Demokrasi ve SolDünyaGündem

Bir Holiganizm Olayını “Pogrom” Diye Nitelendirmek Tarihsel Hafızaya Hakarettir – Ben Burgis & Djene Rhys Bajalan

İsrailli aşırı sağ futbol holiganlarına Amsterdam’da gösterilen şiddet sıradan futbol seyircilerini de mağdur etti. Olay korkutucu ancak bunu pogrom diye nitelendirmek tarihsel cehalettir ve esas korkulması gereken gerçekleri önemsizleştirir.

Ben Burgis ve Diene Rhys Bajalan’in Jacobin’de yayımlanan yazısının Türkçesidir.

Bari Weiss’in1 sahibi olduğu haber platformu The Free Press, yaşanan olayların ardından “Dün Gece Amsterdam’da Yaşanan Pogrom” başlığını kullanmayı tercih etmişti. Olayın iki gün ardından Fox News, çevrimiçi okuyucularına İsrail başbakanı Benjamin Netenyahu’nun “Amsterdam’daki antisemitik pogromu” kınadığını bildirdi. Bugün ise, pogrom kelimesini Google’da arattığımızda Amsterdam’da olanlar hakkında birbiri ardına haberler çıkıyor ve birçoğu Amsterdam sokaklarında Maccabi Tel Aviv taraftarlarına yapılan saldırıların videolarıyla bezeniyor. Anlatının mantığı oldukça basit, Maccabi ve Ajax arasındaki maçtan sonra yaşananlar; kurbanların Yahudi olduğu ancak faillerin kesinlikle onlar olmadığı bir isyana işaret ediyordu. Onlara göre yaşananlar bir pogromdu. Peki Amsterdam’da o gece gerçekte ne oldu? Daha yakından baktığımızda, olayların uzaktan yakından pogromla alakası olmayan olaylar silsilesi olduğunu görebiliyoruz.

Gerçekte “Pogrom” Ne Anlama Gelir?

Pogrom sözcüğü, baskın etnik toplulukların elinde vahşice muamele tarihini çağrıştıran bir Yahudi ortak travmasının derin anılarını harekete geçirir. Ancak bu terimi yakın zamanlardaki olaylara uygulamak, özellikle feodal zamanlardan kapitalist uygarlığa geçiş aşamalarında ortaya çıktığı şekliyle pogromların gerçekte ne ifade ettiğini çarpıtan ciddi bir hatadır. Pogromlar izole şiddet vakaları değildi. Yahudileri toplumsal statülerinde sıkıca kilitli tutmak için hesaplanmış planlı saldırılardı. Pogromlar, siyasi ve medeni haklarından mahrum bırakılarak ırksallaştırılmış bir azınlığa karşı çoğunluk tarafından kullanılan bir araçtı.

Birincil amacı toplumsal hiyerarşiyi sabit tutmak olsa da Profesör Hans Rogger gibi pogromlar konusunda uzmanlaşmış tarihçiler, mevcut düzenin ayrımcı politikalarını sürdüren yasal ve kurumsal aygıtlarının zayıflamaya veya işlevlerini yerine getirememeye başladığı anlarda pogromların işlevsel hale geldiğini savunmuşlardır. Azınlık, çoğunluğun intikamının tüm yüküne maruz kalmıştır çünkü “sahip olduklarının daha fazlasını elde etmeye başladıkları” düşünülmüştür. Kısacası pogromlar düzeni sabitleyici terör araçları olarak hizmet etmiş, hızlı dönüşüm zamanlarında mevcut toplumsal rejimin temellerini sağlamlaştırmıştır. Bu hesaplanmış şiddet örüntüsü, Osmanlı’da Müslüman çoğunluğun Ermeni azınlığa uyguladığı şiddet gibi, boyunduruk altına almanın yasal yapılarının gerilediği diğer tarihi anlarla çarpıcı bir benzerlik taşıyor; bu süreç, tam da “zımniyet”in2 yasal dayanaklarının ortadan kaldırıldığı anlarda ortaya çıktı. Benzer şekilde, ABD’de yaşanan Tulsa Katliamı3 ekonomik olarak belli bir refah seviyesinin üstüne çıkabilmiş siyahi Amerikalılara yönelik ırksallaştırılmış şiddetin bir pogrom uygulaması olarak duruyor; birçok beyazın sahip oldukları toplumsal hiyerarşik üstünlüğün aşınmasından korktuğu bir zamanda gerçekleştirdiği ırksal tabakalaşmayı güçlendirme işlemi.

Bu örnekler çok temelden bir ilkeyi gözümüzün önüne sermektedir: pogromlar, azınlıklara sistemik olarak hak tanımayan ve çoğunluğun şiddetine karşı savunmasız kalmasını sağlayan bir toplumsal çerçeve dışında gerçekleşmez. Ancak Amsterdam’da yaşananlar bu örüntüyle kesinlikle bağdaşmıyor. Yaşananlar dini veya ırksal baskıya dayalı saldırganlık eylemleri değillerdi, farklı milliyetçi gruplar arasındaki siyasal gerilimlerden kaynaklanan adli olaylardı. Amsterdam’da yaşanan olayları bir pogrom olarak tanımlamak, yalnızca antisemitizm ile anti-Siyonizm arasındaki farkları bulanıklaştırmaya, her birinin kendine özgü (bazen de örtüşen) doğasını gizlemeye ve modern Avrupa’nın maddi gerçekliklerini derinden çarpıtmaya hizmet eder.

Peki Amsterdam’da Yaşananlar Neydi?

