İki Eyaletin Hikayesi, Bölüm 1: Teksas’tan Türkiye İçin İklim Dersleri – Gökçe Şencan
İki hafta önce Teksas’ta, bir kutup girdabı (polar vortex) sonucu, bölgenin daha önce hiç görmediği türden bir kar fırtınası yaşandı. Neredeyse tüm eyaletin elektriği günlerce kesik kaldı, elektrikle ısınan evler dışarının soğuğuna teslim oldu. Elektriği kesilmeyen küçük bir grup ise önce haline şükrederken, sonra 3-4 günlük elektrik tüketimi sonucunda 10-15 bin $’lık (yaklaşık 74-110 bin TL) elektrik faturalarıyla karşılaştı. Soğuktan kimi evlerde su boruları patladı, doğalgaz altyapısı zarar gördü. Teksas’ın birçok büyük şehrinde, normalde içilebilen musluk sularının, su arıtma tesislerindeki zarardan dolayı içilmesi ve kaynatılmadan kullanılması yasaklandı. En üzücü haberlerden biriyse, 11 yaşında bir çocuğun yatağında soğuktan donarak ölmesiydi.
Meksika Körfezi kıyısında ve genelde ılıman bir iklimi olan Teksas’ta yaşayanlar böyle bir havaya hazırlıklı değildi. Eyaletteki çoğu evde, pek ihtiyaç duyulmadığı için ısı yalıtımı bile yok. Fakat Teksaslılar hazırlıksız yakalanmış olsa da, Teksas eyalet hükümeti için aynısını söyleyemeyiz.
Adana’da kar fırtınası yaşansaydı…
Teksas’ta yaşanan hava olayının Türkiye’deki eşdeğeri, herhalde Adana ve Antalya’da, Erzurum’da gördüğümüze benzer bir kar fırtınası yaşanması olurdu. İlginç olan şu ki, bu hava durumu aslında Türkiye’ye de dokundu. Teksas’ın yanında Kuzey Amerika’nın neredeyse tamamını etkileyen ve kutup girdabı adı verilen bu sistem Akdeniz’e de ulaştı ve Türkiye’yle Yunanistana’a da kar bıraktı. Dünya bizim hayal ettiğimize kıyasla çok daha küçük bir gezegen, ve bir iklim olayı aynı anda birkaç kıtaya dokunabiliyor. Bu kutup girdabı olayı da bunun bir örneği. Peki tam olarak nedir bu kutup girdabı?
Bizim kuzey yarımküremizi etkileyen bu meteorolojik olayın hikayesi, kuzey kutbunda başlıyor. Kuzey kutbunda kutup girdabı olarak adlandırdığımız, özellikle kış aylarında güçlenerek dünyayla beraber dönen bir soğuk hava sistemi mevcut. Bu sistemin ekvatordan gelen sıcak havayla karşılaştığı noktalarda, jet rüzgarı (jet stream) dediğimiz bir hava akımı bu soğuk kutup havasının güneye doğru hareketini önlüyor. Jet rüzgarı, kış aylarında kutup girdabının büyümesiyle zaman zaman zayıflayıp güney bölgelere kutup havasının inmesine izin verse de, genel olarak istikrarlı bir sistem.
Kaynak: ABD Ulusal Okyanus ve Atmosfer Yönetimi
Jet rüzgarının gücü, güneydeki ekvatordan gelen havanın sıcak, kuzey kutbundaki havanın da soğuk kalmasına bağlı. Fakat kuzey kutbu artık o kadar da soğuk değil, gittikçe de daha fazla ısınıyor. Hatta bilimsel bulgular, kutupların dünyanın her yerinden daha fazla ısındığını gösteriyor. Bu ısınmanın sonucunda güneş ışığını yansıtan buzulların erimesi, bölgenin güneşten gelen ısıyı daha fazla emmesine yol açıyor. Kutupların kış aylarında dahil beklenmedik şekilde ısınması (veya gerektiği kadar soğumaması), jet rüzgarının dengesini etkileyebiliyor. Bu rüzgarın zayıfladığı noktalarda, önünde hiçbir bariyer kalmayan kutup girdabının, parçalanarak dünyanın birden fazla noktasında güneye inme ihtimali doğuyor. Teksas’ta ve ABD’nin orta bölgelerinde gördüğümüz, Türkiye’ye de dokunan buydu: kuzey kutbu havası.
Teksas’ta yanlış gidenler
Teksas’taki afette doğanın rolü tartışılmaz, fakat doğru politikalar ve hazırlıklı bir eyalet yönetimi, bu afetin etkisi azaltabilirdi. Bunun kanıtı da, kar fırtınasını eyalet çapında bir elektrik krizi yaşamadan atlatan diğer eyaletler. Peki Teksas’ta sorun neydi? İlki, eyalet sorumlularının, Teksaslıların zirve elektrik talebini hesaplarken geçmişe bakmaları. Eyalet yetkililerinin, zirve elektrik talebini hesaplarken kullandıkları olay, 1989’daki bir kar fırtınasıydı. Fakat iklim değişikliğine hazırlanırken geçmişe bakmak büyük bir hata, çünkü tüm bulgular doğa olaylarının geçmişe kıyasla daha şiddetli yaşanacağı bir geleceğe işaret ediyor. Teksas’ın bu kış beklediği zirve elektrik talebi 67 GW iken, elektrik talebi fırtına sırasında 69 GW’a ulaşarak kış mevsimi elektrik talebi rekoru kırdı.
Teksas’ın Türkiye’yi ilgilendiren bir diğer sorunuysa, elektrik kaynağı olarak fosil yakıtlara güvenmesiydi. Fırtına sırasında rüzgar ve güneş dahil olmak üzere, tüm elektrik kaynaklarında kayıp yaşandı. Fakat bu kayıpların hiçbiri, doğalgaz ve kömürden kaynaklanan kayıp kadar büyük değildi. Fırtına sırasında kömür yığınları dondu, doğalgaz çıkarma tesisleri çalıştırılamadı ve belli bölgelerde de doğalgaz boruları ya buzdan ya da basınç eksikliğinden dolayı tehlike altına girdi. Hatta rüzgar enerjisi beklenenin üstünde, güneş enerjisiyse beklenenin biraz altında performans sergilerken, doğalgaz santrallerinde beklenmedik kayıplar yaşandı. Rüzgar enerjisi senenin bu döneminde eyalet elektriğinin yaklaşık %25’ini sağlarken, enerji kaybının sadece %13’ünü temsil etti. Geri kalan güç kaybı, fosil yakıtlara aitti.
Son olarak, on yıllarca Cumhuriyetçilerin serbest piyasa felsefesi altında yönetilen Teksas, 1990 ve 2000’li yıllarda federal denetlemelere maruz kalmamak için elektrik ağını ülkenin geri kalanından ayırdı, enerji piyasasını yöneten ve denetleyen birçok kuralı kaldırdı. Bunun sonucunda elektrik şirketleri, bu serbest enerji piyasasında rekabet edebilmek için fiyatlarını düşürme gayretiyle altyapılarını kışa hazırlamayı ihmal ettiler. Federal hükümetin uyarılarına rağmen, Teksas eyalet hükümeti elektrik şirketlerinin kış için altyapı çalışması yapmalarını talep etmedi.
Altyapının çökmesinin yanında, arz ve talebe bağlı değişken fiyatlandırma sistemi bazı elektrik ve doğalgaz kullanıcılarının akla ziyan faturalarında kendini gösterdi. Teksas hükümeti, spot adı verilen ve ürün fiyatlarını anlık arz ve talebe göre belirleyen bu sistem aracılığıyla, elektrik ve gaz şirketlerinin serbest piyasa kisvesi altında fiyatları kontrolsüzce oynatmasına izin verdi. Bazı kullanıcıların, buzdolaplarını veya ısıtıcılarını çalıştırdıkları için binlerce dolarlık faturalarla karşılaştığı sırada, elektrik firmalarının yöneticileri, yatırımcılarına “Bu hafta turnayı gözünden vurduk.” diye, normalde birkaç ayda, belki birkaç senede elde edecekleri geliri nasıl birkaç günde kazandıklarını müjdeliyordu.
Türkiye Teksas olur mu?
Peki Türkiye, Teksas’tan ne tür dersler çıkarabilir? Birincisi, Türkiye iklim değişikliğini kamu politikalarına dahil ederek enerji ve kaynak yönetimi üzerine karar vermeli. Ülke yöneticilerinin eski dönemlere bakarak enerji, tarım, baraj kararları vermeleri, ileride büyük felaketlerle sonuçlanabilir. Bir diğer ders ise, yenilenebilir enerjinin (hidroelektrik hariç) iklim değişikliği karşısında en güvenilir enerji kaynaklarından biri olması. Türkiye, muazzam güneş ve rüzgar kapasitesine rağmen, Teksas’a bu elektrik felaketini yaşatmış doğalgaz ve kömür hayallerinin peşinde koşmaya devam ediyor. Fosil yakıtlar sadece gezegeni tehdit etmiyor, bizi en zor zamanımızda da yolda bırakıyor.
Son olarak, Teksas’ın “tam serbest piyasa” politikasının, elektrik gibi temel bir ihtiyacı karşılayan bir sektöre uygulandığında sebep olacağı kaosa geçen hafta şahit olduk. Türkiye’deki elektrik piyasasını denetleyen ve yöneten kurumların, buradan ders alması gerekmekte. 2017’de yürürlüğe giren “spot piyasa”, yani arz-talebe göre elektriği fiyatlandıran sistem Teksas’taki piyasaya büyük benzerlik gösteriyor. Ucuz elektrik ve indirim vaatleriyle, spot piyasanın ne olduğu açıklanmadan bu sisteme geçmeye teşvik edilen bireysel tüketicilerden bazıları, eski elektrik faturalarından daha yüklü faturalarla karşı karşıya kaldıklarını ifade etti. Aynı tüketiciler, Teksas’ınkine benzer bir senaryoda, serbest piyasanın çirkin yüzünü acı bir şekilde keşfederek kendilerini 10 bin’lerce TL’lik elektrik borcu altında bulabilir. Spot piyasalar sıkıca takip edilmeli ve gerekirse kısıtlanmalı. Kullanıcılara, bu sisteme geçmeden önce dikkatli olmaları söylenmeli ve spot piyasanın nasıl işlediği açıklanmalı.
Bu kutup girdabı ilk değildi, sonuncusu da olmayacak. İklim değişikliği sorunu çözülmediği sürece de, aşırı hava olaylarını daha sık ve daha şiddetli olarak göreceğiz. Bu bilinçle, iklim değişikliğinin ülkemize getirdiği risklerı ve sorunları bilimsel olarak çalışıp kamu politikalarına dahil etmemiz, gerekli altyapı çalışmalarına başlamamız ve enerji sistemimizin iklim zaaflarını kapatmamız kritik bir önem taşıyor.
Gökçe Şencan – Su Politikaları Araştırmacısı