Çöp Torbası Giydirilmiş Failin Peşindeki Toplum – Anıl Kemal Aktaş
Görevi başında öldürülen 27 yaşındaki polis memuru Şeyda Yılmaz’ın failinin adliyeye çöp poşeti giydirilerek Hayvan Durum İzleme aracıyla götürülmesi arzu, heyecan ve tepki yarattı. En azından sosyal medya reaksiyonlarından gözlemleyebildiğimiz bu oldu. Toplumun bir kısmının ortaya konan bu ‘performansa’ böylesine iştirak etmek istemesine anlam veremedik. Sonrasında üzüldük ve geleceğimizi düşündük.
Adını koyalım.
Bu toplum artık bıktı. İlgilenmek istemiyor. Sorun dediğimiz herhangi bir şeyle yüzleşmek istemiyor. Bilmek, haberdar dahi olmak istemiyor. Sorumluluğunu idrak etmek, elini taşın altına koymak da istemiyor. Stresin her türlüsüne, belirsizliğin her çeşidine rastladıktan sonra artık meselelerin bir tarafı olmak istemiyor.
Birileri, bir yerlerde gerekeni yapsın istiyor. Vicdanında bir yük taşımayı, bu yükün olgunlaşarak zaman içinde doğruya tecelli etmesini bekleyecek bir vakti olduğunu düşünmüyor, zira böyle bir sabrı da yok. Suçlayamayız da. Kendinden bildiği, etrafında gördüğü türlü adaletsizlikler ile yaşlanmış, yıpranmış durumda ve iç geçirdiği her seferde varlığının ve taleplerinin geçersizliği hatırlatılmış olan yine kendisi.
İşte bu yüzden bir yargılama istiyor. Zaten gelmeyecek o adaletin bir şekilde, belki bir kaç saniye bile olsa tecelli ettiğini görmek istiyor. Umudunun tazelenmesini belki de burada arıyor. Bir şeylerin olabildiğini görmek istiyor. Çünkü uzun zamandır bir şeyler hep birilerinin lehine oluyor ve o birilerinin içinde kendisine yer bulamıyor. O çöp torbasının içine aslında kendi geleceksizliği konulmuş olsa bile artık fark edemiyor.
On yılların, uzunca bir zamanın eseri artık kapımızda. Umursamaya gücü kalmamışların ülkesi burası.
Giydirilen o çöp poşeti ile kendi uğradığı haksızlıklar ile bir an olsun yüzleştiğini düşünenlerin ülkesi. Hayatındaki bütün olumsuzluklar, boğulduğu her şeye ilişkin aslında suçlamak istedikleri ile o polis katilinin şahsında hesaplaşmak isteyenlerin…
Artık güç isteyen, mahrum ve yoksul bırakılmış milyonların ülkesi. Gücü ve disiplini, o polis katilinin Hayvan Durum İzleme aracına tıkılmasında kendisine bahşedilmiş şeylermiş gibi hayal eden, terk edilmiş milyonların vatanı.
Bir kolezyumdayız. Gladyatör oyunları sergileniyor ve her seferinde daha çok şiddet ve güç gösterisi gördükçe aşağıdaki zavallıların düştüğü hallerden bir iktidar rüyası görüyor tribündekiler. Bu rüyada, hesaplaştıkları, sonuç alabildikleri ve çözüme ulaştıkları bir iktidarın tepesindeler.
Bu rüya en azından içine düşülen zavallılığı biraz olsun uyuşturuyor çünkü. Biliyoruz. Kanıksadık. Hakkımız olan verilmeyecek. İmparator, senato, soylular, servet sahipleri… Onlar için yaratılmış dünyanın dekorları olarak bu yaşama devam etmemiz arzulanıyor.
Bu toplamdan bir disiplin toplumu talebi çıkıyor. Bu bir çelişkiye işaret etse bile zaten imkansızlıkların ve umutsuzluğun dünyasında sayısız sorunun çözümü için şiddet ile terbiye edilmenin talep edilmesi uzak bir sonuç olmuyor.
Başımız dönüyor. Etrafımızda gelişenlerin hızına yetişemiyoruz. Her gün başka bir acının, bir başka adaletsizliğin varlığına maruz bırakılıyoruz. Hayatlarımız köşeleri kapmışların -mış gibilik oyunları için malzeme. Her şeye öfkeliyiz. Yetiremediklerimize, yetiştiremediklerimize, göz göre göre kaçırdıklarımıza. Yanlış bellediklerimize bir sille vurulsun da dünya varlığımızdan haberdar olsun, biraz da biz nefes alalım istiyoruz. Tanrılar kurban isterdi, artık kurbanlar kurban istiyor…
Anıl Kemal Aktaş