“Pogrom” teriminin icat edildiği Çarlık Rusya’sındaki Yahudiler, genellikle çarın otoritesinden yardım ummaktan daha fazlasını beklemiyorlardı. Tipik bir pogromda, güvenlikten sorumlu yetkililer genellikle geri planda durur ve şiddetin gerçekleşmesine izin verir hatta belki de doğrudan dahil olurlardı. Kurbanlar da genellikle kendileri veya toplumları için gerçekleşmesi muhtemel sonuçlardan oldukça korku duyarlardı, karşılık vermeye dahi çalışmazlardı. Çoğu zaman, en makul seçenek evlerin kapılarına barikatlar kurmak veya şehri geçici olarak terk etmekti. Eğer şanslıysanız, pogromların o dönem yaşanmadığı ABD gibi ülkelere kaçabilirdiniz. (Kişisel bir not, bu satırların yazarlarından birinin ailesi de böyle bir pogromdan kaçarak Amerika’ya yerleşti)

Amsterdam’da yaşanan olayların dinamikleri yukarıda bahsedilenlere galiba pek de benzemiyor. Dünyadaki birçok futbol takımın taraftarları gibi, Maccabi Tel Aviv’in taraftarlarının bir kısmı da halk arasında “holigan” olarak bilinir. Futbolun popüler olduğu pek çok ülkede yaygın olduğu gibi, bu tip taraftar gruplarında milliyetçi politik öğe baskındır. Amsterdam’daki maçta holiganlar şiddet durumuna hızlıca geçiş yapmış gibi görünüyor. İnsanlar masa ve sandalyeleri birbirlerine fırlatmadan önce, bazı Maccabi taraftarları Filistin bayraklarını indirip yaktılar, Müslüman taksi şoförlerine vahşice saldırdılar ve İspanya’daki sel felaketinin kurbanları için maçtan önce yapılan bir dakikalık saygı duruşunda sessizliğe saygı göstermeyip tezahüratlarına devam ettiler. New York Times’a göre, bu taraftar grubunun attığı sloganlar “Gazze’de okullar kapalı, çünkü artık çocuklar ölü” tarzında kışkırtıcı ve ırkçı tezahüratlara dönüştü. Sonrasında, İsrailli taraftarlara yönelik saldırılar da yaşandı, bunlara faillerin bisikletle insanlara çarpıp kaçmasıyla yaşanan saldırılar da dahildi. Kurbanlardan bazıları, daha önce hiçbir holiganca olaya kalkışmamış sıradan Maccabi taraftarlarıydı. Başka bir deyişle, yaşananlar klasik bir milliyetçilik soslu futbol kavgası şeklinde gerçekleşti. Deplasman tribününün en fanatik unsurları şiddet eylemlerine başvuruyor ve karşıt kutuplar arasında yaşanan dinamikler yalnızca faillerin değil, bütün taraftar grubunun (tek ortak noktası aynı millete ve formaya tabi olmak olan sıradan kişiler de dahil) saldırıya uğramasıyla sonuçlanıyor.

Eğer geçerli bir örnek durum yaratılacak olursa, örneğin Manchester City holiganlarının Madrid’de şiddet eylemlerine başvurması ve ardından masum Man City taraftarının (hatta tek suçu yanlış zamanda yanlış yerde bulunmak olan rastgele İngilizlerin) saldırıya uğramasını kimse “pogrom” diye nitelendirmezdi, bunu sadece bir futbol kavgası olarak tanımlamak tercih edilirdi. Bunun yanında Amsterdam polisinin, bir pogrom sırasında Çarlık Rusya’sındaki yetkililerinin tersine, Maccabi taraftarlarına saldıranlara, saldırının ilk ateşleyici olan ve açıkça ırkçı bir tutum güden Maccabili holiganlardan çok daha sert bir şekilde müdahale etmiş olması dikkat çekicidir. Burada Maccabili holiganların kışkırtıcı ve bazı durumlarda gerçekten şiddet içeren eylemlerinin yarattığı karşı şiddeti aklamaya çalışmak gibi bir niyetimiz yok, bizim bu tip olaylara bakış açımız her zaman kınanması gerektiğidir. Ancak bizim daha koyu bir biçimde işaret etmeye çalıştığımız nokta, alelade bir futbol kavgasının pogrom kategorisi içerisine sokulmaya çalışılmasının çok zorlama bir çaba olduğudur. Dahası, bu tanımlamanın İsrail’in Gazze’deki organize vahşetine karşı gelişen küresel muhalefeti antisemitik olarak karalamak için kullanma fırsatçılığı, yalnızca gerçekte yaşanan canilikleri önemsizleştirmeye yarar. Bu cahilce tutum, antisemitizmi gerçekten önemseyen herkes tarafından şiddetle reddedilmelidir.

Yazarlar

Ben Burgis: Rutgers Üniversitesi’nde felsefe profesörü, köşe yazarı, podcaster

Djene Rhys Bajalan: Missouri State Üniversitesi’ne bağlı tarihçi, podcaster

Çeviri: Ergi Gümüş


  1. Yahudi asıllı Amerikalı gazeteci, “anti-woke” görüşleriyle bilinir. ↩︎
  2. Müslüman olmayanların devlet nezdinde daha düşük statüye sahip olması ↩︎
  3. 1921 yılında Oklahoma’nın Tulsa kentinde 2 gün boyunca beyaz üstünlükçü çetelerin siyahi insanlara ve işyerlerine düzenlediği organize saldırı ve şiddet olayları. 26sı siyah olmak üzere 36 kişi öldürülmüş, 800’den fazla kişi yaralanmıştır. ↩︎

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu