Demokrasi ve SolDış Politika ve EnternasyonalizmDünyaToplum ve Siyaset

Rus Halkının Çoğu Bu Savaşı Beklemiyordu — ve Yakında Savaşa Karşı Pozisyon Alabilirler – Çeviri: Ali Mert Samen

Gerek devlete bağlı yayın organları, gerekse liberal basın son ana dek halka bir savaş çıkmayacağını anlatıyordu, ne var ki ansızın gelip çattı bu savaş. Kamuoyu desteğini almayı başaramayan Putin, halkın istemediği ve muhtemelen uzun sürecek bir savaşın içine sürüklendi.

Alexey Sakhinin ve Liza Smirnova’nın Jacobin’de yayımlanan yazısının Türkçe çevirisidir. İzinle İVME Hareketi tarafından yayınlanmıştır.

Rusya’nın geçen Perşembe itibarıyla başlayan Ukrayna işgali, kendi vatandaşlarını bile hayrete düşürdü. Önceki günlerde Biden’ın son yaptığı uyarılara Ukrayna Başkanı Volodymyr Zelensky yönetiminin verdiği cevapla ilgili yapılan bir şaka viral oldu. Fakat neticede 24 Şubat gecesi Kremlin, Ukrayna’nın -ve böylelikle sağduyunun da- sınırını aşarak işgali başlattı. Ukrayna’daki çatışma sekiz yıldır süregelmekteydi. Dolayısıyla, teyakkuza geçen uluslararası medyanın aksine, savaşı bizzat deneyimleyen toplumlar son haftaları hayli sakin geçirdi. Gerçi hemen herkes kendince bazı tedbirler aldı; kimileri gıda stoklamaya, kimileriyse bavullarını hazırlamaya koyuldu. Ancak sınırın iki yanında da insanların çoğu için 2014’te görüldüğü türden bir vatansever galeyan izlenmiyordu. Sınır bölgelerinde panik hali arayan Batılı gazeteciler pek de umduklarını bulamadılar.

İki haftadan kısa bir zaman önce, Moskova Belediyesi’nin mobil uygulamasından çekilen ve Rus internet havzasında viral olan sahte ekran görüntüsünde “maalesef Ukrayna’nın işgali için Şubat ayı askere alımlarımız sona erdi. İşgale katılmak istiyorsanız lütfen Mart’ta tekrar deneyin” diye belirtiliyordu.

Kısacası Rusya’nın savaşta topyekün seferberlik için başvuracağı sosyal mekanizmalar kuşkusuz biçimde işlerlikten yoksundu. Cephedeki durumun akıbetinden bağımsız olarak bu hakikatin başlı başına anlaşılması gerekiyor.

Liberaller ve Vatanseverler

Her ne kadar Rus siyasetçiler bu işgali planladıklarını uzunca bir süre reddetse de, hükümete bağlı medya hiç de pasifist bir tutum benimsemedi. TV sunucusu Victoria Skabeeva rejime sadık medya kuruluşlarının ruh halini özetleyecek biçimde canlı yayında “Bizi Sovyetler Birliği’ni yeniden kurmak üzere işgale girişmekle suçluyorlar…Bunu heyecanla bekliyoruz!” diye sesleniyordu. Talk showlarda milliyetçilerin “Novorossia” ya da “Yeni Rusya” diye adlandırdığı, Ukrayna’nın bölünmesi ve Rusya’nın güneydoğudaki parçayı sınırlarına “geri katması”na dair planlar tartışılıyordu. Hemen her haber yayınına zırhlı araçların ve füze atışlarının görüntüleri eşlik ediyor, Rusya’nın askeri kuvveti sergileniyordu. “Rusya’yı herkes savunacak, gönülsüz olanlar bile” türevinden aforizmalar üreten, Başkan Alexander Lukashenko’nun başını çektiği Belarus propaganda mecraları da milliyetçi-vatansever histeriye katılmaktan geri kalmadılar.

Bütün bunlar 2014 sonrası hükümet propagandasının tipik bir örneğini yansıtıyor. Fakat sekiz yıl öncesinin aksine bu sefer tüm bunlar halk nezdinde anlamını yitirmiş, yavan ve alışıldık bir nakarattan ibaret. Toplum bu frekanstaki her şeye alıcılarını kapatmış durumda. Ekonomik durgunluğun ve daralan gelirlerin de azımsanmayacak etkisiyle, eskinin vatansever coşkunluğu yerini hissizliğe ve yılgınlığa bıraktı.

Solun ve hatta 2014-15’te Kremlin’i destekleyen milliyetçi güçlerin şedit bir biçimde bastırılmasının etkisinden de söz etmek gerekir. Moskova bürokrasisi, kolaylıkla kontrol altında tutamayacağı hiçbir müttefik ya da destekçi istemiyor. Buna fazla sorun çıkaran bazı müttefiklerin fiziksel olarak etkisiz hale getirildiği Donbas Cumhuriyetleri de dahil. Gene de son ana kadar tüm yetkililer agresif bir planları olduğuna dair bütün suçlamaları reddetmeyi sürdürdüler. Batılı politikacıların ve medyanın teyakkuz öneren uyarılarını boş propaganda diye savuşturdular. Öyle ki Batı yanlısı Ruslar dahi işgal ihtimalinin masada olduğuna inanmadı.

Rusya’da ABD’de görüldüğü şekliyle kurumsallaşmış iki partili bir sistem mevcut olmasa da, toplumun iki büyük kampa ayrıldığını söylemek mümkün: Putinist milliyetçi çizgiye yakınsayanlar ve daha ziyade Batı yanlısı liberaller. Her iki cenah da kendilerine yakın nüfuzlu işadamları ve basın kuruluşlarının oluşturduğu ayrı ekosistemler tarafından destek görüyor, siyasal meseleleri kendi değerler manzumesi doğrultusunda farklı biçimde ele alıyorlar. Geçtiğimiz yirmi yıl boyunca bütün sosyal ve siyasal çatışmalar bu iki kampın mobilize olduğu eksen eşliğinde gelişti.

Günümüz Rus liberalizmi 1990’da doğdu ve hakim sınıfın, sosyalizmi ve Sovyet geçmişini reddedebilmek için başvurduğu yegane meşrulaştırma biçimi halini aldı. Hatta Putin bizzat bu geleneğin temsilcisi, mirasçısı ve garantörü olarak iktidara gelmiştir. Hiçbir zaman bu gelenekle bizzat çatışmaya girmediyse de, gelenekten zamanla sistematik bir şekilde uzaklaşması, Rusya’nın küresel liberal düzenin dışına itilerek ikincil ve yarı-çevre bir konuma yerleştirildiği çelişkili durumla yakinen ilişkilidir. Putin yönetimi gezegenin CEO’larının masasındaki asli yerini talep etmek için daha güçlü ses çıkardıkça, Batı başkentlerinde yarattığı rahatsızlık arttı. 

Kremlin’in bu tartışmada sarıldığı ideolojik silah ise milliyetçi şovenizm, Amerikan aşırı muhafazakarlığı ve alternatif sağın kötü hazmedilmiş anlatılarından müteşekkil bir postmodern seçki oldu. Putin’in Batıyla kötüleyen ilişkileri, Rus iş çevrelerinin oluşturduğu elit ve onlara iştirak eden orta sınıflar nezdinde memnuniyetsizliğe sebep oldu. Bu odaklar ancak liberal basın tarafından temsil imkanı bulabildiler.

Liberal cenah Çeçenistan’daki savaşa, Putin’in “dikey iktidar” hattını tahkim eden siyasetine ve muhalefetin bastırılmasına devamlı bir biçimde karşı çıktı. Liberaller Putin’i Batının “medeniyet yolu”nu takip etmemekle eleştirdiler. Ne var ki Putin ve liberaller arasındaki anlaşmazlık hiçbir zaman Kırım meselesi ve Doğu Ukrayna’daki savaş döneminde olduğu kadar keskinleşmemiştir. 2014’te Kırım’ın Rusya’ya katılmasına ilişkin referandum sürecinde, binlerce kişinin katıldığı bir “barış yürüyüşü” düzenlendi, katılımcılar “yaşasın Ukrayna, yaşasın kahramanlar” sloganlarıyla yürüdü. Liberal basın Ukrayna’daki Meydan eylemlerini ve Batı hükümetlerini bütünüyle destekledi, Kırım’ın ilhakını kınadı.     

Kremlin oligarşisiyle giderek artan zıtlaşma deneyimi, liberal söyleme neredeyse devrimci kahramanlık çağrıştıran bir çeşni kattı. Hükümet her geçen yıl ifade özgürlüğünü kısıtlayıp, seçimli demokrasiden geri yönlü adımlar attıkça, muhalif bir pozisyonu savunmak daha da cesaret isteyen bir hal aldı. Popüler liberal politikacı Alexei Navalny’nin hapse atıldığı 2021 yılı, önemli bir dönüm noktasına sahne oldu. Navalny’nin siyasal hareketi bastırıldı. İnternet üzerinden yayın yapan Meduza ve TV kanalı Dozhd gibi en büyük liberal basın kuruluşlarının çoğu resmi olarak yabancı güçlerin ajanı olarak tanımlandılar. Kremlin’e göre liberal basın ve muhalefet, çıkacak bir jeopolitik çatışmanın akut safhasında içerideki protestoları destekleyerek eylemlilik için zemin oluşturacak, böylelikle Batının yumuşak gücünü teşkil edecekti. 

Ne var ki bu kez bir şeyler ters gitti. Ukrayna işgalini hazırlayan süreçte bu çift kutuplu sosyal model onlarca yıldır ilk kez işlemedi. Rejime sadık vatanseverlik hattında bir hareketleniş görülmediği gibi, liberal cenahtan da pek ses çıkmadı.

Batıya Güven Duymayan Batı Yanlıları

2014’te Rus devlet televizyonu Ukrayna’daki Meydan gösterilerini bir “darbe” olarak nitelerken liberaller bunun bir “demokratik devrim” olduğunu söylüyordu. Devlet propagandası, ABD ve “Ukrayna milliyetçileri”ni savaş heveslisi olmakla itham ederken Rus liberaller yalnızca Putin yönetimini sorumlu tutuyordu. Taraflar arasındaki duygusal kutuplaşma öyle suni ve keskin bir hal aldı ki diyalog imkanı neredeyse bütünüyle ortadan kalktı. İki cenahın söylemleri arasında bir kesişim noktası bulmak mümkün değildi. Ne var ki kış boyu süregelen savaş çalkantısına rağmen Rusya’nın en büyük liberal-muhalif basın kuruluşları ülkenin savaşın eşliğinde olduğuna inanmıyordu.

Carnegie Moscow Center uzmanlarından Andrey Movchan, yerel Forbes’ta yayınlanan bir makalesinde karşılıklı tehditleşmelerin iki tarafa da fayda sağladığını, “Kremlin’in ihtiyaç duyduğu ilgiye ve halk nezdinde itibara kavuştuğunu (ABD bizi ciddiye alıyor!), Amerikalı ve Avrupalı siyasetçilerin ise iç siyasetteki karmaşık ekonomi gündemini değiştirmek için seçmenleri için zararsız uzak bir hedefe yönelme imkanı bulduğunu” söylüyordu.

Geçtiğimiz sene dış güçlerin ajanı ilan edilen Meduza’nın yayınladığı bir podcast’te sunucular Andrey Pertsev ve Konstantin Gaaze, “artık el yükselten sadece bizim liderlerimiz değil, Amerikalı meslektaşlarımız da bu trene bindiler” diyordu. Muhalif gazetecilere göre savaş histerisi yaklaşmakta olan Rus agresyonuna dair hiçbir kanıta gereksinim duymayan istihbarat çevrelerinin istemiyle Batı medyası tarafından harlanıyordu. Gaaze “Sonra Ukrayna’ya silah teslimatı başladı ki bu da el yükselten bir hamledir” diye belirtiyordu. Hatta giderek gerginleşen retoriğin sorumlusu olarak Amerikan kamuoyunun dikkatini altyapı yasasına ilişkin çetin tartışmalardan başka yöne çekmek isteyen Biden gösteriliyordu.                

Novaya Gazeta’nın baş editörü, Aralık 2021’de gazetenin ifade özgürlüğünü savunan faaliyetlerinden ötürü Nobel ödülü aldı. Anna Politkovskaya gibi Novaya’da çalışan bazı gazetecilerin Kremlin’e yönelik eleştirileri hayatlarına mal oldu. Joe Biden’ın Rus işgalini öngördüğü 16 Şubat tarihli meşhur açıklamasının hemen öncesinde Novaya, Batılı liderlerinin argümanlarını inceleyen uzun bir analize yer verdi. Analizin yazarı, “Ukrayna ve Avrupa basınına bakıldığında 2016-2018 yılları arasında Rusya’nın Ukrayna sınırında 80-100 bin asker bulundurduğu ve bunun hep aynı kaldığı görülür. Öyleyse niçin altı yıldır bu bir krize sebep olmadı?” diye soruyordu. Yazar, olayların gelişiminden yer yer Kremlin’i sorumlu tutsa da çoğunlukla Batının rolüne odaklanıyordu. Gazete, eski ABD Ulusal İstihbarat Direktörü James Clapper’ın, istihbaratın bilgi harekatında bir silah olarak kullanılma potansiyeline işaret eden yeni doktrine dair sözlerine atıfla “istihbaratın hükümetin mevcut kampanyasında etkin bir rol oynadığı ve bunun savaş propagandasına ilişkin ilkeleri dışavurduğu” sonucuna varıyordu.

Sözde dış güçlerin ajanı olmakla suçlanan bir başka yayın organı olan Dozhd’un yayınladığı bir makalenin başlığında “Beklenen işgalin gerçekleşmediği, dünya basınının yeni tarihler belirlemesi gerektiği” bildiriliyordu. Makalede Volodymyr Zelensky’nin Halkın Hizmetkarı Partisi’nin yetkililerinden biri olan David Arakhamia’nın “Kanımca bu süreç iki-üç hafta içinde neticelendikten sonra en önemli yayın kuruluşlarının nasıl [Rusya devlet televizyonunun ucuz propaganda yapmakla meşhur sunucuları olan] Skabeeva ve Solovyev’den daha beter habercilik yaptığını geriye dönük olarak incelemeliyiz. CNN, Bloomberg ve Wall Street Journal’daki sahte haberler…Bunları incelemeliyiz, zira hepsi bu hibrit savaşın unsurudur.” sözlerine yer veriyordu.

Rusya’nın liberal basınının tarihinde, “Batı kollektifi”nin güvenilirlik, doğruluk ve samimiyetinden şüphe edildiği daha önce görülmüş şey değildi. Putin yanlısı çizgiyi en sert şekilde eleştiren gazeteciler, baskın Batı anlatısında Rus rejiminden aşina oldukları tipik özellikleri barındıran türden bir savaş propagandası gördüklerinde bunu tanımakta gecikmediler. Ukrayna Başkanı Zelensky bile geçtiğimiz ay boyunca eli kulağında bekleyen Rus işgaline işaret eden raporlara dair şüphelerini birkaç kez dile getirdi.

Kuyruksürenden Kobraya

Geçtiğimiz hafta sonu Donbas’taki iki kukla cumhuriyetin, sivilleri rus sınırına tahliye ettiğini duyurmasıyla savaşın tırmanışa geçtiği yeni safhaya giriş yaptık. Otobüsler dolusu mülteci sınırı geçti ve askerlik çağındaki tüm erkekler silah altına alındı. Kremlin olan biteni bahane ederek iki cumhuriyeti de tanıdığını açıkladı ve böylelikle Perşembe günü başlayacak işgalin giriş bölümü yazıldı.

Parlementodaki bütün partiler Kremlin’in resmi söylemi içinde çözüldüler. En büyük muhalefet partisi olan Rusya Federasyonu Komünist Partisi (RFKP) bile Kremlin’den bağımsız bir tutum belirleyemedi. Üstelik mecliste bu iki cumhuriyetin tanınmasına ilişkin önergeyi veren parti de RFKP’ydi. Müdahaleyi anında kınayan liberallerin aksine Duma’daki muhalefet, bütünüyle özneliğini ve bağımsızlığını yitirerek mevcut rejimin aygıtı haline geldi.

Rus yanlısı ayrılıkçı liderlerin açıklamalarını içeren videolar, Bellingcat hacktivistlerinin kayıtların metaverilerine erişerek ortaya çıkarttığı üzere “Kuryruksüren Operasyonu” isimli bir dosyadan internete aktarıldı. Telaşlı görünen bu açıklamaların aslında incelikle tasarlanmış bir operasyonun parçası olduğu, dosya adının ardında yatan ipucundan anlaşılıyordu. 

Yılanla karşı karşıya gelen kuyruksüren, yılanı tahrik etmek için ileri salınan yalancı hamleler yapar. Kuyruksüren herhangi bir hata yapmadığı takdirde bu hamlelere cevap veren kobra zamanla yorulur, dikkati dağılır, yavaşlar ve gövdesi uzar. Sonunda kuyruksüren öldürcü darbeyi vurarak düşmanının sonunu getirir. Vladimir Putin bunu Rudyard Kipling’in Orman Kitabı’nda okumuş olsa gerek.

Kitaptaki hikayelerden birinde bir kobra Hindistan’daki bir İngiliz çocuğu öldürmek ister, ancak Rikki-Tikki-Tavi isimli kuyruksüren, Avrupalı dostlarının ailesini bu tehlikeli “yerli” yılanın elinden kurtarır. Putin’in sıklıkla ifade ettiği üzere Rusya, şimdilerde Avrupa karşıtı güçlerin eline düşen geleneksel Avrupa medeniyetinin savunucusudur. Öyle anlaşılıyor ki kendisini Avrupa’yı zehirli liberal hegemonyadan ve Amerikan hakimiyetinden kurtaracak asil kuyruksüren olarak görüyor.

Ukrayna muhalif medya organı sterna.ua‘nın baş editörü Ihor Huzva, “Esasen her iki taraf da kendisini kuyruksüren addedip yılan-düşmanın ileri atılarak saldırmasını bekliyor” diye yazıyor. Ukrayna üzerinde oynanan tehlikeli siyasi oyunda bahisler yükseldikçe, Rus hükümeti Batılı karşıtlarına karşı hep bir hamle geliştirdi. Bunlar öldürücü darbeyi vurmadan önce rakibini yormayı ve kolay hedef haline getirmeyi amaçlayan yalancı hamlelerdi. Ne var ki bu yılan dövüşüne kendini kaptıran Rus politikacılar kendi toplumlarına durumu izah etmeyi unutmuş görünüyor.

Üç aydır Rus liderler barıştan söz ederek halkın sağduyusuna ve menfaatlerine hitap ediyordu. Başkan’ın basın sözcüsü Dimitry Peskov Batı basınında yer bulan savaş bahsini “enformasyon çılgınlığı” diye tanımlıyordu. Akabinde Rus halkı birdenbire Rus tanklarının Kiev, Odessa ve Harkov’a doğru yola çıktığını öğrendi. Bu akılalmaz hamleye bir açıklama getirmesi beklenen devletin yayın organları ise Putin ve Lavrov’un Ukrayna’yı “nazilerden arındırma” ve Rusya’yı varoluşsal tehditlere karşı korumaya yönelik soyut iddialarını tekrarlamakla yetindiler.

Bu propaganda klişeleri kamuoyu nezdinde muğlak kalmaya devam ediyor. Kiev, Rusya’nın varlığına yönelik nasıl bir tehdit teşkil ediyor? Sekiz yıllık müzakere sürecinin ve sürdürülen ticaretin ardından Ukrayna’nın tank ve uçaklarla “nazilerden arındırılması” ihtiyacı nereden gelişti? Kremlin yanlısı medyaya bakıldığında en güçlü argüman Donbas halkının bombardımandan korunması gibi görünüyor. Öyleyse bile bu; Odessa’nın, Harkov’un, Herson’un ve Kiev’in bombalanmasını haklı çıkarıyor mu?

Buradaki pervasız çelişkiler Komünist Partili bazı politikacıların geri adım atmasına sebep oldu. RFKP’nin Duma’daki başkanvekili Mikhail Matveyev 26 Şubat’ta attığı tweette şöyle söylüyor: “Savaşın hemen sonlandırılması gerektiğine inanıyorum. Donetsk ve Luhansk Cumhuriyetleri’nin tanınması lehinde oy kullandığımda bunu barış için yaptım, savaş için değil. Ben Rusya’nın Donbas halkına kalkan olması için oyumu kullandım, Kiev bombalansın diye değil.” Rus hükümetinin politika yapıcıları; askeri, siyasi ve psikolojik anlamda herkesi hayrete düşüren, hünerle kurdukları bu tezgahtan memnuniyet duyuyordur. Ancak Putin için bu pek de hoş olmayan neticeler doğuracak.

Milyonlarca Rus, aldatıldığını düşünüyor ve ümitsiz hissediyor. Olayların akıbeti; barışa dair temel insani kavrayışla, ahlaki normlarla, ulusal güvenlik ve adaletle uyuşmayan bir biçimde gelişti. Ülke vatansever hareketlenişe hiçbir surette yakın görünmüyor.

Savaşın kamuoyundan destek bulmaması giderek belirginleşen bir durum. RT editörü Margarita Simonyan’nın denetimindeki Kremlin yanlısı Telegram kanalı Nezygar, “Ukrayna’da bugün başlayan savaş Rus halkını hayrete düşürdü ve kitlesel bir şok hali yarattı.” diye uyararak ekliyor: “Araştırmacılar halkın bir askeri ihtilafa hazır olmadığına dikkat çekiyor.”

Devletin buna sıkı bir sansür uygulamasıyla cevap verdi. Roskomnadzor (medya ve sosyal ağları kontrol eden kurum) savaşla ilgili yayın yapan gazetecilerin yalnızca resmi Rus kaynaklarına dayanarak haber yapması gerektiğini bildirdi. Savaşın üçüncü gününde aynı kurum, olan bitenin savaş sözcüğüyle tanımlanmasını tümden yasakladı. Bunun yerine herkese “Rusya’nın Ukrayna operasyonu” örtmece-ifadesinin kullanılması talimatı verildi.

Buna ek olarak bütün muhalif medyanın, hatta Komünist Parti’ye yakın “vatansever” internet sitesi Free Press’in bile dahil edildiği bir enformasyon hainleri listesi yayınlandı. Facebook’un Rusya Federasyonu sathında yavaşlatıldığı açıklandı. Yine de bu savaş dönemi sansür uygulamaları bile halkın büyüyen hayal kırıklığını silmeye yetmiyor.

Savaş Savaştır

Hissedilen şoka rağmen liberal basın da hızlı bir şekilde hatasını kabullendi. Savaş sona erene dek yeni podcast yayını yapmayacaklarını açıklayan Konstantin Gaaze, “Lütfen bizi bağışlayın, hata yaptık” diyerek dinleyicilerine seslendi. Hükümetin savaş sözcüğüne getirdiği yasağa rağmen liberal basın savaşa savaş demeye devam ediyor. Susturulma olasılığına rağmen Ukrayna şehirlerindeki bombardımanları ve günlük sivil kayıpları haberleştiriyorlar.

Bu basın kuruluşları, yaptırımların Rus ekonomisine yapacağı etki hakkında hayli olumsuz bir tablo çiziyor. Yine de liberal basının temel vurgusu bu pervasız işgalin ahlaki veçheden kınanması etrafında şekilleniyor. Savaş karşıtı sol aktivistler ise bunu daha ileriye taşıyarak Putin’in kanlı savaşı neticesinde Sovyet sonrası Rus devlet pratiğinin, yarattığı tüm içkin eşitsizlikler, totaliterlik ve etnik milliyetçilikle birlikte, son perdesine girdiğini bildiriyor.

Neticede Putin hükümeti bütün gayelerine ulaşsa bile bu savaş; halktan destek bulmamış, hakkaniyetten uzak bir eylem olarak kalacak. Milyonlarca Rusyalı, ihtiyarlamış Rikki-Tikki-Tavi’nin derisinin altında gizlenip masum kurbanına saldıran zehirli yılanı apaçık görülebiliyor.

Topumda savaş karşıtı bir hareketlenişin gerçekleşmesine engel olan temel faktör ise mağlubiyet korkusu. Öyle ki savaşta bir galibiyetten daha kötü olabilecek yegane netice bir mağlubiyettir; Rusya’nın mağlubiyeti ise akıllara bir işgali ve parçalanmayı getiriyor. Bu yaklaşımlar, sıradan Rus vatandaşlarının yurtdışında uğradığı zorbalık ve ayrımcılıkları konu edinen devlet propagandasınca spekülatif biçimde işleniyor. Kendi hükümetimizin çıkardığı bu savaşa karşı duracaksak, Putin yönetiminin işlediği suçlar için halkımıza toplu yükümlülük doğmayacağını bilmemiz gerekiyor. Tam da bu nedenle uluslararası dayanışmaya derin bir ihtiyaç duyuyoruz.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu