Sosyal Demokrat Bir Rüya: İktidarının İlk Yılında, HÜRSODEP – Emrah Aslan
Ilık, hafiften sıcağa çalan bir Haziran akşamındayız. Rahmetli dedeme göre yılın en tatlı zamanları. Hemen her şey kararında. Memlekette ise bugüne dek işler pek öyle değil. AKP gideli birkaç yıl olmuş, parlamenter sisteme dönülmüş, fakat kronik meseleler yerli yerinde duruyor. Öte yandan ağır; fakat heyecanlı adımlarla Üçyol’dan Kordon’a inerken gözüm istemsizce telefon bildirimlerine kayıyor, beklediğimden daha iyi gelen seçim sonuçlarını gördükçe güzel havayı içime keyifle çekiyorum, kucaklarcasına parlayan masmavi denize bakıyorum. Gördüğüm deniz değil, ülkenin yakın geleceği gibi geliyor. Bir seçimden sonra ilk kez bu hisleri yaşadığımı anımsıyorum. Peki ne oldu da bu satırların yazarına başka bir alemdeymiş gibi hissettiren hisler vuku buldu? Niçin ve nasıl? Anlatayım efendim.
Türkiye zor zamanlardan geçmiş, insanların umutsuzluğa kapıldığı ve “Bu iş bitti, dönülmez akşamın ufkundayız” dediği yerden dönmüş, hatta o kadar keskin bir şekilde dönmüş ki, Hür Sosyal Demokrat Parti’yi (HÜRSODEP) %52,4 gibi tarihi bir oy oranıyla tek başına iktidara getirmiş. Cumhuriyet tarihi boyunca olmamış olan gerçekleşmiş, bir sol parti ilk kez tek başına iktidar olmuştu. İttifaksız, kulissiz, kapalı kapı pazarlıksız halde ve ilkelerini, hükümet programını ve hatta bakanlarını açıklayarak seçime girmişti. Ben sevinmeyeyim de kim sevinsin?
İlk birkaç gün tam bir şenlik havasında geçti. Herkes umut doluydu, yeni kurulacak olan HÜRSODEP hükümetinden beklentiler büyüktü. Yurdun dört bir yanından gençlerin, işçilerin, akademisyenlerin, emeklilerin sevinç gösterileri haberleri geliyordu. Özellikle yoksul mahallelerde düğün dernek yapılır gibi kutlamalar yapıldığı bildiriliyordu. Karadeniz’den Güneydoğu’ya, ülkenin her bölgesinde ciddi oy oranlarına ulaşmış HÜRSODEP için çok güzel bir zaman diliminden geçiliyordu. Bilinen büyük ölçekli kronik sorunların çözülmesi bir yana, yıllarca görmezden gelinmiş irili ufaklı sorunlar ve bunlardan muzdarip toplumsal gruplar, büyük bir iyimserlikle hükümetin kurulmasını bekliyordu. Seçim akşamı Kızılay Meydanı’na inen ve destekçilerinin arasında bir konuşma yapan eş genel başkanlar Elif Işık ve Sabri Çağdaş, “Ülkemizi evrensel demokrasi idealleri, özgürlüklerin kurumsallaşması, sosyal adaletin sağlanması ve uzlaşı dilinin her meseleye hakim olması temelinde birleştireceğiz.” diyerek iyimser ve net mesajlar vermişti. Zaten seçim sürecinde açıklanan “Geleceğe Çağrı” programında toplumun her kesimini ilgilendiren somut, nokta atışı ve sürdürülebilir çözümler yer alıyordu. İş, bu programın adım adım uygulanmasına gelmişti. Nitekim vakit kaybetmeksizin, çok kısa sürede hükümet kuruldu ve sosyal demokratlar programlarını uygulamaya koymaya başladı.
1 ay sonra: Sosyal demokrat terapinin ayak sesleri
HÜRSODEP’in kurduğu hükümet, Cumhuriyet tarihinin en cinsiyet eşitlikçi hükümeti oldu. 16 bakanın 8’i kadın, 8’i erkek. Başbakanlık görevini Elif Işık üstlenirken, diğer eş genel başkan Sabri Çağdaş ise parti işlerinden sorumlu oldu. Kabinenin yaş ortalaması 39, bu yönüyle tarihimizin en genç kabinesi aynı zamanda. Sağ tandanslı basından “Devleti çoluk çocuğa emanet ettiler” eleştirileri, sosyal medyadan da “Feminaziler hükümeti ele geçirdi” yorumları gelse de bu hükümet ülkenin başına gelen en iyi şeylerden biri oldu. Halk desteği oldukça yüksek. İçişleri ve Milli Savunma gibi erkek egemen zihniyetin kalesi olan iki bakanlık, 30’lu yaşlardaki, partinin sol kanadına mensup iki kadın milletvekilinin yönetiminde. Milli Savunma Bakanlığı’ndaki törende askerlerin memnuniyetsizliği, İçişleri Bakanlığı’ndaki törende de emniyet yetkililerinin huzursuz halleri akılda kalan detaylardan oldu. Milli Savunma Bakanı Ayşe Hürses’in görevi teslim aldığı törende ifade ettiği gibi, “Ülke savunması erkeklerden ibaret değildir. Ayrıca hiçbir kamu kurumunda bir cinsiyetin ya da cinsiyet zihniyetinin tahakkümü söz konusu olamaz. Bana ve hükümetin ilerici zihniyetine alışmaya çalışsanız iyi edersiniz.” diyor, geleceğe bakıyoruz. Ordu ve emniyetin yeni bakanlara alışması zaman alacak gibi duruyor. Kimi komutanların ve üst düzey emniyet yetkililerinin istifa etmeyi düşündüğü bilgileri geliyor, bunu da belirtelim. Hükümetin her iki kuruma da sıfır taviz yaklaşımıyla yaklaşacağı belirtiliyor.
HÜRSODEP’in iktidardaki ilk somut icraatı ise, 81 ilin valisini hemen görevden almak oldu. 12 Eylül 1980’den bu tarafa bürokrasideki sağ tandanslı yığılmayı göz önüne alan hükümet, valilerin büyük kısmını dışarıdan atayarak bu meseleye pratik bir çözüm buldu. Pek çok saygın ve alanında otorite kabul edilen hukukçu, kamu yönetimi uzmanı ve siyaset bilimci, vali olarak göreve başladı. Ayrıca pek çok ilin ve ilçenin emniyet müdürü görevden alınırken, rektörlerin değişimi içinse birkaç ay sonra çıkacak yeni üniversite yasası bekleniyor. Bu yasayla birlikte üniversite özerkliğinin tamamen sağlanacağı, üniversitelerin rahat bir nefes alacağı belirtiliyor.
TRT, Anadolu Ajansı ve TÜİK başta olmak üzere tüm kurumlarda geniş çaplı görevden alma kararları uygulanırken, enkaz halindeki bu kurumları yeniden ayağa kaldırmak için bir Bilim Komisyonu kuruldu. Bu kurumların birkaç ay içerisinde radikal şekilde yenilenmiş ve güçlenmiş olarak, yeni bir kurumsal çerçeve ve yeni insanlarla yollarına devam edeceği açıklandı. Kamu kurumlarına olan toplumsal güvenin artması muhakkak zaman alacaktır, fakat yolun sonundaki ışık şimdiden görülüyor.
İlk 1 ayında iç politikadaki acil meselelere neşter vuran HÜRSODEP, dış politikada da geçmişin enkazını kaldırmak adına hızlı ve etkili adımlar atmaya başladı. Dışişleri Bakanı İsmail Cemil Sulhöz, ilk resmi ziyaretini Atina’ya yaparak Türk-Yunan ilişkilerinde kabul edilebilecek tek yolun barış ve müzakere olduğunu vurgularken, “Türk-Yunan ilişkilerini her türlü ergen histeriden kurtararak; akılcı, insani ve makul bir zemine oturtacağız.” mesajını verdi. İkili ilişkilerdeki sorunların çözümü için İzmir’de bir diyalog masasının kurulması ve burada tüm sorunlara dair kurulacak ortak komisyonların çalışmaya başlaması kararı alınırken, ilkesel olarak Ege’de karşılıklı olarak silahlanmanın azaltılmasında mutabık kalındı. Türk – Yunan ilişkilerinin diplomasi ve müzakere yoluna girmesi, Avrupa’da da epey olumlu şekilde yankı buldu.
Başbakan Elif Işık’ın Avrupa Birliği’ne üyelik hedefini yeniden ülke gündemine sokması ve Türkiye’nin yerinin Avrupa ailesi olduğu yönündeki demeçleri de Brüksel’de ciddi bir karşılık buldu. Başbakan’ın önümüzdeki günlerde bir haftalık Avrupa gezisine çıkması ve önümüzdeki aylarda HÜRSODEP’in üyelik sürecini canlandırmaya dönük kapsamlı bir plan hazırlaması bekleniyor.
1 yıl sonra: Bir ülke dönüşmeye başlıyor
Zaman çok çabuk geçiyor. HÜRSODEP’in iktidardaki ilk yılı doldu bile. Başbakan Elif Işık, hükümetin ilk yılda hayata geçirdiklerini sıralarken, Işık’ı dinleyen partililer, işçiler, gençler, üniversiteliler, kamu emekçileri, sivil toplum temsilcileri mutlu ve iyimser hava içerisindeydi. Bir yıllık süreçte bu ivmeyi koruyabilmek büyük bir başarı. Pek çok ülkede aradan 1 yıl geçmeden iktidarlar güç kaybetmeye başlarken, muhalefete yakın anket şirketlerinde bile HÜRSODEP’in oy oranları %55’i zorluyor. Peki ne oldu da bu süreçte HÜRSODEP gücünü koruyabildi, hatta artırabildi?
Söz gelimi HÜRSODEP iktidara gelir gelmez en görünür adaletsizlik alanlarına radikal şekilde el attı. Göreve başlamasının üzerinden 3 gün geçmeden, yeni bir iş kanunu çıkartmak için çalışacağını ilan eden hükümet, çocuk işçiliğine karşı sert önlemler getiren, iş güvenliği tedbirlerini sıkılaştıran, işten çıkarmaları zorlaştıran, grev hakkını genişleten, haftalık çalışma saatini 39 saat ile sınırlayan, yıllık izinleri minimum 25 iş günü olarak belirleyen, sendikalaşmayı teşvik eden bir iş kanunu kabul ederek işe başladı. İşveren örgütlerinin ve ana akım medyanın “Bu yasa Türkiye’yi batırır. Ülkeye komünizmi getirmek isteyen bir iktidar var herhalde.” yaklaşımıyla epey tepkisini çeken yasa, yurdun dört bir yanında coşkuyla karşılandı. Sendikalı ve sendikasız yüzbinlerce işçi, yasaya destek olmak için sokaklara dökülürken, özellikle alt gelir grubunun yaşadığı mahallelerde hükümete destek gösterileri düzenlendi. Halkın yasaya dönük büyük desteğini gören işveren çevreleri ise birkaç hafta sonra geri adım atıp eleştirilerin dozunu düşürmek zorunda kaldı. İş Kanunu’ndaki bu köklü değişim, HÜRSODEP iktidarının atacağı daha büyük adımların da habercisiydi. İlkeli ve tutarlı politikalar halk desteği ile yürütülünce, bu değişim istencinin ve dinamiğinin önünde kimse duramıyordu, bu sürecin öğrettiği en önemli ders bu olmuştu.
