Roosevelt ve Dört Özgürlük – Çeviri: Ozan Şahin
Bağımsızlık Bildirgesi’nde bize verilmiş olan sözlere inanıyor musunuz? Hepimizin eşit yaratıldığına ve yaşam, özgürlük ve mutluluğun doğal haklarımız olduğuna inanıyor musunuz? Aynı zamanda bu hakları tüm Amerikalılara garanti etmemiz gerektiğine inanıyor musunuz? Tabii ki inanıyorsunuz. Öyleyse, bunun ne anlama geldiğini düşünelim. Tarihte geriye bakalım….
Bu yazı, Amerikan Tarihçisi Harvey Kaye’nin The Gravel Institute’a yaptığı konuşmadan Türkçeye çevrilmiştir.
11 Ocak 1944’te Başkan Franklin D. Roosevelt, Kongre’de bir konuşma gerçekleştirdi. Amerika Birleşik Devletleri, Nazi Almanya’sı ve Japon İmparatorluğu’na karşı en büyük ve en önemli savaşının ortasındaydı. Ancak Roosevelt bu konuşmasında, sadece savaşı kazanmaktan bahsetmedi. Ayrıca savaş sonrası dönemde barışı korumak için Amerikalıların ne yapmaları gerektiğinden bahsetti. O gün Kongre’de yaptığı konuşmada, yeni ekonomik özgürlükleri kapsayan bir Ekonomik Haklar Bildirgesi çağrısında bulundu. 1930’larda Roosevelt ve Amerikan halkı, ABD tarihinin en kötü ekonomik ve sosyal felaketi olan Büyük Buhran ile savaşmıştı. Amerikan halkı başkanın New Deal’ına katılarak, sadece ekonomiyi canlandırmakla kalmadılar. Ayrıca iş ve finans çevrelerini kamu denetimine ve düzenlemesine tabi tuttular, federal hükümeti çalışanların ihtiyaçlarını karşılaması için yetkilendirdiler, örgütlü işçi sendikaları ve sivil haklar gruplarını yarattılar, bir Sosyal Güvenlik sistemi kurdular, ulusun kamu altyapısını genişlettiler ve iyileştirdiler.
Ancak 1941’de Amerikalılar yeni bir krizle karşı karşıya kaldılar: İkinci Dünya Savaşı. Amerikalılar, sadece denizaşırı ülkelerde faşizme karşı savaşmak için ellerinden geleni yapmakla kalmadılar, aynı zamanda işçi ve sivil haklar hareketlerini çarpıcı biçimde genişleterek ülke içinde demokrasi için de savaştılar. Ve 1944’ün başlarında, hem zaferin yakında elde edilebileceğine hem de daha ilerici eylemlerin mümkün olduğuna inanmak için geçerli nedenleri vardı.
Birliğin Durumu konuşmasının başlangıcında Roosevelt, Amerikalıları savaş için gösterdikleri çabalarını sürdürmeye çağırdı. Ancak şimdi, savaş zamanı o kadar çok şey başarmış olan Amerikalıların yalnızca sosyal devleti yeniden canlandırmak değil, aynı zamanda her şekilde genişletmek istediğinden emin olarak ileriye baktı; çünkü eş zamanlı olarak 1943’te yapılan kamuoyu yoklamaları, Amerikalıların yüzde 83’ünün herkes için sağlık hizmeti garantisi istediğini, yüzde 73’ünün yeni bayındırlık hizmetleri programlarının başlatılmasını desteklediğini ve yüzde 79’unun federal iş garantisi istediğini gösterdi. Konuşmayı yapmak için Kongre’de şahsen görünemeyecek kadar hasta olmasına rağmen, Roosevelt radyoya gitti ve coşkulu bir konuşma yaptı. Devam eden savaş çabalarını gözden geçirdikten sonra, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki savaş sonrası barış çabası sorununa döndü.
“Bu Cumhuriyet,” diye sözüne başladı, “bazı devredilemez hakların koruması altında başladı ve şimdiki gücüne ulaştı. Onlar bizim yaşam ve özgürlük haklarımızdı. Zaman içinde ulusumuzun büyüklüğü ve itibarı arttıkça yani endüstriyel gücümüz de genişledikçe bu siyasi haklar, mutluluk arayışında bizim için yetersiz kaldı.” Bunu izleyen sözler, Başkanlık tarihindeki en radikal sözler arasındadır: FDR, “gerçek bireysel özgürlüğün ekonomik güvenlik ve bağımsızlık olmadan var olamayacağı gerçeğini net bir şekilde anlamalıyız” iddiasında bulundu.
O zaman önerdiği şey bugün için aşırı sol olarak görülüyor. Gerçi, Amerikalı dostlarına hatırlattığı gibi, bu, kurucuların bildirgesinde yer alan vaatlerin reddi değil, onların devamı ve günümüz koşullarında gerçekleştirilmesi için atılmış bir adımdı. Gerçekten de, siyasi haklar ancak ekonomik özgürlüklerle gerçekleştirilebilirdi. Roosevelt’in dediği gibi: Günümüzde bazı ekonomik gerçekler artık kabul edilmelidir. Yer, ırk veya inançtan bağımsız olarak herkes için yeni bir güvenlik ve refah temeli oluşturulabilecek “İkinci Haklar Bildirgesi” elzemdir. Roosevelt’in önerdiği haklar: bir ev, ücretsiz sağlık hizmeti, rahat yaşamak için yeterli para kazanabilmek, iş güvencesi olarak sıralanabilir. Bu haklar günümüz muhafazakarları tarafından “komünizm” olarak adlandırılıyor. Ancak, her ne isimle etiketlensin Roosevelt’in açıkça belirttiği gibi, bu yeni haklar tasarısının kökleri Amerika’nın yaşam, özgürlük ve mutluluk arayışı vaadindeydi. Önce ekonomik buhranla savaşan ve şimdi faşizmle savaşanların arzularından güç alan Roosevelt, daha iyi, daha parlak, daha mutlu ve daha sağlıklı bir geleceğe giden bir yol tasarlıyordu. “Bütün bu haklar,” dedi, “güvenlikle var olur.”.
“Ve bu savaş kazanıldıktan sonra, bu hakların uygulanmasında, insan mutluluğu ve refahının yeni hedeflerine doğru ilerlemeye hazır olmalıyız.” Ancak FDR, her zaman olduğu gibi onlara şiddetle karşı çıkanların olduğunu çok iyi biliyordu. Ve yurttaşlarını “sağcı gericiliğin ciddi tehlikeleri” olarak adlandırdığı duruma karşı uyardı. Roosevelt’in ortaya koyduğu şey basit ama radikaldi. Tarih geçmişte bırakılacak bir şey değil, sürekli yenilenecek ve yeniden yapılacak bir şeydi. Yeni zamanlar yeni özgürlükler gerektirir.
Bu konuşmadan sadece birkaç yıl önce, Yüksek Mahkeme Yargıcı olacak Başsavcı Robert H. Jackson, Ulusal Avukatlar Birliği üyelerine şunları söyledi: “Biz de Kurucularız. Bizler de bir milletin yaratıcılarıyız. Bizden de yeni kanun tasarıları yazma, savunma ve yaşatma isteniliyor.” Ve bu, Amerikalıların çoğunluğunun üstlenmeye hazır olduğu bir durum. New York’taki bir gösteride, Senatör Robert Wagner’in İkinci Haklar Bildirgesi çağrısını coşkuyla savunduğunu duymak için 1,4 milyon kişi geldi. İşçi ve sivil haklar grupları aktif olarak bunun için kampanya yürüttü. Ve o yılın ilerleyen cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Roosevelt, 432 seçim oyu ile Başkan olarak dördüncü bir dönem kazandı.
Roosevelt hayalini gerçekleştiremeden aramızdan ayrıldı. Zaten 1945’teki dördüncü ve son göreve gelişinde hasta ve çelimsiz görünüyordu. Birkaç ay sonra Georgia, Warm Springs’te portresini yaptırırken elini alnına koydu, yere yığıldı ve öldü. “İkinci Haklar Bildirgesi” hiçbir zaman gerçekleştirilmedi. FDR’nin uyardığı “sağcı tepki” çok güçlüydü. Şirket yöneticileri ve muhafazakarlar kısa süre sonra Soğuk Savaş korkularını körüklemeye ve solcuların siyasal alanlarını yalnızca “New Deal”’in umut edilen canlanmasını ve genişlemesini engellemek için değil, aynı zamanda Roosevelt’in önerdiği Ekonomik Haklar Bildirgesi fikrini ve hatırasını ezmek için de aldılar.
Bu, elbette, vizyonunun örtülü ve unutulmuş kalması gerektiği anlamına gelmez. FDR’nin vaat ettiği şey, hala radikal olsa da, derinden mümkün olmaya devam ediyor; eğer onu kurtarmak ve ilerletmek için irademiz varsa biz de bizden öncekiler gibi kurucu olabiliriz. Bizler de bir ulusun yapıcıları olabiliriz. Biz de yeni haklar beyannameleri yazmaya, savunmaya, yaşatmaya çağrılıyoruz.
Ben Harvey Kaye, Gravel Institute adına Wisconsin-Green Bay Üniversitesi’nde Demokrasi ve Adalet Çalışmaları fahri profesörü.