Dayanışma Olmadan Solun Hiçbir Şeyi Yoktur – Eóin Murray
Solun hedefleri, ortak bir amaç olmadan gerçekleştirilemez. Sosyalistler, ekonomik adalet etrafında örgütleniyorlar çünkü bu, anlamlı değişimi yönlendirecek kadar geniş bir dayanışma duygusu oluşturmanın temel taşı.
Leah Hunt-Hendrix ve Astra Taylor’un “Solidarity: The Past, Present, and Future of a World-Changing Idea” (Pantheon, 2023) kitabının Jacobin’de yayınlanan incelemesi.
2004 Tsunamisi’nin hemen sonrasında, Kuzey Gazze Şeridi’ndeki Jabiliya mülteci kampında arkadaşlarımla öğle yemeği yiyordum. O dönemde kamp yoğun nüfuslu ve derin bir yoksulluk içindeydi, sık sık gerginliklerin patlamasına ve bazen şiddet olaylarına sahne olabiliyordu. Yemekten sonra dışarıdan gelen bir hoparlör ve çan sesi sohbetimizi böldü. Kulaklarım olası bir tehlikeye karşı dikkat kesildi, ancak ev sahibim rahat bir şekilde oturmaya devam etti. Merakla dışarıdaki gürültünün ne olduğunu sordum. “Ah, büyük dalganın kurbanları için toplanıyorlar,” dedi. “Her yerde oluyor.”
Bu durumu şaşkınlıkla karşılamıştım. Neredeyse hiçbir şeyi olmayan insanlar, daha da az şeye sahip olanlar için organize oluyorlardı. Yıllar sonra, Çoktav Ulusu’nun benzer bir bağış yaptığını öğrendim; Zorla Göç Yolu’ndan hemen sonra, İrlanda’daki kıtlıkla mücadele edenler için topladıkları bağış. Bu hareket, İrlandalı şarkıcı ve aktivist Damien Dempsey’in bir şarkısında kutlanır. “Çoktav Ulusu,” diye şarkı söyler, “borçluyum sana. Çoktav Ulusu, sadece teşekkür etmek istiyorum.”
Dayanışmayı bir borç olarak görmek, aktivistler Leah Hunt-Hendrix ve Astra Taylor’un kitabı “Solidarity: The Past, Present, and Future of a World-Changing Idea” için temel bir çerçeve. Bu fikrin en eski örneklerinden biri, “doğmak bir borçtur” diyen eski bir Hindu şiirinde kayıtlı. Dayanışmaya dair ilk yazılı kayıt, İmparator Justinianus’un hukuki kodunda geçer, burada kolektif olarak tutulan bir borç olarak tanımlanır. Bu, örneğin, bir grup çiftçinin bir araya gelip, birinin hastalık ya da kötü hasat nedeniyle kirasını ödeyememesi durumunda, diğerlerinin borcu üstlenmesi anlamına gelir.
Erken 500’lerdeki Justinianus’un hukuki kodu, aynı zamanda Fransız hukukunu da büyük ölçüde etkiledi. Louis Bourgeois, her birimizin “insanlığa borçlu olarak doğduğumuzu” savunarak dayanışmanın ilk kapsamlı teorisini geliştirdi. Dayanışmayı sosyal bir borç olarak görmek, zenginler üzerine eşitsizliği azaltma ve ortak iyilik için harekete geçme sorumluluğu yükler.
İnsanlığa olan borcumuz fikri, dayanışmanın tarihine yapılan geniş bir yolculuğun başlangıcıdır. Yazarlar, Occupy hareketinin deneyimlerinden yola çıkarak bu kitabı oluşturmuşlar ve bu deneyimlerin dersleri kitabın her yerinde hissediliyor. Hunt-Hendrix ve Taylor, geniş tabanlı platformların büyük sayıda insanın aktif katılımıyla gerçekten güç kazanabildiğini gösteriyorlar. Ayrıca, vizyon ve strateji olmadan hareketlerin ilerlemek yerine durgunlaşma olasılığının daha yüksek olduğunu vurguluyorlar. Hareket inşası, her insanın doğuştan gelen değerini tanıyan, seküler bir kutsallıkla temellendirilmiş kolektif bir süreçtir.
Dostluk, Sevgi ve Toplulukla İlgili Komik Olan Ne?
Felsefi olarak, kitap büyük ölçüde ilk sosyolog Émile Durkheim’dan esinlenmiştir, ki kendisi dayanışma kavramı üzerine geniş yazılar yazmıştır. Durkheim’ın yazıları, Fransız hukuk ve sosyal sistemlerini büyük ölçüde etkileyerek sosyal uyumun inşasına olan bağlılığını yansıtır.
Sanayi Devrimi’nin etkileri ve sermayenin emek sömürüsü henüz tam olarak ortaya çıkmamışken yazmasına rağmen, Durkheim’ın sosyal yabancılaşmaya karşı argümanları, bugünkü tüketim toplumunda, bireyciliğin vahşi etiğiyle oldukça uyumlu görünmektedir. Modern devletin yükselişini izlerken Durkheim, “Bireylerin akışkan kitlesi dışında hiçbir şey kalmaz” diyordu. Dayanışmadan doğan karşı olasılık, Hunt-Hendrix ve Taylor’un “dostluk, sevgi ve topluluk” şeklinde önerdikleridir.
Demokratik sosyalist bir geleneğe dayanan çağrıları, John P. Clark’ın komüniter anarşizmini hatırlatarak, “evrensellik ve öznellik arasında dengede sonsuza değin işleyen … imkansız bir topluluk” için argümanlarını dile getiriyor. Bu sürekli evrim içinde, birbirimizle ve çevremizle olan ilişkilerimizde anlam buluruz. Hunt-Hendrix ve Taylor için dayanışma eylemleri, anlamlı değişim olasılığını sunmak için solidaristik bir vizyonla desteklenmelidir; bu sürece “dönüştürücü dayanışma” adını verirler.
Dayanışmanın dönüştürücü potansiyeli, çağdaş sağcı politikanın dar ve kapalı dayanışmasına keskin bir tezat oluşturur. Ancak, bu olasılıkları kullanabilmek için bireyler ve sendikalar gibi kolektifler, kendi dar çıkarlarının ötesine geçerek evrensel etki yaratan kampanyalara katılmalıdır. Durkheim, “mekanik” dayanışmanın küçük, homojen topluluklarda çalıştığını savunuyordu. Oysa “organik” dayanışmanın, daha büyük ve karmaşık toplumlarda ekonomik ve kültürel farklılıklar birleşerek uyum oluşturduğunda mümkün olabileceğini ifade ediyordu. Hunt-Hendrix ve Taylor, Audre Lorde’u alıntılayarak, “aynı olduğumuzu kabul ederken, birbirimize farklılıklarımızı da tanımamız gerektiğini” savunuyorlar.
Hunt-Hendrix ve Taylor, kimlik siyasetinin yerel kampanyaları ateşleme gücünü kabul ediyorlar. Ancak, kolektif eylemden kitle politikasına geçmek için, yazarlar ekonomik adalete odaklanan birleştirici bir ilke savunuyorlar. Ekonomik sömürünün neredeyse evrensel deneyimine odaklanmak, hareketlerin “dışlamadan davet ederek” inşa edilmesine olanak tanır, ortak bir “biz” duygusu oluşturur.
Bu kapsayıcı “biz”i inşa etmek için, Hunt-Hendrix ve Taylor, Saul Alinsky’nin “kalıcı dostlar yoktr, kalıcı düşmanlar yoktur” modelini alıntılıyorlar. Yaşanabilir bir ücret kampanyasında kürtaj tartışmasında zıt taraflarda olan bir Katolik cemaatinin feminist bir grupla işbirliği yaptığı varsayımsal bir vaka çalışması sunuyorlar. Kitap, bu tür dönüştürücü ittifakların pratikte nasıl etkili bir şekilde çalıştığını gösteren birçok vaka çalışması sunuyor.
Dikkate değer bir örnek, 1970 kışında Polonya’da gerçekleşti, Baltık kıyısındaki şehirlerde işçiler hakları için örgütlenmeye başladılar. Sovyetler Birliği’nin isteği üzerine, Polonya ordusu işçi grevlerini bastırmak için müdahale etti ve “Kara Perşembe” katliamlarına yol açtı. Bu vahşet karşısında dehşete düşen bir grup entelektüel, sendikacı, sanatçı ve Katolik Kilisesi liderleri örgütlenmeye başladı. Sonunda, bu örgütlenme Polonya’nın bağımsız sendika hareketi Solidarność’un (Solidarite) temelini attı. Solidarność, kısmen 1970’teki baskıdan doğdu, ancak Polonya Halk Cumhuriyeti’ni devirmek yıllar süren kararlılık ve karmaşık organizasyon gerektirdi. Hareketin zaferi bir gecede gerçekleşmedi ve birçok karmaşık çıkarı yönetmek zorunda kaldı – bu, çağdaş örgütleyicilerin hatırlaması gereken derslerdir.
Hayırseverlik Dayanışma Değildir
Zuccotti Park’ta, Hunt-Hendrix benzer düşünceye sahip bir grup arkadaşla tanıştı ve her biri sosyal hareketleri desteklemek için kaynaklarını en etkili şekilde dağıtmanın yollarını arıyordu. Hunt-Hendrix, aile geçmişi ve servetinin kazanılma şekli konusunda dürüstçe konuşuyor (sürpriz: her zaman en yüksek etik standartlarla değil). Vicdan muhasebesi, zenginlerin hayırseverliği – dayanışma ve altruizm kisvesi altında – bölgesel ve mali çıkarlarını yönlendirmek için nasıl kullandıklarına yönelik güçlü bir eleştiriye yol açıyor.
Bu eleştirinin bir adresi, COVID-19 aşılarının fikri mülkiyet haklarını kısıtlamak için çaba gösteren Gates Vakfı’dır. Bir diğer bariz hayırseverlik gücü örneği, Donor Advised Fund (DAF) adlı bir mekanizmadır; bu, sermaye varlıklarını vergilerden “hayırsever” fonlarda saklama olanağı sağlar. DAF’ler, bağışçılardan yıllık minimum transferler sağlamalarını gerektirir, ancak genellikle bu fonlar sadece başka bir DAF’a para transfer eder. Örneğin, Fidelity Charitable, 2021 yılında hizmetleri için 94 milyon dolar kazandı, ancak 2016 ile 2021 arasında diğer DAF’lara 1.5 milyar dolar gönderdi ve bağışçılara her “bağış” için gelir vergisi indirimleri sağladı. Hunt-Hendrix, hayırseverliğin kötüye kullanılmasına karşı bir denge olarak, radikal davalara mali destek sağlamaya adanmış hareket tabanlı bir organizasyon olan Solidaire’i kurdu.
Occupy’ın ardından, Taylor Corinthian College’da devasa krediler almaya zorlanmış öğrencileri desteklemek için kitlesel fonlama ile borç silme kampanyası olan “Rolling Jubilee”yi organize etti. Ana hedef, borcun insan potansiyeli üzerindeki yıkıcı etkisi konusunda kamuoyunu bilinçlendirmek ve sistemik çözümler savunmaktı. 2015 yılında, Debt Collective öğrenci borç grevini organize etti.
Birçok aksiliğe rağmen, kolektif yavaşça bir hareket inşa etti ve bu hareket, Biden yönetiminin yarım milyon insan için 6 milyar dolarlık borç silme kararına yol açtı. Sonuç, başlangıç vaatlerinden ve hatalarından uzak olsa da, çok sayıda insana büyük bir rahatlama sağladı. Zafer, kampanyacıların yüksek öğretimin bir piyasa işlemi değil bir hak olarak finansmanına odaklanmalarını sağladı.
Dayanışma ve “Seküler Kutsal”
Kitap sıkı bir seküler perspektife dayanıyor. Ancak kitabın son bölümü, seküler bir çerçevede “kutsal”ı keşfetmeye ayrılmıştır, bu kavrama “seküler kutsal” denir. Yazarlar dini geleneklerle tanışık olduklarını açıkça belirtiyorlar. Bu gelenekler, dayanışma için küresel etik temelin büyük bir kısmını sağlıyor, ancak teolojiyi çağrıştıran hiçbir şeye değinmemeye özen gösteriyorlar. Sosyal hareketleri genişletme aracı olarak farklı gelenekler içinden dayanışmanın keşfi için önemli bir alan olduğunu belirtiyorlar.
Papa Francis’in “herkes için kardeşlik” savunması, Katolik sosyal öğretisine dayanıyor ve dayanışma bu öğretilerin temel ilkelerinden biri. Benzer şekilde, Kuran’ın “iyiliği çağıran, doğruyu emreden ve yanlışı men eden bir topluluk” çağrısı, Filistinli zeytin çiftçilerini savunmak için bedenini ortaya koyan Haham Arik Ascherman’ın “birlikte dövülmek gibisi yoktur” diyerek dayanışma bağlarını kurduğunu belirttiği gibi güçlü bir çağrıdır.
Kitabın anlatımı Durkheim ile sona eriyor. Durkheim’ın hayatı I. Dünya Savaşı’nın siperlerinde oğlunun ölümünden sonra kalbi kırılarak trajik bir şekilde sona erdi. Son yazılarında, Durkheim, her insanı doğuştan gelen değeri üzerine odaklanmayı çağırdı. Hunt-Hendrix ve Taylor, seküler kutsalın kolektif eylemle yetiştirildiğini ve yeşertilebileceğini savunuyorlar. İnsanlar bir araya geldiklerinde, ekonomik ve çevresel adalet için süregelen mücadeleye anlam katarlar.
Engelli haklarına, refah devletinin dizginlenmesine ve anti-küreselleşme hareketi ve yerliler liderliğindeki ekoloji hareketlerine odaklanan bölümlerle kitap, sosyal hareketlerin tarihi ve organizasyon dersleri üzerine kapsamlı bir inceleme. Dayanışmanın olanak ve vaatlerinin keşfi, dünyanın kasvetli göründüğü ve hiçbir şeyin düzelmeyecek gibi göründüğü günler için hayati bir tonik.
Çeviri: Kemal Büyükyüksel