İş Kanunu’ndaki köklü değişikliği, YÖK’e dönük kapsamlı reform planı izledi. YÖK’ün lağvedileceğini ve akademi üzerindeki karanlık 12 Eylül perdesinin tamamen kaldırılacağını ilan eden hükümet, Üniversitelerarası Kurul’u bir koordinasyon merkezi olarak yapılandırdı ve yükseköğrenime dair kararlar, üniversiteler arası müzakereye ve oylamaya dayalı bir modele dönüştürüldü. Üniversitelerin idari ve mali özerkliğe kavuştuğu bu sistemde siyasetin akademiye müdahale kanalları tamamen ortadan kaldırıldı. Rektörlerin 3 yıllığına ve en fazla iki defa, araştırma görevlilerinin de oy kullanabildiği bir seçimle belirlenmesi de yasayla düzenlendi. Ayrıca akademisyen alımına dair esaslar daha şeffaf ve somut şartlara dayandırılacak şekilde yeniden tanımlandı. Milli Eğitim Bakanı Yüksel İleri, “İdari, mali ve akademik özgürlüklerle birlikte üniversitelerimiz gücünü, saygınlığını ve özgüvenini yeniden kazanma yoluna girmiştir.” diyerek yeni düzenlemeleri sevinçle duyuruyordu.
HÜRSODEP iktidarı, “Adalet ve Hakikat Komisyonu” ile buna bağlı birimler kurarak, AKP iktidarında ilan edilmiş OHAL kapsamındaki tüm kararları hızlı ve adil bir şekilde inceleyen, hak kayıplarını gideren, etkin bir organ oluşturdu. Kısa süre içerisinde sayısız akademisyen ve kamu görevlisi görevlerine dönerken, komisyonların hızlı ve ciddi çalışması kamuoyu nezdinde büyük takdir topladı. Türkiye tarihinde ilk olan bu uygulamanın, geliştirilerek daha fazla mağdur yurttaşa ulaşması için hazırlıklar yapılıyor.
Vergi yasası ve bununla birlikte çıkartılan “Servet Vergisi Yasası” ise, Türkiye’nin dümeni sosyal demokrasiye kırdığını ilan eden en radikal adımlardan biri oldu. Yeni vergi yasasıyla birlikte alt ve orta sınıf üzerindeki vergi yükleri ciddi anlamda hafifletilirken, büyük işletmelere ve varlıklı kişilere daha kapsamlı, sıkı denetime dayalı ve yüksek oranlı vergiler getiriliyordu. Ayrıca yıllık geliri 50 milyon TL’nin üzerinde olanların %10 oranında vergilendirilmesiyle de memleketin en zengin kesimlerinden alt ve orta sınıflara dönük adil, işlevsel bir servet transferi sağlanmaya başlanmıştı. İş Kanunu’nun değişmesinden birkaç ay sonra gelen bu değişikliklerin ardından hükümete karşı sert bir uyarı bildirisi yayımlayan TÜSİAD, sosyal demokratları çalışma barışını bozmakla itham etmiş, bu ithama en sert yanıtı ise, Çalışma Bakanı Şule Çalışkan vermişti: “Sizin oluşmasına asla izin vermediğiniz reel çalışma barışını, size rağmen, şu an biz inşa ediyoruz. Bu memleket hepimizin.” Şunu da belirtmek gerekir ki, yeni vergi kanununun ve servet vergisi düzenlemesinin, bütçe gelirlerini kayda değer oranda artırması bekleniyor. Böylece hükümetin planladığı kapsamlı ve kalıcı sosyal politika projeleri için finansman sorunu da ortadan kalkmış olacak. Böylece sosyal demokratlar, sosyal-refah devletini inşa ederken, finansman sorununa köklü ve reel bir çözüm üretmiş oldu.
Siyasi Partiler Kanunu’na da el atan sosyal demokratlar, seçim barajını %3’e indiren, siyasi partilerin kapatılmasını zorlaştıran ve temsilde adaleti güçlendiren, ayrıca tüm siyasi partilere eş genel başkanlık sistemini zorunlu kılan ve milletvekili adaylığında %50 cinsiyet/%25 gençlik kotasını getiren bir düzenlemeyi kabul etti. Cumhuriyet tarihindeki en demokratik düzenlemelerden birini yaptıklarını ifade eden Başbakan Elif Işık, “Siyaset, yaşlı erkeklerin canı sıkılmasın diye vakit geçireceği bir hobi bahçesi değildir.” diyerek yeni yasayı tanıtmıştı. Öte yandan Siyasi Partiler Kanunu ile eş zamanlı olarak çıkan yeni bir yasayla, Anayasa Mahkemesi başta olmak üzere tüm yüksek yargı organlarında da cinsiyet temsilinin %50 olarak belirlenmesi kararı alındı. Siyaseti ve yüksek yargıyı daha eşitlikçi, katılımcı ve demokratik hale getiren bu düzenlemelere karşı muhalefette ve bürokrasinin büyük kısmında bir rahatsızlık oluşsa da HÜRSODEP’in Meclis çoğunluğu ve halk desteği, bu düzenlemelerin kolayca geçmesini sağladı.
HÜRSODEP iktidarının iktidardaki ilk yılında geleceğe dönük attığı en ciddi adımsa, sivil ve yeni bir anayasa için ön hazırlıklara başlaması oldu. 81 ilin valiliğine gönderilen talimatlarla tüm kent ve ilçe merkezlerinde forum alanları oluşturuldu, halkın yeni anayasadan beklentileri yerinde not edildi ve ülke çapında canlı bir tartışma iklimi yaratıldı. Gazetelerde ve televizyonlarda hemen her gün yeni anayasa önerileri tartışılıyor. Ayrıca farklı kesimlerden (fakat demokratik duyarlılık sahibi olduğu bilinen) akademisyenlerden oluşan bir kurul, teknik çerçeve üzerinde çalışmaya başladı bile. Hükümetin planı, yeni anayasaya dair kamuoyu tartışmalarının ve müzakerelerinin 1 yıl kadar sürmesi, ardından yine 1 yıllık süreçte kuruldan somut bir metnin ortaya çıkarak bunun tartışmaya açılması. Halkın tüm kesimleri, sivil toplum örgütleri, üniversiteler, basın, sendikalar ve akla gelen-gelmeyen tüm özneler sürecin içerisinde. Zengin ve çok sesli bir tartışma ortamı var. Bakalım nasıl bir metin ortaya çıkacak?
Bu arada şunu da ekleyelim, hükümetin gelecek yıl vicdani ret ve evlilik eşitliği konularında da harekete geçmesi bekleniyor. Hükümet programında bu düzenlemelere yer veren HÜRSODEP yetkilileri, “Ezberleri sarsmadan bir şeyleri değiştiremezsiniz. Siyasetçi sınıfı daima toplumun ilerisinde olmalıdır.” diyerek bu önemli değişiklikleri her platformda savunuyor. Muhafazakar basından ve popülist siyasetçilerden gelen tepkilere aldırmayan hükümet, her fırsatta bu düzenlemelerin ülkeyi daha demokratik, daha medeni ve eşit haline getireceğini vurguluyor. Hükümetin bu konulardaki net ve ilkeli durusu, halkta da karşılık bulmuşa benziyor.
Satırlarıma son verirken, sosyal demokratların yakın ve orta vadeli icraatlarını hayale dalıyorum. Ilık bir rüzgar var İzmir’de, yine ilkbahar. Sosyal demokratların memleketin iklimini ilkbahara çevirdiğini düşünüyorum, demli çayımdan keyifle bir yudum alıyorum. İklim ilkbahar, umutlar hep diri.