıkarak 12 kat artmıştı. Eroinin hammaddesi olan haşhaşın yerini Efedra ve amfetamin almıştı. Taliban’ın uyuşturucu karşıtlığı, İslamcı bir aldatmaca mıydı?
Levant ile tek sorunu Hamas olanlar, NATO PA üyeleri, ve David Mansfield gibi karanlık ‘uzmanlar‘ bu ‘gerçeği’ yaymaya başladılar. İlginç olan şu ki, haşhaş yasağı getirilmeden önce bu yasağın Afganistan’ı bitireceğini söyleyenler, şimdi de Taliban’ın yasaklamasının ardından bu durumun umurlarında olmadığını ve uygulanmadığını iddia ediyorlar.
Ortada iki farklı anlatı var ve bu anlatıyı size sunmaya gönüllü herkesin bir ajandası bulunuyor. Şimdi, bu sisli propaganda ortamında elle tutulur gerçekleri bulup, bu vakayı çözmeye çalışalım.
1- Afganistan neden dünyanın torbacısı oldu?
19. yüzyılda Britanya İmparatorluğu, Hindistan’daki opium üretimini geniş çapta kontrol ediyordu. Bengal ve Malwa gibi bölgelerde yetiştirilen opium, Çin’e ihraç edilerek büyük kazançlar elde ediliyordu. Bu ticaretin doğal bir geçiş yolu haline gelen Afganistan, coğrafi konumu sayesinde önemli bir yer edindi. İngilizler, Afganistan’dan geçen ticaret rotalarını kontrol ederek bu trafiği genişletti. Kırsal ve dağlık bölgeleriyle opium üretimi için elverişli bir yapı sunan Afganistan, bu dönemde opium üretimine yavaş yavaş dahil oldu. Ancak bu ticaret, esas ivmesini 20. yüzyılın ilerleyen dönemlerinde kazandı.
CIA, Soğuk Savaş döneminde, Kongre onayından geçmeyen bütçelerle finanse edilen operasyonlara başvurmak zorundaydı. ABD kongresi için bile mide zorlayıcı olabilecek operasyonlar yürütüyorlardı. Bu tür gizli operasyonları sürdürmek için yasa dışı yollar kullanıldı.
Örneğin, 1960’lar ve 70’lerde, Vietnam Savaşı sırasında CIA, Laos ve Kuzey Vietnam’daki yerel grupları destekledi. Bu bölgeler, Altın Üçgen olarak bilinen ve dünyanın en büyük opium üretim merkezlerinden biri haline gelen bir coğrafi bölgeydi. CIA’nin desteklediği Hmong savaşçıları, bu dönemde opium ticareti yaparak savaşı finanse etti. Bu ticaretin eroin üretimine dönüştüğü ve küresel uyuşturucu pazarına girdiği iddiaları, CIA’nin bu faaliyetlere göz yumduğu suçlamalarını güçlendirdi.
1980’lerde, ABD hükümeti Nicaragua’daki Contra gerillalarını desteklerken, bu grupların kokain ticareti ile kendilerini finanse ettiği ortaya çıktı. Bu skandal, ünlü “Iran-Contra” operasyonu ile bağlantılıydı ve araştırmacı gazeteci Gary Webb tarafından ifşa edilerek büyük bir uluslararası mesele haline geldi. CIA’nin bu uyuşturucu ticaretini doğrudan desteklemediği iddia edilse de, bu ticaretin göz ardı edilmesi, konuyla ilgili suçlamaları güçlendirdi.
Afganistan’da da benzer bir durum yaşandı. Mücahitler, Sovyetlere karşı savaşlarını finanse etmek için opium ticaretine başvurdu. Pakistan üzerinden yürütülen bu ticaret, savaşın ekonomik kaynağı haline geldi. CIA, bu süreçte mücahitlere yardım ederken, Sovyetler Birliği’nin uzun vadede ekonomik ve askeri açıdan zayıflamasına katkıda bulundu. Sovyetler, Afganistan’daki savaşın getirdiği ekonomik yükün altında çökerken, CIA uyuşturucu ticareti yoluyla finanse ettiği bu savaşı, Kongre’ye hesap vermeden sürdürebildi.
Sonuç olarak, CIA’nin bu örtülü finansman yöntemleri, sadece Sovyetlerin çöküşüne değil, aynı zamanda küresel uyuşturucu ticaretinin büyümesine ve günümüzde yaşanan opioid krizinin temellerinin atılmasına neden oldu.
2- Taliban zaten alışkın bu işlere… mi?
Şimdi sizlere çok az bilinen bir şey söyleyeceğim: Mücahitler ve Taliban aynı şey değil. Taliban’ın yükselişi mücahit hareketinden sonra gerçekleşti. Mücahitler 1979-1992 arasında Operation Cyclone kapsamında CIA tarafından örgütlenen ve her türlü eli silahlı grubun yer bulduğu bir yapıydı. İçinde Özbek kökenli olduğu için Türkiye’den de destek bulan, ancak cihad vs. çok da umrunda olmayıp pragmatik saiklerle hareket eden Raşit Dostum, yahut daha ılımlı İslam ve sosyal demokrasi söylemleri ile bilinen “Penşir Aslanı” Şah Mesud gibi sonradan Taliban ile çatışan gruplar da mücahitler arasındaydı.
Operation Cyclone bittiğinde, ABD ve Batı’nın yardımı da kesildi. 1992 yılında, mücahitler Sovyet destekli hükümeti devirdiğinde Afganistan’da uzun sürecek bir iç savaş başladı. Mücahit gruplar, kendi aralarında çatışırken, Taliban, 1994’te bir düzen vaadiyle ortaya çıktı. Kabil’in 1996’da Taliban tarafından ele geçirilmesi, onları büyük bir güç haline getirdi, ancak bu yetmedi. Gerçek anlamda mutlak kontrolü kurmaları 2000’e kadar sürdü. Taliban, Afganistan’ın güneyindeki geniş destekle önce mücahitleri dağıttı, ardından şeriat temelinde bir düzen kurmaya çalıştı. Bu süreçte, Batı destekli mücahitler Taliban’a karşı dirense de, Taliban Kabil’i aldıktan sonra iktidarı pekiştirmeye başladı.
2000 yılına gelindiğinde, Taliban artık ülkenin %90’ını kontrol ediyordu. Molla Ömer, İslamcı bir düzen kurmuştu ve Afganistan’ın dış dünyadan izole olduğu bu dönemde, Taliban’ın gücü zirveye ulaşmıştı. Taliban, bu dönemde sert uyuşturucu yasakları uyguladı; 2000’de opium üretimi %99 oranında azaldı. Taliban, mücahit koalisyonunun parçası iken bir savaş yürütmek için olsa da opium ticaretini tolere etmiş olmasına karşın, bu yasakları İslami bir retoriğe yaslanarak getirdi. Bu yasakların bir diğer önemli amacı da Taliban’ın uluslararası meşruiyetini arttırmaktı. Çünkü bu sefer savaş yürütmek değil devlet etmek istiyorlardı.
3- Global ‘torbacı’ paket olunca ne oldu?
Taliban’ın 2000’de getirdiği opium yasağı, hem eroin kullanıcıları hem de CIA gibi istihbarat örgütleri üzerinde önemli etkiler bıraktı. Bu yasak, küresel eroin arzını %75 oranında azaltarak eroin kullanıcıları arasında büyük bir sıkıntıya yol açtı. Bu dönemde, özellikle Batı’daki eroin bağımlıları ciddi sıkıntılar yaşadı, çünkü eroinin hammaddesi olan opium birdenbire piyasadan çekilmişti. Taliban’ın yasağı, eroin fiyatlarının yükselmesine ve eroin bulamayan kullanıcıların alternatif yollar aramasına neden oldu.
Özellikle Avrupa’da fentanil gibi sentetik opioidlerin piyasada yaygınlaşmaya başlaması, bu yasak sonrası ortaya çıkan boşluğu doldurdu. Aynı dönemde, ABD’de Bush yönetimi altında OxyContin adlı bir opioid reçete edilmeye başlandı ve bu ilaç büyük ölçüde bağımlılık yarattı. Eroine erişimin azalmasıyla birlikte, OxyContin gibi reçeteli ağrı kesicilerin kullanımı hızla arttı. Bu ilaçların bağımlılık yapıcılıklarının da üretici firmalar tarafından yalanlarla gizlenmesi neticesinde bu ilaçlar birçok reçetede yer buldu. Bu süreç, daha sonra opioid krizine evrildi ve ABD’de milyonlarca insanın bu tür ilaçlara bağımlı hale gelmesine yol açtı. CIA’in gölge operasyonlarını finanse etmek için uyuşturucu ticaretini tolere etmesi ile başlayan süreç, gerçek bir kelebek etkisine evrilmişti.
Yasaklar muhtemelen CIA’nin müttefikleri olan Afgan savaş ağalarının ellerindeki opium stoklarını değerlendirip daha fazla gelir elde etmelerini sağlamış olabilir. Ancak global arzın tamamına yakını bir anda kuruyunca, aslında Taliban’ın sadece yetiştirmeyi yasaklayıp ticaretine çok da karışmamasına karşın CIA ve savaş ağalarının ufak ufak canları yanmaya başladı. İronik bir şekilde Taliban, ABD’nin ve BM’nin onayını almak için çıktığı bu yolda ABD’nin çok fazla sinirine dokunmaya başlamıştı. Savaş ağaları da günden güne ABD müdahalesi arzular hale gelmişti. Böylece ABD, 1 yılı biraz aşan bir sürenin sonunda girdiği yoksunluk krizi ile Afganistan’ı 20 koca yıl sürecek şekilde işgal etti.
ABD’nin 2001 işgalinden sonra, Afganistan’daki opium üretimi hızla arttı. ABD ve müttefiklerinin bu süreçteki stratejisi, gelecekteki olası kesintilere karşı bir tampon oluşturmak ve piyasayı sature etmekti. Bu sayede hem üretimi artırdılar hem de fiyatları düşürdüler. Bu strateji, özellikle Taliban’a dolaylı bir finansman kaynağı sağladı, çünkü artan opium üretimiyle Taliban da savaş ağaları ile daha az antagonistik ilişkiler kurarak bu gelirden faydalanmak istedi. Bu artış, CIA destekli grupların Afganistan’daki uyuşturucu ticaretini bir gelir kaynağı olarak kullanmalarıyla da ilişkiliydi, bu da ABD’nin örtük bir şekilde uyuşturucu üretimini desteklediğine dair iddiaları güçlendirdi.
Afganistan’daki madencilik sektörü ise işgal süresince bir başka büyük kaynak olarak görülse de, artisanal madencilik faaliyetleri kovboyculuk tarzı işleyişle yürütüldü. Hamid Karzai nepotist ve neoliberal batı kuklası hükümet lideri arketipi olarak ülkenin başına kondu. Rumsfeld döneminden itibaren sürekli yüklenicilerle çalışan ABD ordusu, maden altyapısı inşasını da Karzai’nin ve Beyaz Saray’ın muhtelif çıkar ilişkilerine üleştirmişti. Her bir yüklenicinin niyeti mümkün olduğunca fazla çıktıyı mümkün olduğunca az yatırımla çıkarıp, onu da çalabiliyorsa çalmaktı
ABD’nin Afganistan’da yürüttüğü madencilik projeleri, halkın büyük beklentilerine rağmen bu leş gibi neoliberal ekosistem içinde kaçınılmaz olarak başarısızlıkla sonuçlandı. ABD, yaklaşık 488 milyon dolar harcayarak madencilik sektöründe altyapı geliştirmeye çalıştı; ancak müteahhitlerin alt yüklenicilerinin müteahhitleri derken o para öğütüldü ve ne halka geri dönüşü oldu ne de altyapı tam olarak yapıldı. Karkar Vadisi kömür madeni başta olmak üzere birçok proje böylelikle ABD tarafından terk edildi.
Ayrıca, ABD’nin işgal sırasında gerçekleştirdiği madencilik faaliyetlerinden elde edilen kısıtlı gelir de çoğunlukla yerel elitlerin kontrolüne geçti. Afganistan’ın maden potansiyeli 1 trilyon dolarlık rezerv olarak tahmin edilse de, bu kaynaklar ya savaş ağalarının eline geçti ya da ABD destekli kukla hükümet tarafından gasp edildi. Bu durum, yerel halkın kaynaklardan faydalanamamasına ve yolsuzluğun derinleşmesine neden oldu. Maden çıkarma faaliyetlerinde altyapı yatırımları yapılmadı, bu da yerel halkın iş imkanlarına erişememesine ve ekonomik kalkınmanın gerçekleşmemesine yol açtı.
4- Boşanırken nazlı yarin böbreğini alabilir miyiz?
Bu noktada Afganistan’a ne kadar tazminat ödeyeceğini konuşmamız gereken ABD, ceset (!) başkan Biden döneminde Afganistan’dan çekilirken yine de ülkeyi tamamen tıkayacak yaptırımlar uygulamaya çalışmaktan geri durmadı. Altyapı eksikliği, ve haşhaş fiyatlarının ABD işgalinde geçen yıllarda yapılan stoklar nedeniyle dibe çakılmış olması, Taliban’ın çöküşü ile sonuçlansın ve o madenlere tekrar “Hammm!” şeklinde dönülsün istiyorlardı.
İlk olarak, Afganistan’ın 9 milyar dolar değerindeki merkez bankası rezervleri donduruldu. Bu, ülkedeki ekonomik faaliyetleri neredeyse durma noktasına getirdi ve finansal sistemin çökmesine neden oldu. Yaptırımlar sonucu, Afganistan’ın bankacılık sistemi likidite krizine girdi, bu da hem hükümetin hem de özel sektörün faaliyetlerini felç etti. Halkın büyük kısmı nakit işlemlere zorlandı ve uluslararası ticarette hawala* sistemine bağımlı hale geldi.
Ekonomik çöküşle birlikte 22.8 milyon Afgan (nüfusun yaklaşık yarısı) akut gıda yetersizliği yaşarken, 8.7 milyon insan açlık sınırına yakın bir durumda. Bu kriz, çocuklar ve hamile kadınlar arasında şiddetli yetersiz beslenmeye yol açarak, 2021 yılı itibariyle bir milyon çocuğun açlıktan ölme riskiyle karşı karşıya olduğunu gösteriyor. Yaptırımların en yıkıcı etkilerinden biri de, halkın sağlık hizmetlerine erişimini kısıtlaması oldu; ülke genelinde sağlık tesislerinin yalnızca %17’si tam işlevsellik gösterdi.
Son olarak, uluslararası yardımların büyük kısmı kesildi ve bu yardım kesintileri, Afganistan’ın toplam dış yardımlarının %75’ini oluşturan bir gelir kaynağını ortadan kaldırdı. Yardımların eksikliği, Afganistan’daki altyapı projelerinin tamamlanamamasına neden olurken, sağlık ve eğitim gibi temel kamu hizmetleri büyük bir çöküşe sürüklendi.
5- Taliban’ın Walter White anı
Taliban, 2021’de iktidara döndüğünde, önceki dönemlerine kıyasla daha az mutlak bir güç kurabildi. Özellikle kuzeydeki savaş ağaları ile direkt çatışma yaşamaktan kaçınarak, iktidarını pragmatik bir şekilde devam ettirmeye çalışıyor. Bu nedenle, opium yasağını uygulama süreci 2000’deki gibi şiddetli olmadı, bu sefer daha kansız bir geçiş yaşandı. UNODC verilerine göre, yasağın uygulanması sonucunda opium üretimi %95 oranında düştü. Ancak, yasağın getirdiği ekonomik zorluklar, özellikle kırsal kesimdeki 7 milyon insanın geçim kaynağını ortadan kaldırdı ve büyük ekonomik kayıplara neden oldu.
Buna rağmen, Taliban’ın ekonomik olarak zor durumda olduğu göz önüne alındığında, her türlü gelire muhtaç oldukları açık olduğunu görüyoruz. Yaptırımlar ve dondurulan dış yardımlar, Taliban’ı gelir kaynakları aramaya zorladı. Bu bağlamda, ephedra üretimi ve metamfetamin ticareti dikkat çekiyor. UN verilerine göre, metamfetamin üretimi 2017’de 2.5 ton iken, 2021’de 29 ton seviyesine çıkarak 12 kat artmış durumda. Metamfetamin üretimi eroin gibi tarlalarca bitki gerektirmiyor. Doğal yetişen Ephedra yetiyor. Ancak bu hasat istihdamına da darbe vurmuş durumda. Taliban uyuşturucu üretiminde doğrudan bir rol almasa bile, en azından bu ticarete göz yumuyor ve kazanç sağlıyor.
Yani nihayetinde İslam’ın hüdhüdleri de emperyalizmin şahinleri de hikayeyi kendisine yontuyor. Taliban evet, gerçekten de dini sebeplerle eroin satmamak istiyor. Ama hüdhüdler arka tarafta dönen metamfetamin ticaretini görmezden geliyor. Şahinler ephedra’nın rolü konusunda haklı, ancak işlerin buraya gelmesi için ABD’nin iki ayağıyla gırtlaklarına bastırmasını görmezden gelerek, ABD’nin onlara medeniyet götürmesini talep ediyorlar. Tabii bu arada Afganlar ölüp, mülteci olup, günde 520 saat çalışıyor. Netice itibariyle ikisi de aynı ikiyüzlü tavrı gösteriyor. İnsanların davranışlarını materyal koşulları belirliyor.
SSCB’nin Afganistan işgali hep bir “Sovyet emperyalizminin Sovyetler’i bitirmesi” hikayesi olarak anlatılır. Yani düşünüyorum da komünistleri devirmeseler yapacakları az çok belli. Jakoben bir ilerlemecilik dayayıp, Sovyetlerle mandamsı bir ilişki kursa bile azar azar da kalkınacaklardı. Eroin işine muhtemelen girilmeyecekti, İngiltere’nin Çin’e satış düzeneği bitince o iş bitecekti. İki komünist devrim belki eroini kurutacaktı. Arada biraz ‘mümin darlayıp’ birkaç kişiye ‘zorla’ satranç öğreteceklerdi. Onun yerine CIA ve Hikmetyar adlı iki eroin satıcısı, Meena Keşver Kemal gibi ‘pis komünist’ feministleri 30 yaşında vurdu öldürdü. Çok güzel oldu. Çok özgür oldu. Diyorum. Ve sizleri dünyanın en iyi Youtube kanalı Yepisyeni Türkiye’ye bekliyorum.
*Hawala: Sömürge coğrafyalarda para transferi yapmak isteyen ancak bankacılık sistemine erişemeyen toplulukların geliştirdiği gayriresmi yöntemlere verilen ad. Türkiye’de Afgan mülteci iseniz ve ailenize para yollamak istiyorsanız iktidarla da haşır neşir bir ağ var, oradan birine para veriyorsunuz, o kripto para alıp Afganistan’a transferi böyle yapıyor. Dolandırılmama güvenceniz elbette yok ve transfer de epey tuzluya geliyor.