AçıklamalarDemokrasi ve SolGündemPolitikaSağlıkToplum ve SiyasetToplumsal AdaletToplumsal Cinsiyet

Kapımızdaki Tehlike: AKP’nin Disipline Etmek İstediği Toplum

Soruşturmalar, tutuklamalar, medya saldırıları…

Rejim, her gün “durmuyorlar” dedirtecek şekilde üst üste hak ihlalleri ve hamleler gerçekleştiriyor. Ekonomik eşitsizlikler katlanarak artıyor. 

Payımıza düşenin, emeğimizden çalınanın haddi hesabı yok!

Ülkede adı konmamış bir kast sistemi var. Hukuk ve kurallar bazıları için farklı, toplumun geri kalanı için farklı işliyor. Kaynaklar her zaman belirli bir zümre için kullanılıyor. İnsanlar vatandaşlık görevlerini yerine getirse de karşılığında aldıkları tek şey büyük bir geleceksizlik oluyor.

Ceza muhakemesi uygulamaları bile kişiden kişiye değişiyor. 

Örneğin, IŞİD davasında telefon dinleme kayıtları kanıt sayılmazken, kişilerin hangi baz istasyonu alanında olduğunu belgelemekte kullanılan HTS kayıtları başka bir soruşturmada delil olarak kabul edilebiliyor.

İmamoğlu dosyasında ise iktidar medyası MASAK raporlarını çarşaf çarşaf yayıyor. Madem MASAK raporu bu kadar belirleyici bir belge, neden Dilan-Engin Polat dosyasında hiçbir kıymeti olmadı? Gözümüzün içine baka baka, adaletin kişiye özel uygulandığını gösteriyorlar.

Şimdi ise önümüze başka bir kanunla çıkıyorlar: Nasıl yaşayacağımızı, nasıl davranacağımızı, nasıl giyineceğimizi ve nasıl konuşacağımızı belirlemeyi amaçlıyorlar. Uzun süredir nefret kampanyalarıyla hedef haline getirilen LGBTİ+’lar üzerinden tüm toplumu tek bir sıraya sokmak, denetlemek ve kontrol etmek istiyorlar.

“Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” ismiyle basında yer alan kanun teklifi taslağı meclise sunulur ve yasalaşırsa “biyolojik cinsiyete ve genel ahlaka aykırı davranışlar” üç yıla kadar hapisle cezalandırılacak.

Söz konusu kanunla cis-hetero kadınlar ve erkekler de hedefte. Biyolojik cinsiyet atfı doğrudan LGBTİ+’ları hedef alıyor olsa da bu düzenleme yalnızca onları kapsamıyor. 

“Genel ahlaka aykırı davranış”ın da cezalandırılacak olması, bir baskı ve sindirme aracı olarak kullanılmak istendiğinde herkesin bu kapsama alınabileceği anlamına geliyor. Mevcut yasaya göre heteroseksüellerin ve trans olmayan kişilerin yalnızca teşhircilik veya alenen cinsel ilişki gibi eylemleri cezalandırılabiliyorken bu teklifle birlikte teşhir ya da aleni cinsel ilişki içermese bile uygulayıcının keyfine göre “genel ahlaka aykırı” sayılabilecek her türlü davranış suç sayılabilecek. 

Örneğin; mini etek giyen bir kadın, bir erkek öğrenciyle aynı evi paylaşan bir kadın veya “genel ahlak” tanımına uymayan herhangi bir davranışta bulunan her birey bu yasa kapsamında hedef alınabilir. 

Kanun teklifindeki ifadelerin muğlaklığı ve genişliği, iktidarın makbul olarak görmediği her türlü davranışı bu yeni ceza normu kapsamında değerlendirerek kişileri soruşturma ve kovuşturmaya tabi tutabileceği anlamına geliyor. Ayrıca, biyolojik cinsiyete veya genel ahlaka aykırı davranışı teşvik eden kişi de aynı cezayla karşı karşıya kalacak. Düzenleme yalnızca iktidarın makul görmediği davranışları cezalandırmakla kalmıyor, aynı zamanda LGBTİ+ ya da kadın hakları alandaki hak ihlalleri üzerine savunuculuk faaliyeti gösterenleri de kriminalize ediyor. 

Temel eleştirilerden biri de şu: Hukuk ve kurallar, toplumun yalnızca “erkeklerden hoşlanan kadınlar” ve “kadınlardan hoşlanan erkekler”den ya da cinsiyetin kadın-erkek ikililiğinde bir rejimden ibaret olduğu varsayımına göre dizayn ediliyor.
Bu teklif yasalaşırsa;

  • Eğitim müfredatının LGBTİ+ kapsayıcı olması gerektiğini savunmak,
  • Cinsiyetin hukuken tanınması için getirilen yaş koşullarının reşit olmayan ve genç LGBTİ+’ların haklarını ihlal ettiğini belirtmek,
  • Evlilik eşitliğini bir insan hakkı olarak görmek,
  • Sözde onarım terapisi pratiklerinin işkence olduğunu söylemek,
  • LGBTİ+ partnerlerin sosyal güvenlik hakkından yararlanmasının engellenmesini hukuksuz bulmak,
  • Hatta insan hakları sisteminin çoktan kabul ettiği bir gerçek olan “LGBTİ+ hakları, insan haklarıdır” demek

gibi savunular dahi suç eylemi sayılabilecek.

Bununla da bitmiyor: Türk Medeni Kanunu’nun 40. maddesine göre izin almadan veya izin süreci sonuçlanmadan ameliyat olan bireyler, üç yıla kadar hapisle yargılanabilecek. Ayrıca, bu operasyonları gerçekleştiren hekimler için de üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezası öngörülüyor. Hekimler için öngörülen bu ağır yaptırım, İnfaz Kanunu bağlamında değerlendirildiğinde, cezaevinde “yatar”ı olan bir ceza anlamına geliyor.

Yanı sıra Türk Ceza Kanunu’nun 11. maddesinde öngörülen hapis cezasının alt sınırı ile değerlendirildiğinde bu madde, mahkeme izni olmadan yurt dışında gerçekleştirilen cinsiyet uyum süreci kapsamındaki cerrahi operasyonlara da hapis cezası öngörülüyor. Çifte vatandaşlığı olan bireyler için yasa açık olmamakla birlikte, bu durumdaki kişilerin geçiş süreçlerini vatandaşı oldukları diğer ülke hukukuna göre tamamlaması da cezalandırılabilecek.  

Ayrıca, aynı cinsiyetten kişilerin aileleri, yakınları veya arkadaşları arasında duygusal birlikteliklerini kutladıkları sembolik törenler düzenlemesi dört yıla kadar hapisle cezalandırılabilir hale getirilecek. 

Tüm bunlar ve bunun gibi başka değişikliklerle AKP, bir disiplin toplumu inşa etmek istiyor. Toplumu daha da kutuplaştırarak, baskıyı artırarak ve korkutarak kazanmayı hedefliyorlar. Kişinin en dokunulmaz alanı olan bedeni üzerinde bir gerici tahakküm kurmak istiyorlar.

Ama biz buradayız.
Varlığımızı inkâr edenlere karşı dimdik ayaktayız. Bedenlerimizi teslim almak ve kontrol etmek isteyenlere karşı, herkes için özgürlük istemeye devam edecek ve bu yasanın kabul edilmesini engellemek için elimizden gelen her şeyi yapacağız.

Ya hep beraber, ya hiçbirimiz!

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu