Ekonomi ve Kamuculuk

Siyasetsiz Siyasiler: Biz Muhalifler – Bardamu

80 darbesini yaşamış nesillerin çocukları olarak, siyasetin uzak durulması gereken bir şey olduğu empoze edildi bizlere. “Siyasete bulaşmayın” denildi. Belki de bu yüzden nasıl siyaset yapacağımızı bilmiyoruz

Hepimiz muhalifiz. Hayatımızın 20 yılı bu iktidarla geçti. Gençliğimizin 20 yılı… Böyle yitip gitmeseydi nasıl olurdu, diye hayal ettiğimiz 20 yıl. Her yıl bir öncekinden daha kötü yaşam koşullarına maruz kaldık. Hepimiz bu durumdan rahatsızız. Ama o kadar. Sadece rahatsızız.

Coğrafyamızın siyasi gündeminin hiç dinmeyen ateşinden yakınıyoruz. İçimizin dışımızın siyaset olmasından… Ah bir şu düzen değişse de romantik düşlerimizi ya da en azından “yaşamak” denilen ve yıllardır ertelediğimiz şeyi biraz olsun gerçekleştirebilsek diye bekliyoruz. Nihayet siyasetten uzaklaşabilsek… Oysa ben tam tersini düşünüyorum. Biz hiç siyasete yaklaşmadık.

“Bizi kim kurtaracak?”

“İmamoğlu mu?”

“Yavaş mı?”

“Kılıçdaroğlu aday olacak mı?”

“Özgür Demirtaş adaymış diyorlar, şaka mı bu?”

“İkinci Ekmeleddin vakası yaşanır mı?”

“Meral Anne başbakanlığa mı adaymış?”

“HDP ve TİP demokrasi ittifakından söz ediyor, mümkün mü bu?”…

Hiçbir “siyasi” tartışmamızın içeriğinde, politik birer özne olduğumuza dair bir iz yok. Bizler kurtarıcı aramayı siyaset yapmak sanan muhalifleriz. Taleplerimize karşılık, birilerine vekâletimizi vereceğiz ve işler yoluna girecek! Tüm “politikliğimiz” bu kadar. Bu birilerinin, Silikon Vadisi’nin, modern politikanın ya da babacan devlet adamlığının temsiliyetini üstlenmesi, söz konusu seçeneklerin muhatapları olan biz muhaliflerin yaklaşımını değiştirmiyor. Biz muhalifler, siyaseti bizim yerimize yapacak bir ebeveyn arıyoruz. Bize doğru yolu göstersin, bizi besleyip büyütsün, tehlikelere karşı korusun, bizi iyi etsin… Çünkü diğer türlüsü korkutucu. Diğer türlüsü, sorumluluk almak demek. Herhangi bir seçeneğin, yani kurtarıcı olarak gördüğümüz bir figürün arkasına hizalanmak, onu eleştirenlere karşı fanatikçe saldırganlığa savrulmaktan çekinmemek çok daha konforlu.

Yazın sıcağına, kışın soğuğuna aldırış etmeden, sosyal medya sağ olsun, dibine kadar muhaliflik yapabiliyoruz! İçimizden biri özne olmayı denese, hemen “Silivri soğuktur” minvalinde, ensesinden tutup hizaya getiriyoruz. Bizim gibi sosyal medyada muhaliflik görevini yerine getirmeyenleri örtük ya da açıktan küçümsüyor, hor görüyoruz. Hashtagler, destek mesajları… Her biri siyasetsiz bir siyasetin modusları.

Siyasete yaklaşmadığımızdan, çokça siyasete maruz kalıyoruz. İster iktidarın dayattığı siyasetsizlik siyaseti olsun, ister kısır siyasi boğuşmalar olsun, sadece maruz kalan tarafız. 80 darbesini yaşamış nesillerin çocukları olarak, siyasetin uzak durulması gereken bir şey olduğu empoze edildi bizlere. “Siyasete bulaşmayın” denildi. Belki de bu yüzden nasıl siyaset yapacağımızı bilmiyoruz. Ancak yine bu yüzden, çıkarları uğruna siyasete bulaşanlara alan açıldı. Bugün şunu söylüyor siyaset pratiği: siz siyasete bulaşmazsanız, siyaset size bulaşır. Siyasetsiz siyasetimiz içinde biz muhalifler, yaptığımızı sandığımız şeyi belirlemiyor ama o şey tarafından belirleniyoruz. Bu paradokstan çıkışın yolu, kurtarıcı aramaktan geçmese gerek.

Tüm bu yaklaşımımıza ilişkin eleştirilere, iyi günümüzdeysek, yanıt vermeye giriştiğimizde, politik özne olmayı ertelememiz gerektiğini savunuyoruz. Fernando Pessoa’nın “Erteleme” şiirinde sözünü ettiği yaşamın ertelenmesi gibi, biz muhalifler, politik olarak varolmayı, hep bir sonraya erteliyoruz.

“Öbür gün göstereceğim halkın karşısında yarınki kendimi

Öbür gün bugün ben olmadığım görülecek sonunda.

Yalnızca öbür gün…”

Ve buna yürekten inanıyoruz. Evet, inanç da zihin için bir konfor alanı. Aksi halde, maazallah, ayağa kalkmamız gerekecek! Oysa ruh halimiz kötü, dışarısı tehlikeli. Bunun yerine hazır olana, verili olana, sınırları biz muhalifler için önceden çizilmiş makul alana dâhil olmak, hem egomuzu rahatlatıyor hem de bol bol siyaset yaptığımız yanılsamasını yaratıyor; hem kendimize hem de dışarıya karşı, siyaset yaptığımız yanılsamasını… Haliyle “siyaset yapmak” dediğimiz şey, bir “yapma” işi, bir davranış değil, bir tavır olarak kalıyor. Siyasi bir tavrın, çeşitli tezahürlerinden kurulu bir siyasetsizlik hali. Bu tavır bir davranış gibi politik alana tesir etse dahi bir davranış olmaktan uzak. Çünkü nesneler de tesir gücüne sahiptir. Bu asla bir politik davranışa dönüşmeyecek, bizi ataletimize sabitleyecek ölümcül bir tavır.

Durum bu olunca, gece gündüz futbol hakkında konuşmakla gece gündüz siyaset gündemi hakkında konuşmak arasında hiçbir fark kalmıyor. Bir şeyin hakkında konuşmak, o şeye dâhil etmiyor, biz muhalifleri. Sızlanan, mızmızlanan çocuklar olmaktan öte bir mevcudiyetimiz olmuyor.

Özetle, içimiz dışımız siyaset oldu ama siyasetle herhangi bir temasımız yok. Liverpool’da sırt çantası kadar boyu olan çocukların, okul çıkışında, okul içi politik ajandalarını belirlediği bir politik özne olma durumu dahi, bizler için çok uzak. Konfor alanlarımız zihinlerimizin ve ruhlarımızın mezarları. Kendi kendimizi gömmekteyken, işin sonu yaşama çıkacak diye kendimizi kandırıyor, herhangi bir özgür atılımı da boğmakta sakınca görmüyoruz. Üzgünüm, ama acınası haldeyiz, biz muhalifler olarak.

Bir soruyla bitireyim:

Seçim sonrasına ertelenmiş bir politik varoluşa giden yolda, ertelemenin gerekçesi olan iman, müritleşen benliğimizin özne olmasına müsaade eder mi?

Bardamu

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu